Muhammed bin Selman bin Abdülaziz el-Suud (ortada), Suudi Arabistan veliaht prensi, savunma bakanı ve Kral Selman'ın oğlu. Muhammed ayrıca Suud Kraliyet Mahkemesi başkanı ve Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi başkanıdır. Babası Kral Selman'ın (sağda) tahtının arkasındaki güç olarak tanımlanmıştır.

Muhammed bin Selman Sadece Bir Prens Değildir!

MBS, Suudi Arabistan'ın bir prensi olmaktan ötede anlamlara sahip. Kendinden menkul gücü ve itibarı dolayısıyla değil, üzerinden yapılan hesaplardan dolayı kendisi ve ülkesinden daha fazlasına dair yorum yapmaya itiyor.

Baştan söyleyeyim de yanlış anlaşılmasın, Bin Selman’a fazladan güç ya da anlam yüklüyor değilim.

Söylemeye çalıştığım şey, Bin Selman’ın Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceği üzerindeki kavga bağlamında bir gösterge olduğudur. Kaşıkçı meselesinin geldiği nokta, bölgesel siyasetinin nasıl şekilleneceğine dair ipuçlarını ayan beyan sergiliyor artık.

Trump-CIA-medya arasında son birkaç gün içinde cereyan eden olaylar ABD’nin nasıl bir Ortadoğu istediğine dair önemli bir gösterge.

Bölgedeki bütün dinamikleri ABD mi belirliyor, tabi ki hayır. Ancak ABD’nin etkisi hesaba katılmaksızın yapılacak bütün yorum ve hesaplar eksik kalacaktır.

Birkaç gün önce Washington Post CIA’ye dayanarak, Kaşıkçı’nın öldürülmesinin arkasında Prens Selman’ın olduğunu iddia ediyordu. Bu gelişme üzerine Trump Dışişleri ve istihbaratla meseleyi ele alacağını duyurdu.

Dün de Beyaz Saray’ın resmi internet sitesinden bir açıklama yayınlandı.

Açıklama dünyanın tehlikeli olduğuna ve ABD’nin önceliğine vurgu yaparak başladı.

Arkasından İran tehlikesine karşı Suudi Arabistan’ın ne kadar değerli olduğunu ve ayrıca Amerikan ekonomisine yaptığı katkıyı seçmeci ifadelerle devam etti. Metinde Prens’e dair bir açıklama yoktu. Ancak ABD ile sahip olduğu ittifak ilişkisi dolayısıyla Kaşıkçı meselesinin sorun edilmeyeceğine dair önemli ipuçları barındırmaktaydı.

Arkasından Mattis de Trump’ı aklarcasına “her zaman temiz müttefiklerle çalışmanın mümkün olmadığını” dile getirdi. Mattis’in bu yaklaşımı hem ülkedeki iktidar kavgası hem de bölgeye yaklaşım açısından Trump’ı fazlasıyla rahatlatmış durumda.

Beyaz Saray’ın açıklamasında Suudi Arabistan’a yapılan vurgu, mevcut yönetimin gözden çıkarılabileceğine dair yorumlara neden oldu. Ancak Suudi Arabistan gibi ülkeleri rejim ve iktidar elitinden bağımsız düşünmek mümkün değil.

Bu noktada Kaşıkçı cinayeti, Ortadoğu’daki Amerikan yanlısı rejimlerin nasıl şekilleneceği, yollarına nasıl devem edeceği, isyanlar sonrasında filizlenen ittifakların devam edip etmeyeceğine dair ipuçları taşıyan bir göstergeye dönüştü.

Mevcut Suudi Arabistan yönetimi dünyanın gözü önünde işlediği cinayetin –ABD ve İsrail müttefiki olduğu için- hesabını vermeyen bir konuma geldi. Esasında bu ilk örnek değil. Sisi rejiminin 3 Temmuz darbesi sonrasında canlı yayında yaptığı katliamlar da aynı sebepten sümen altı edilmişti.

Mevcut konjonktürün öncekilerden farkı Trump yönetiminin pozisyonunu gizlemeksizin alenen hareket etmesidir. “Suudi Arabistan’a yaptırım uygulayamayız, çünkü bize para kazandırıyor” yaklaşımı bu durumun en veciz göstergesi.

Bu yaklaşım Mısır, BAE, Suudi Arabistan iktidarların iktidarda daha kolay kalabilecekleri ve fakat ABD ve İsrail’e daha bağımlı bir noktaya taşıyacak. Zikredilen ülkelerin İsrail ile ittifaklarının perçinleşeceği ve her türlü kirli operasyona imza atabilecekleri bir evreye taşıdı.

Özerkleşmek gibi bir dertleri olmayacak ama olsa bile bu minvalde atabilecekleri her adımda Trump, elinde kılıçla başlarında bekliyor olacak.

Sonuç olarak MbS Suudi Arabistan’ın bir prensi olmaktan ötede anlamlara sahip. Kendinden menkul gücü ve itibarı dolayısıyla değil, üzerinden yapılan hesaplardan dolayı kendisi ve ülkesinden daha fazlasına dair yorum yapmaya itiyor.

[Fikriyat, 22 Kasım 2018]

Etiketler: