Muhalefeti ‘Suriye Batağına’ Kim İtti?

CHP içinde Suriye krizi üzerinden ‘Hatay lobisi' şeklinde tarif edebileceğimiz odak güçlü görünmeye devam edecektir. İşte tam bu noktada CHP-MHP taban geçişkenlikleri ciddi bir siyasal anlama kavuşmaya başlayacaktır.

Çok fazla geriye gitmeden, Irak işgaliyle beraber zuhur eden eski bir refleks, Arap isyanlarıyla yeniden medyanın, siyasetin ve belli ölçüde akademinin ana ekseni haline geldi. Mevzu bahis ettiğimiz refleks, Arap isyanlarını ve Türkiye’nin rolünü, yerli bir oryantalizmle, yaşananların büyük ölçüde kurgu olduğu ve ‘bizim’ bitmez tükenmez bir ‘edilgen’ rolümüz olduğunu farz etmektedir. Arap halkları bir isyan dalgası başlatırsa; ya ‘İsrail projesine hizmet ediyorlardır’ ya da ‘ABD ile işbirliği içerisine girecek yönetimler kuruyorlardır’.

AİLE-ÇETE DEVLETİ

Suriye’de 40 küsur yıldır hüküm süren Baas aile-çete devletinde isyan çıkarsa; ‘ya ABD, İsrail’e direniş eksenini kırmaya çalışıyordur’ ya da ’Türkiye-İran Suriye üzerinden savaşa sokulmak istenmektedir.’ ‘Suriye’den top mermisi bir ilçemize düşüyorsa, ya ‘savaşa sokuluyoruzdur’ ya da ‘tuzağa düşürülüyoruzdur’. Dünyada ve bölgemizde sadece bir kaç ülkenin yaptığı ya da yapabildiği sınır ötesi harekât için neredeyse yıllardır her sene çıkardığımız ve akabinde de kullandığımız tezkereden savaş hissi alamayan barışseverlerimiz; Suriye için tezkere çıkınca ‘savaşa sokulacağımız’ endişesiyle feveran ediyorlar.

TUZAĞA DÜŞEN KİM?

Oldukça ‘temkinli’, ‘dikkatli’ ve genellikle de ‘zeka ürünü’ olduğu farz edilen bu yaklaşım tarzı ve analiz düzeyinin en temel sorunu, ‘savaşa sokulan’ veya ‘tuzağa düşürülen’ aktöre neredeyse hiç bir anlam ve değer atfetmemesidir. Hal böyle olunca bu yaklaşım tarzıyla bir ‘Türkiye veya Türk dış politikası’ tartışması yapmak neredeyse imkânsızdır. Bu düzeyin, meşruiyet ve mecburiyet dünyasını ıskalayarak, ‘savaşa ve barışa’ kategorik olarak karşı çıkmasının varacağı tek yer amorf ve apolitik ‘savaşa hayır’ anlamsızlığıdır. Oldukça çakma bir batılı klişenin artık ritüelleri ile beraber beşinci sınıf nümayiş taklitlerinin ülkemizde arzı endam ettirildiği ‘savaşa hayırcı’ ekibin aylardır devam eden katliamları sadece bir komplo vicdanıyla bile seyretmiş olmaları; kendilerini ciddiye almamızı imkânsız kılmaktadır. Kaldı ki batılı asıllarının bile çoğu kez nihilist ‘savaşa hayır’ kampanyalarından kasıtları genelde ‘işgale hayır’dır. Bugüne kadar ‘hayır’ dedikleri savaş da işgal de istisnasız sınırlarının binlerce km ötesinde gerçekleşmiştir. Elbette ‘İsrail işgali’ münezzeh olmak kaydıyla!

TÜRKİYE’DE BAAS KALMAZSA…

İşin daha hazin yanı ise bir buçuk yıldır yanı başımızda sistematik bir şekilde devam eden katliamları en fazla ‘komplo düzeyinde’ ele almayı becerebilen mezkûr aklın; daha savaşı başlatacak hiç bir adım atmamış ve kuvvetle muhtemel atmayacak olan Türkiye’yi çocuksu bir dille uyarmaya çalışmasıdır. Esad’ın katliamlarına karşı nutku tutulanların; Türkiye’nin muhtemel adımları karşısında kahraman ve en ahlaki pozisyondan konuştuğunu zannetmesi ise ancak acınacak bir durumdur. CHP’nin bu siyasi dile gönüllü yazılmış olması ise felaketle sonuçlanabilir. Laiklik fetişizmi ile Türkiye vasatından uzaklaşan CHP’nin Suriye meselesinde yerlilik krizi yaşaması mukadderdir.

CHP Hatay sokaklarında “sakallı adamlar fenomenine” nasıl neo-28 Şubat ruhuyla sarıldıysa, Esad’ın gidişi ufukta görününce de “post-Esad dönemi risklerine” sarılmak zorunda kalacaktır. Bu kısır döngü ana

Etiketler: