Nafakada Hakkaniyet Nasıl Sağlanacak?

Süresiz nafaka tartışmaları yargı reformuna ilişkin çalışmalar kapsamında medyada yer alan kimi haberlerle yeniden gündeme geldi. Boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan tarafın geçimini sağlayabilmesi için diğer tarafın mali gücü oranında ödediği yoksulluk nafakası, yargı uygulamasında süresiz olarak karara bağlanmaktadır. Süresiz nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkmaktadır. Ayrıca, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâllerinde ise mahkeme kararıyla nafaka kaldırılmaktadır.

Süresiz nafaka tartışmaları yargı reformuna ilişkin çalışmalar kapsamında medyada yer alan kimi haberlerle yeniden gündeme geldi. Boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan tarafın geçimini sağlayabilmesi için diğer tarafın mali gücü oranında ödediği yoksulluk nafakası, yargı uygulamasında süresiz olarak karara bağlanmaktadır. Süresiz nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkmaktadır. Ayrıca, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâllerinde ise mahkeme kararıyla nafaka kaldırılmaktadır.

Uzun süreli evlilikler, kadının eğitim ve iş hayatından uzak kalması gibi istisnai haller dışında, boşanma sonrasında bir tarafın, ömür boyu nafaka ödemekle yükümlü tutulması hakkaniyete uygun bulunmamaktadır. Özellikle fiilen gerçekleşmemiş evlilikler ile kısa süre süren evliliklerden sonra ömür boyu nafaka ödemekle yükümlü taraf bakımından nafaka adeta hukukî bir prangaya dönüşmektedir. Hayatına yeniden yön vermek, yeniden evlenmek, evlendiğinde geçinmek ve çocuk sahibi olmak gibi konularda sosyal ve ekonomik sorunlar yaşamaktadır.

Bazı hallerde, nafaka yükümlüsü, diğer tarafın fiilen evliymiş gibi yaşadığı, yoksulluğunun ortadan kalktığı ya da haysiyetsiz hayat sürdüğü iddialarını ispatlamak için onun özel hayatına müdahale etmektedir. Nafaka alacaklısı, çalışma gücü olduğu halde bazen kendi isteği bazen de sosyal çevrenin baskısıyla çalışmamaktadır; nafakanın kesilmemesi için sosyalleşmesi ve yeniden evlenmesi engellenmektedir. Bazı hallerde ise, yaşı, iş gücü, sağlığı, çocuk sahibi olması gibi sebeplerle çalışması mümkün olmamaktadır. Evlilik sona erse dahi, nafakanın arttırılması, azaltılması, kaldırılmasına yönelik taleplerle taraflar arasındaki çatışma devam etmektedir. Maalesef kimi zaman bu çatışma şiddete dönüşmektedir.

Nafakanın süresizliği, evlilik kurumunun hayat sigortası gibi görülmesine, itibarsızlaşmasına neden olmaktadır. Evlenme oranlarının azaldığı, boşanmaların ise arttığı günümüzde süresiz nafaka tartışmalarından genel anlamda en fazla zarar göreninin bizatihi evlilik kurumunun kendisi olduğu söylenebilir.

Diğer hukuk sistemlerine baktığımızda, boşanma sonrası nafaka tayininde temelde iki ilkeden hareket edildiğini görüyoruz. Bu ilkeler evlilik sonrası dayanışma ilkesi ve kişisel ekonomik sorumluluğunu yüklenme ilkesidir. Hukukumuzda, evlilik sonrası dayanışma ilkesi egemen olup, bu dayanışmanın kural olarak ömür boyu sürebileceği kabul edilmektedir. Türk Medenî Hukukunun kaynağı olan İsviçre’de, yoksulluk nafakasının miktar ve süresinin tayininde evliliğin süresi, müşterek çocuğun bulunup bulunmaması ve bu çocuğun bakımı, iş gücü ve iş bulma olanakları, sağlık durumu gibi kıstaslara göre her davada tarafların durumuna özgü kararlar verilmektedir. Keza, İsviçre’de, kısa (5 yıldan az), orta (5-10 yıl arası) ve uzun süreli (10 yıldan uzun) evlilik ayrımı nafakanın tayininde dikkate alınan kıstaslardan biridir. Alman hukukunda ise, kişisel ekonomik sorumluluk ilkesi asıl olup; kanundaki istisnai hallerde yoksulluk nafakasına hükmedilmesi mümkündür.

Türkiye’de yapılan akademik çalışmalarda, yoksulluk nafakasının süresinin tayininde, hâkime takdir yetkisi tanınması görüşü ön plana çıkmaktadır. Zira, her olaya uygulanacak kesin sınırlar koymak mevcut mağduriyetleri giderirken, yeni mağduriyetlerin doğmasına yol açabilecektir. Hâkimin, tarafların yaşı ve sağlık durumları, evlilik süresi, çocukları, çalışma gücü ve imkânları, malvarlıkları ve gelirleri gibi hususları dikkate alarak nafakanın miktar ve süresini belirlemesi gereği benimsenmektedir. Öte yandan, evlilik süresi ile orantılı kesin süre sınırları koyan nafaka modelleri ve nafaka fonu modeli de çalışmalarda değerlendirilmektedir.

Türk Medenî Kanunu eşitlik temeline dayalı bir kanun olup, boşanma sonrasında yoksulluğa düşen hangi taraf olursa diğer taraftan nafaka talebinde bulunabilmektedir. Ancak, genellikle kadın boşanma sonrasında geçimini sağlayamadığı için, tartışmalarda kadın hakları ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda, mahkemelerin karara bağladığı yoksulluk nafakası miktarlarının çok cüz’i olduğu, geçinmek için yeterli olmadığı, bu miktarların dahi ödenmediği, icra takipleri neticesi nafaka alacaklarının tahsilinin sağlanabildiği belirtilmektedir.

Hem nafaka yükümlüsünü hukukî prangayla zincirlemeyen hem de nafaka alacaklısı kadınların durumunu ağırlaştırmayan bir çözüme ihtiyaç vardır. Nitekim, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, bütçe görüşmelerinde, süresiz nafaka tartışmalarında kadınların aleyhine hiçbir adımın destekçisi olmayacaklarını, bir değişiklik olacaksa, bunun kadınlara pozitif anlamda daha iyi bir noktaya getiren değişiklik olabileceğini belirtmiştir.

Boşanmadan sonra eşler arasındaki çatışmayı devam ettiren mevcut sistemin yerine tarafların ekonomik ve sosyal özgürlüklerini koruyan, aile kurumunun değerini artıran, kadınların mağduriyetine sebep olmayacak, sosyal devlet gereklerine uygun yeni bir modelin geliştirilmesi arzu edilmektedir.

 [Sabah, 2 Ocak 2021]

Etiketler: