İYİ Parti: Parti Yeni Ama Söylem Klişe

Kuşkusuz Akşener'in partisi ile ilgili kararı toplum verecek. Fakat topluma sunulan ilk göstergeler stratejik siyasal iletişim yönetimi açısından oldukça çelişkili ve şüpheli bir içeriğe sahip.

Meral Akşener uzun süredir devam eden partileşme serüvenini 25 Ekim’de İçişleri Bakanlığı’na yaptığı başvuruyla tamamladı. Partinin merkezinde ağırlıklı olarak MHP’den ayrılan isimler yer alıyor. Devler Bahçeli’ye bayrak açan iki muhalif başkan adayı Koray Aydın ve Ümit Özdağ Akşener’in sağ ve sol kolu durumunda. A takımındaki yedi isim MHP’li. Yani partinin topluma verdiği ilk mesajın bu bağlamda okunmasında bir abartı olmasa gerek.
Siyasal iletişim stratejisi bakımından partinin göstergelerini sırasıyla çözümlersek ilk bakışta genelde çelişkilerle dolu bir tablo çıkıyor ortaya. Doğal olarak kurucu isimler dışında partinin seçmenle kuracağı iletişime dair ilk atıfta bulunulan göstergeler partinin adı, logosu ve sloganıdır. Böylesi çalışmalarda tesadüfe yer olmadığı bilinir. Seçilen her bir gösterge, renk, kelime ve mekân belirli bir zihinsel tasarımın ürünü olarak somutlaşır, kayda geçer. Kamuoyunun önüne bu şekilde çıkar.

Mesajda tutarlılık sorunlu

Partinin “İYİ” olan adı ve “Türkiye İyi Olacak” sloganı bu perspektiften bakıldığında özgün olmaktan ziyade basit ve anlaşılır olmak kaygısıyla klişeye yönelmiş görünüyor. İYİ’nin açılımı ise “İnsanlık, Yenilik ve İyilik” olarak belirtilmiş. İsim, ismin açılımı ve sloganın anlam dünyası oldukça genel geçer bir içeriğe sahip. Odak bir nokta yok. Parti yetkililerinin konuşmaları, kamuoyu ile paylaşılan ilk açıklamalar parti programındaki ifadelerle yan yana düşünüldüğünde ise “Bizim aramız herkesle iyi olacak, herkesin oyuna talibiz, biz bütün eğilimleri birleştiriyoruz” minvalindeki hataya düşüldüğü görülüyor. Çünkü bu tür yeni oluşumlarda seçmen öncelikle tutarlılığa bakar. Gerçekçi mi, değil mi? İstediği şey mümkün mü, değil mi? Seçmen buna bakar. Verilen ilk mesajlar ve partiye yüklenen ilk anlamda ise böylesi bir tutarlılıktan bahsedemiyoruz.
Logoda yer verilen sekiz çentikli güneş göstergesi ise sekiz başlıkla tanımlanmış:
1- İyi bir Türkiye, 2- Demokrasi ve hukuk, 3- Toplum, 4- Kamu yönetimi, 5- İç ve dış güvenlik, 6- Kurumlar, 7- Dış politika, 8- Hedefler.
Tüm başlıklar da olabildiğince genel ifadelerden oluşuyor. Hepsi de kalın bir ders kitabındaki bölüm isimleri gibi. Yani topluma ulaşması için muhtevasının epeyce detaylandırılması gerekiyor. Hele son maddede yer alan “Hedefler” başlığı tümüyle zorlama görünüyor. Çünkü somut bir şeye işaret etmiyor. Yeni kurulan ve iddia sahibi olduğunu deklare eden bir partinin bu anlamda daha nokta atışı işler yapması gerekirdi.
Logoda yer alan diğer gösterge ise Kayı Boyu’nun şimdilerde Diriliş dizisi ile kamusallaşan simgesi. Bu göstergenin tercih edilmesi Diriliş dizisindeki bilinirlikten faydalanılma açısından stratejik. Fakat bu simge parti adı ve sloganının anlam dünyasının aksine partinin içinden çıktığı MHP tabanını hedefleyecek şekilde tercih edilmiş. Koyu bir milliyetçilik vurgusunu barındırıyor. Bunun bir diğer anlamı ise Kürt seçmenin oyuna talip değilim demektir. Kendi içindeki bir çelişki de burada ortaya çıkıyor. Meral Akşener’in bir Türk boyu olan Saka Türklerini yöneten Tomris Hatun’la özdeşleştirilerek efsaneleştirilme çabası da bu milliyetçi talebi destekliyor.

FETÖ ile özdeşleşen göstergeler

Bir tepsi şeklinde tasarlanmış ve etrafında yer alan sekiz çentikli güneş göstergesinin logoda kullanılması bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu tartışmaları derinleştiren şüpheli nokta ise Meral Akşener adının daha önce farklı vesilelerle FETÖ lideri Gülen bağlantılı söylemlerle aynı cümle içinde geçmesiydi. Bu söylemlerden en bilineni kuşkusuz Akşener’in MHP içinde Devlet Bahçeli’ye bayrak açtığı dönemlerde “Ben altı ay sonra başbakan olacağım”, “Yok, 15 Temmuz’dan sonra işler inşallah değişecek” gibi ifadeleri kullanmış olmasından kaynaklanıyor. Çünkü onun işaret ettiği zaman diliminde Türkiye FETÖ üyesi askerlerin öncülüğünde kanlı bir askeri darbe girişimi yaşadı. 260 şehit verdi, 2.193 vatandaşımız gazi oldu. Akşener’in “Ben başbakan olacağım” dediği o dönemde Türkiye’nin siyasi takviminde herhangi bir seçim bulunmuyordu. Yani böyle bir tabloda nasıl başbakan olabileceğini bir kez daha anlatması ve kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor Akşener’in. Bir başka nokta ise henüz darbeden önce MHP lideri Bahçeli’nin Akşener ve şimdi yanında toplanan diğer muhalif isimler için sarf ettiği “MHP’ye darbe yapılmak isteniyor” ifadesi olarak zikredilebilir. Çünkü o süreçte MHP’yi mahkeme kapılarına düşüren yargı görevlilerinin büyük bir kısmının FETÖ üyesi olduğu 15 Temmuz sonrasında tespit edildi.

NATO’ya bağlılık vurgusu

Özellikle sosyal medyada yapılan paylaşımlarda güneş etrafındaki sekiz çentik FETÖ üyeleri tarafından kullanılan bazı göstergelerle eşleştirilerek bu kadar benzerliğin tesadüf olamayacağı vurgusu yapıldı. Daha büyük şüphe uyandıran bir tartışma ise Katolik Kilisesinin merkezi Vatikan’ın kuş bakışı görünümünde ortaya çıkan manzara ile İYİ Parti logosunun birebir aynı olması bağlamında yapıldı. Logonun belirlenmesinde Vatikan’ın bir rolü olup olmadığı soruları soruldu. Sosyal medya kullanıcıları tarafından yapılan bu değerlendirmeleri destekleyen yani Akşener’in partisi ile küresel güç merkezleri arasında bir ilişki olabileceğine işaret eden bir başka somut gösterge ise partinin programında yer alan NATO’ya güçlü bağlılık vurgusudur. Toplumsal hafızamıza kazınan NATO’ya bağlılık vurgusunu son olarak 15 Temmuz 2016’da FETÖ tarafından yapılan darbe girişimi gecesi okunan darbe bildirisinde görmüştük.

Sağ partiye sol medya desteği

Sağ-muhafazakâr seçmenden oy alabilmek amacıyla kurulmuş olan bir parti hakkında en fazla destek yazısı ve tanıtıcı haberlerin sol ve yabancı tandanslı medyada çıkması partinin hedef kitlesi ile kurmaya çalıştığı irtibat açısından bir paradoksa işaret ediyor. Özellikle T24 internet gazetesi ve Cumhuriyet gazetesinin İYİ Parti için hissettiği ve bunu mecralarına taşıdığı heyecan dikkatlerden kaçmadı. Hasan Cemal’in T24’te yayınlanan “İyi Parti… Keşke iyi bir şeyler yapsa da, Erdoğan’dan kurtulsak…” başlıklı yazısı bu açıdan önemlidir.
Bir de buna Türkiye’nin yerli ve milli politikalarından rahatsız olan Almanya gibi ülkelerin medyasında yer alan destek yazıları ve yorumları eklenince Akşener bakımından medya desteği başka bir bağlama oturmuş oldu. Mesela Akşener’in partisi ile ilgili gelişmelerin Alman Deutsche Welle tarafından istisnasız paylaşılması yeni kurulan partinin hedeflediğini iddia ettiği toplumsal kesimler ile partinin reklamını yapan odaklar arasında belirgin bir farkın olduğuna işaret ediyor. Sağ seçmenden oy almayı hedefleyerek kurulan bir siyasi parti için medya desteği sol cenah ve küresel cepheden geliyorsa bu medya desteği en basit şekilde söylersek arzu edilen kitleye ulaşmaz. Ulaşırsa da muhtemelen ters etki yapar.
Kuşkusuz Akşener’in partisi ile ilgili kararı toplum verecek. Fakat topluma sunulan ilk göstergeler stratejik siyasal iletişim yönetimi açısından oldukça çelişkili ve şüpheli bir içeriğe sahip.

[Sabah, 28 Ekim 2017]

Etiketler: