ABD Başkanı Trump’ın iki hafta önce açıkladığı ulusal güvenlik belgesinde İran’ın adı tam 17 kez geçiyor. Söz konusu belgede İran’la ilgili dikkat çekici vurgular şunlar:
- “İran, bölgeyi istikrarsızlaştırıyor, ABD’yi ve müttefiklerini tehdit ediyor, kendi halkına zulmediyor.
- İran, terörist gruplara destek veriyor ve açıkça ABD’nin yıkılması için çağrı yapıyor.
- İran günden güne daha etkin balistik füzeler yapıyor ve nükleer silah üretimi konusundaki kapasitesini artırıyor.
- İran’ın son dönemdeki yayılmacılığı çökmüş devletler, cihadçı ideoloji, sosyo-ekonomik durgunluk ve bölgesel rekabetle birlikte Ortadoğu’yu allak bullak ediyor.”
Bu belgede ayrıca ABD’nin Kuzey Kore ve İran’dan gelebilecek tehditlere karşı füze savunma programını güçlendirmesi gerektiği de vurgulanıyor. Yine belgede dikkat çekici bir diğer husus, Lübnan Hizbullahının İran destekli bir terör örgütü olarak ifadelendirilmesi. Genel olarak bakıldığında Trump’ın açıkladığı ulusal güvenlik belgesinde ABD’nin üç temel tehditle yüz yüze olduğu ifade ediliyor. “Çin ve Rusya gibi revizyonist güçler, İran ve K. Kore gibi haydut devletler ve cihadçı terör örgütleri başta olmak üzere ulus-ötesi tehdit şebekeleri.”
Türkiye’de Gezi kalkışmasını yaşamamış olsaydık, belki de İran’da ne olup bittiğini bu kadar net göremezdik. Hasan Ruhani bile protestoların bir kalkışmaya hizmet ettiğini hemen göremedi. Önce “protestolar imkândır” dedi. Sonra gidişatın nereye doğru olduğunu gördü ve “İran halkı bu yağmacı azınlığa haddini bildirecektir” dedi.
Karşımızdaki, İran’ın ıslah edilmesi, edilemiyorsa mindere çekilmesi için üretilmiş bir proje. Malum, bir süredir ABD ve İsrail İslam dünyasında bir mezhep savaşı çıkarmak ve İslam dünyasını istedikleri gibi “Sünni dünya” ve “Şii dünya” olarak bölmek amacıyla yoğun çaba sarf ediyor. ABD’nin anlı şanlı stratejistleri boşuna mı senelerdir “Ortadoğu 30 yıl savaşlarınıneşiğinde” deyip duruyor.
Bu savaşın S. Arabistan ve İran arasında başlaması ve sonra tüm İslam dünyasına yayılması hedeflendi. Bu savaş vekiller üzerinden sürse de bir türlü asıl aktörler sıcak savaşa girmedi. Riyad zirvesinden sonra S. Arabistan bu savaşın tarafı olmak için çok istekli davrandı, bu doğrultuda somut adımlar attı. İran’dan ise beklenen adımlar bir türlü gelmedi.
Hatırlayalım, Trump’ın öncülük ettiği Riyad Zirvesi Mayıs 2017’de gerçekleşti. Bu zirveden kısa süre sonra DEAŞ Tahran’dan başlayarak İslam dünyasındaki Şii hedeflere açık terör saldırıları düzenlemeye başladı. Velhasıl oyun sadece İran’ın dizayn edilmesi oyunu değil. Bu kirli oyunun hedefinde bütün İslam dünyası var.
[Sabah, 4 Ocak 2018]
Paylaş
Etiketler:
- Yorum
- ABD
- ABD Devlet Başkanı
- Arap İsyanı
- Ayaklanma
- Balistik Füze
- Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)
- BM Yaptırımları
- Bölgesel Aktörler | Küresel Aktörler
- DEAŞ | DAESH | DAEŞ
- Dijital Medya
- Donald Trump
- Enflasyon
- Eylem
- Gösteri
- Halk
- Haydut Devlet
- Hizbullah
- Irak
- İran
- İran Eylemleri
- İran Gösterileri
- İran Krizi
- İran Olayları
- İran Protestoları
- İran'da Neler Oluyor?
- İran'daki Ayaklanma
- iran'daki gösteriler
- İran'daki Halk Gösterileri
- İran'daki Halk İsyanı
- İran'daki Olaylar
- İslam
- İslam Coğrafyası
- İslam Dünyası
- İsrail
- İşsizlik
- İşsizlik Oranı
- İsyan
- Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti | Kuzey Kore
- Lübnan
- Mısır
- Muhafazakar Topluluk
- Muhalefet
- Nükleer
- Nükleer Silahlanma
- Ortadoğu
- Protesto
- Riyad
- Riyad Zirvesi
- Sabah Gazetesi
- Savaş
- Savunma
- Şii
- Sokak Eylemleri
- Sokak Gösterileri
- Sokak Olayları
- Sokak Protestoları
- Sosyal Medya
- Sünni
- Suudi Arabistan
- Terör
- Terör Eylemleri
- Terör Örgütleri
- Terör Saldırıları
- Ulusal Güvenlik
- Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi