Mehmetçik

Koronavirüs Sonrasında Ulusal ve Bölgesel Denklemde Terörizm Tehdidi Mutasyona Uğrar mı?

Koronavirüs salgının küresel düzeyde yayılmaya başladığı Şubat 2020 itibarıyla, Türkiye gerekli önlemleri alarak salgının yurt içinde yayılma hızını önemli derecede yavaşlatmıştır. Türkiye'de koronavirüs salgını 10 Mart 2020 tarihi sonrasında görülmeye başlamışsa da 1,5 ay gibi kısa bir sürede AB ülkeleri ve ABD'ye kıyasla çok daha az can kaybı ve nüfusa oranla düşük vaka sayısı ile salgını tam anlamıyla kontrol altına almıştır.

Koronavirüs salgının küresel düzeyde yayılmaya başladığı Şubat 2020 itibarıyla, Türkiye gerekli önlemleri alarak salgının yurt içinde yayılma hızını önemli derecede yavaşlatmıştır. Türkiye’de koronavirüs salgını 10 Mart 2020 tarihi sonrasında görülmeye başlamışsa da 1,5 ay gibi kısa bir sürede AB ülkeleri ve ABD’ye kıyasla çok daha az can kaybı ve nüfusa oranla düşük vaka sayısı ile salgını tam anlamıyla kontrol altına almıştır. Şüphe yok ki salgın, küresel, bölgesel ve ulusal güvenlik konseptleri bakımından pek çok meseleye etki ederek bir bağımsız değişken olduğunu kanıtlamıştır. Özellikle terörizm ve terörizmle mücadele bakımından DEAŞ odaklı tartışmalar; bu sürecin terör örgütünün siyasal propaganda yürütebilmesine ve şiddet içeren terör eylemleri bakımından yeniden “dirilmesine” neden olabileceğini göstermektedir. Türkiye’nin ulusal ve bölgesel terörizmle mücadelesi ve terör örgütlerinin modus operandileri bakımından da koronavirüs değişkeninin değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylelikle bir ulusal tehdit olan terörizm olgusunun Türkiye’nin bölgesel ve ulusal ölçekte geliştirdiği operasyonel ve stratejik hesaplamalarına ne gibi jeopolitik engel ve fırsatlar doğurabileceği analiz edilebilecektir.

FETÖ, PKK, PYD/YPG terörünün küresel boyutu: ideolojik radikalizm

Tıpkı Koronavirüs salgını gibi terör örgütleri de kamu düzenini hedef alırlar. Bu durum terör örgütleri ve salgınlar arasında “doğal” bir müttefiklik korelasyonunu ortaya çıkarır. Böylece terör örgütleri bu durumu siyasal ideolojilerini yaymak ve yeniden propaganda yapmak için bir fırsat olarak görebilirler. Bu kapsamda Türkiye’yi hedef alan PYD/YPG, PKK, FETÖ vd. terör örgütlerinin küresel ölçekte başta sosyal medya olmak üzere kendi haber sitelerinden, Türkiye’nin korona ile mücadelesi kapsamında geliştirdiği yöntemlere yönelik karşıt söylem geliştirmeyi sürdürmektedir. FETÖ oluşumları daha ziyadesiyle “muhalefet partilerinin” argümanları üzerinden sosyal medyada “siyasi” karalama kampanyaları ile Türkiye’yi hedef alırken; PKK uzantısı yapılar sözde haber sitelerinden ve AB ülkeleri genelinde kurdukları Anti-Korona Avrupa Koordinasyonu ve sözde kriz masaları aracılığıyla Suriye ve Irak kuzeyinde bulunan uzantılarına lojistik ve “siyasi” destek sunma çabası içerisine girmiştir. Ekseriyetle AB ülkelerinde “yardım” görünümlü kampanyalar başlatarak; Suriye başta olmak üzere belli çatışma bölgelerinde taktik terör unsurlarının hayati ihtiyaçlarının giderilmesi söz konusudur. Örneğin; Kürt Kızılhaçı (Heyva Sor) PKK uzantısı yapılanma bu faaliyetlerine devam etmektedir. İlgili yapılanmaların ajandası PKK’nın Avrupa Kadın Kolları (TJK-E) ve Avrupa STK Temsilciliği (KCDK-E) tarafından yönetilmektedir.

Türkiye’yi hedef alan muhalefet partilerinin PKK ile benzeşen açıklamaları ise dikkat çeken bir başka husustur. Örneğin; HDP, 20 Mart 2020 tarihinde Türkiye’nin; 670 vaka olduğuna yönelik açıklamasına istinaden, sayıların az verildiğine dair kara propaganda yürütmüştür. Diğer taraftan HDP, hapishanelerde çocukların dahi hasta olduğu iddiası ve Türkiye’nin güney bölgelerinde yürütülen terörle mücadele operasyonları neticesinde atanan kayyumların koronavirüs ile mücadeleyi baltaladığına yönelik mesnetsiz açıklamalarda bulunmuştur. Böylece ideolojik radikalizm olgusunun “her türlü ajandayı” pragmatik bir araca dönüştürebilme ve nihayetinde terör örgütlerinin gündemine hizmet etme özelliğinin olduğu salgın sürecinde yeniden ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin ulusal ve bölgesel terörizmle mücadelesinde koronavirüs değişkeni

Terör örgütleri salgın durumlarında kamu düzeninin tehdit altında olmasını fırsat bilerek gerçekleştirdikleri propagandaya ek olarak “siyasal şiddet” üzerinden yeniden terör saldırısı yapma girişimlerinde bulunabilir. Bu noktada terörizm olgusu ile mücadelenin “güvenlikçi” safhasına ve bu safhanın temel aktörleri olan güvenlik güçlerine büyük rol düşmektedir. Bu kapsamda PKK, koronavirüs vakasının görülmeye başlandığı Mart 2020 itibarıyla saldırılarını artırma eğilimine girmiş ve gerek Türkiye’de gerekse de Irak kuzeyinde terör saldırıları gerçekleştirmiştir. Ocak-Mart 2020 döneminde 4 saldırı gerçekleştirebilen PKK, koronavirüsün Türkiye’de görüldüğü 10 Mart-22 Mayıs tarihleri arasında ise 9 terör saldırısı gerçekleştirerek toplamda 13 kez Türkiye’yi hedef almıştır. Bu saldırıların sayısı her ne kadar artmış gözükse de diğer taraftan PKK terörünün operasyonel anlamda sınırlandırıldığını göstermektedir. Bu anlamda PKK’nın 8’ini Türkiye’de, 5’ini Irak kuzeyinde gerçekleştirdiği saldırıların tipleri ve hedefleri bakımından tasnif edilmesi gereklidir. Saldırı tiplerine bakıldığında terör örgütünün 6 kez silahlı mukabele, 2 kez taciz ateşi ve 2 defa da roketatarlı saldırı gerçekleştirildiği gözlemlenirken geri kalan 3 saldırının ise el yapımı patlayıcı, havanlı saldırı ve pusu şeklinde gerçekleştirildiği gözlemlenmiştir. Saldırı tipleri bakımından “vur-kaç” taktiklerine yöneldiği anlaşılan PKK, hedef tipleri bakımından 9 kez askeri birlikleri ve 2 kez devlet görevlilerine saldırırken; askeri tesisler ve sivil kişileri de hedef almıştır. Ayrıca terör saldırılarının tamamını kırsalda gerçekleştiren taktik terör unsurlarının genellikle Türkiye’nin gerçekleştirdiği kırsal operasyonlar esnasında saldırmış olması dikkat çekicidir. Nitekim terör örgütü mensuplarının operasyonlar esnasında kaçma maksatlı saldırı yapma girişimine başvurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Türkiye “sahada ve masada” yürüttüğü terörizmle mücadelesini “önleyici müdahale” ve “ara-bul-yok et” konseptleri üzerinden sürdürmektedir.

Ocak-Mayıs 2020 döneminde MİT ve TSK, yurtiçinde ve Irak kuzeyinde 264 eş güdümlü operasyon icra etmiştir. Operasyonlar neticesinde 1411 terörist etkisiz hale getirilirken; 20 bin 886 iletişim unsuru, hafif silah ve cephanelik gibi terör örgütüne ait lojistik unsur ele geçirilmiştir. İçişleri Bakanlığı tarafından koordine edilen yurtiçi ve sınır operasyonları neticesinde Ocak ayında 7 bin 998 operasyon neticesinde 45, Şubat ayında 5 bin 584 kırsal; 1385 kentsel operasyon neticesinde 86, Mart ayında 7 bin 119 kırsal; 922 kentsel operasyon sonucunda 52, Nisan ayında 8 bin 163 kırsal; 252 kentsel operasyon neticesinde 34, PKK’lı unsur etkisiz hale getirilmiştir. Operasyonlar neticesinde etkisiz hale getirilen PKK’lıların sayısının, kentsel operasyonlar ile doğru orantılı olarak artması ise; PKK’nın şehir yapılanmasının halen aktif olabileceğine işaret etmektedir. Öte yandan PKK içerisinde koronavirüs vakası İçişleri Bakanlığına göre 38 ulaşmıştır. Bu açıdan terörizmle mücadele operasyonları ve salgının terör örgütü içerisinde yayılıyor olması; PKK’nın “hayatta kalma” safhasında olduğunu ve bu nedenle hasta olan unsurlarını öne sürerek canlı bomba vb. yüksek hacimli saldırı tiplerine başvurma potansiyelini taşıdığını gösterir niteliktedir.

Koronavirüs sonrası bölgesel belirsizlikler ve “jeopolitik gerçeklik”

PKK unsurlarının Irak kuzeyinde alan hakimiyeti safhasına geçememesi ve yoğun terör saldırılarına başvuramamasındaki en önemli etkenin, Türkiye’nin S/İHA vasıtlarıyla gözetleme, takip etme ve müdahale etme kabiliyetlerine dayandığı gerçeği tartışmasızdır. Örneğin PKK’nın Zine Werte bölgesinde Nisan ayı itibarıyla kurduğu elektronik iletişim, istihbarat ve ikmal hattı görevini üstlenen aynı isimli kamp, MİT ve TSK unsurlarının operasyonunun 15 Nisan 2020 tarihli operasyonuyla kullanılamaz hale getirilmiştir. Bu durum Abdullah Öcalan ve KCK’nın uluslararası uzantısı KNK başta olmak üzere PKK’nın bölgesel yapılanmaları nezdinde Irak kuzeyindeki KDP’nin “suçu” olarak görülmüştür. Bu fırsatı değerlendirmek isteyen ve KDP’nin rakibi olan KYB ise PKK’nın Zine Werte’de varlık sürdürmesi gerektiğini dile getirmişse de ABD’nin uyarıları neticesinde geri adım atmak zorunda kalmıştır. Hatta Mayıs 2020 itibarıyla KYB’nin PKK’nın Mahmur bölgesindeki kamplarına yardım ettiğine yönelik çıkan haberler de Irak kuzeyinde potansiyel KYB-PKK yakınlaşmasının bir başka yansıması olarak görülebilir. Böylece Irak kuzeyinde 2017 itibarıyla PKK’nın karşı olduğu ve KDP öncülüğünde ortaya çıkan “Kürt siyasi hareketi” realitesi, Zine Werte’ye yönelik MİT ve TSK tarafından yapılan operasyon ve ABD’nin KYB’yi PKK’ya destek vermemesi noktasında uyarması neticesinde derinleşerek; PKK’yı “müttefiksiz” bırakmıştır. Neticede PKK, varlığını sürdürdüğünü göstermek maksadıyla terör eylemi yapma girişimlerini sürdürmeye çalışabilir. Diğer taraftan Suriye’deki ABD ve Esed rejimi destekli PKK uzantısı PYD/YPG ve Fransa-KDP destekli Kürt oluşum ENKS’nin arasındaki rekabet Suriye’nin geleceğini etkileyeceği gibi Türkiye’nin bölgeye yönelik jeopolitik ve jeostratejik senaryolarını yeniden gözden geçirmesinde “itici” faktör olma özelliğini haizdir. Bu senaryolar arasında kuşku yok ki Türkiye’nin izlediği başarılı “güvenlikçi” terörizmle mücadele konseptinin yanı sıra “siyasal dengeleme” aygıtlarının geliştirilerek gerek ulusal gerekse de bölgesel siyasi asimetrinin Türkiye’ye yönelik potansiyel meydan okumalarının önüne geçilmelidir.

[Sabah, 23 Mayıs 2020]

Etiketler: