Nükleere Sahip Olmak

ABD ile SSCB'nin nükleer silah yarışına girmelerine rağmen birbirlerine karşı bu silahları kullanmayışları da bu yüzdendir. Birisi kullanırsa öteki de kullanmaktan imtina etmeyecektir. Bu yüzden ikisi de caydırıcılık adına nükleer silah kapasitelerini geliştirirken kullanmayı göze alamamışlardır. Literatürde buna "dehşet dengesi" deniliyor.

On yıllar boyunca nükleer güç sahibi olmak, askeri kapasitenin zirve noktası olarak yorumlandı.

ABD ile SSCB arasındaki ideolojik kutuplaşma nükleer silah yarışına da yansıyınca Soğuk Savaş dediğimiz dönem, kendi temel karakteristiğine bürünmüş oldu.

Bu iki ülke hem daha fazla ülkenin nükleer güç sahibi olmaması hem de ülkelerin sahip olduğu nükleer başlık sayılarını kısıtlamak amacıyla zaman zaman nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmaları imzalansa da nükleer güç sahibi ülkeler hiç bir zaman bu anlaşmalara tam anlamıyla uymadılar.

Bunun da etkisiyle zamanla diğer devletler de nükleer güç kapasitesine sahip olmak için kolları sıvadılar ve bazıları başarılı oldu.

Bu anlamda askeri kapasite bakımından devletlerin nükleer güç sahibi olanlar ve olmayanlar şeklinde ikiye ayrıldığını söylemek mümkün.

Sahip olduğu caydırıcılık etkisi bakımından nükleer güç sahibi olan devletler, dünya siyasetinde kendisine yan bakılmayacak kabadayı keyfiyetine sahip oldular.

HANGİ ÜLKELER NÜKLEER GÜÇ SAHİBİ?

Nükleer güce sahip ülkeler üç kategoride değerlendirilebilir:

  • NATO kapsamında nükleer başlık barındıran ülkeler
  • Resmi olarak nükleer güç sahibi olan ülkeler
  • Nükleer güç sahibi olduğu bilinmesine rağmen bunu deklare etmeyen ülkeler

NATO kapsamında nükleer başlık barındıran ülkeler. Nükleer silahların kullanımı bu ülkelerin inisiyatifinde değil. Kimi zaman Türkiye de bu kapsamda değerlendiriliyor.

İkinci kategori dünyada resmi olarak nükleer güç sahibi olan sekiz devlet söz konusu. ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore.

İlk beş ülke zaten BMGK üyesi.

Üçüncü kategori de nükleer güç sahibi olduğu bilinmesine rağmen bunu deklare etmeyen ve BM’ye bildirmeyenler. İsrail bu kategorideki tek ülke.

Dolayısıyla İsrail, Ortadoğu’da nükleer silaha sahip olma tekelini elinde bulunduruyor.

İran’ın da nükleer silah edinme çabaları içinde olduğu zaten biliniyor. Obama döneminde imzalanan anlaşma da İran’ın bu silaha sahip olmasını önlemeye dönüktü.

TÜRKİYE’NİN NÜKLEER KAPASİTESİ DENGE SAĞLAR

Bu resme bakıldığında Erdoğan’ın nükleer silah çıkışı daha da netleşmiş oluyor.

Erdoğan nükleer silaha sahip olmak bakımından mevcut adaletsizliğe dikkat çekmekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’nin neden bu silaha sahip olması gerektiğini de açıkladı.

Nükleer silahların tehlikesi bilinmeyen bir şey değil. ABD’nin Japonya’da elli yıl önce kullandığı bu silahların etkisi bugün hala konuşuluyor. Kaldı ki ilerleyen teknoloji, bu silahları daha da etkili/tehlikeli kıldığı da biliniyor.

1950’lerden itibaren bu tehlikenin önüne nasıl geçileceğine dair tartışmalar ilginç sonuçlara ulaştı.

Nükleer silahlar, caydırıcı etkisi dolayısıyla önemlidir. Birbirine hasım olan ülkelerden yalnızca birinin bu silahlara sahip olması bu silahların kullanımını kolaylaştırır. Çünkü karşı taraf bu silaha sahip olmadığı için kullanamayacaktır.

ABD’nin Japonya’da atom bombası kullanması da bu bağlamda anlamlandırılabilir.

Söz gelimi o dönem Japonya nükleer silah sahibi olsaydı ABD atom bombası kullanmayı göze alamayacaktı.

ABD ile SSCB’nin nükleer silah yarışına girmelerine rağmen birbirlerine karşı bu silahları kullanmayışları da bu yüzdendir. Birisi kullanırsa öteki de kullanmaktan imtina etmeyecektir. Bu yüzden ikisi de caydırıcılık adına nükleer silah kapasitelerini geliştirirken kullanmayı göze alamamışlardır. Literatürde buna “dehşet dengesi” deniliyor.

Bu tabloya bakıldığında Türkiye’nin nükleer güç sahibi bir ülke olmasının bölgesel gerilimleri düşüreceğini rahatlıkla ifade edebiliriz.

[Fikriyat, 9 Eylül 2019]

Etiketler: