İran’da Diplomat Şeyh Dönemi

Dini Liderin, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyindeki temsilcisi olduğu dikkate alındığında Ruhani'nin reformcu bir aday olmaktan çok reformcuların taleplerini de dillendiren ve böylece onların desteğini almayı başarmış ve sistemle çatışmayacak birisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

İran 14 Haziran Cuma günü 11. dönem cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandığa gitti. Seçimlerin öncesinde Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin adaylık başvuruları neticesinde özellikle Meşşai ve Rafsancani gibi güçlü isimleri veto ederek saf dışı bırakması tartışmalara yol açmıştı. Görünen tablo sistemin bir şekilde muhafazakâr bir ismi cumhurbaşkanı olarak görmek istediği izlenimi verirken diğer taraftan adaylığı kabul edilenlerin hiç birisinin sistem açısından sorun çıkaracak şahsiyetler olmaması dikkat çekiciydi. Genel kanı seçimleri muhafazakâr bir adayın kazanacağı yönündeydi. Muhafazakâr adaylar aralarında en fazla oy alması muhtemel kişi lehine seçimlerden çekilme konusunda anlaşmışlardı. Böylece muhafazakâr cephe tek adayla seçime girecek ve kazanma şansını arttıracaktı. Fakat beklendiği gibi olmadı. Muhafazakâr adaylardan biri (Haddad Adil) dışında kimse yarıştan çekilmedi. Tersine bu yönde bir birleşmeyi reformcu kanat gerçekleştirdi ve iki adaydan Muhammed Rıza Arif, Hasan Ruhani lehine seçimlerden çekilerek bu cephenin seçimlere tek adayla girmesini sağlamış oldu. Bu manzara ile seçimlerin başladığı İran’da seçim sonuçları açıklandığında neredeyse herkes şaşkınlık içerisindeydi. Zira seçimlerden genel beklentinin aksine muhafazakâr adaylardan birisi değil reformcu kanadın desteklediği Ruhani üstelik en yakın rakibine büyük fark atarak zaferle çıkmıştı. Ruhani oyların yüzde 51’ini almayı başarırken, diğer adaylardan Kalibaf yüzde 17, Celili yüzde 11, Rızai yüzde 11, Velayeti yüzde 6 Garezi ise yüzde 1 oy alabilmişti. Elbette Ruhani’nin seçimleri kazanmasının nedenlerine dair birçok şey söylenebilir. Ancak bu yazıda daha çok yeni cumhurbaşkanı ile birlikte İran’ın politikalarının nasıl bir seyir izleyeceği ele alınacağı için bu konuya fazla girilmeyecektir.

RUHANİ REFORMCU MU?

Diplomat Şeyh lakabı ile bilinen Ruhani’nin profiline göz atmak, sonraki süreçte iç ve dış politikada izleyeceği politikalara dair ipuçları vermesi açısından faydalı olacaktır. Ruhani 1949 yılında doğdu. Henüz 13 yaşında iken dini eğitim almak üzere Kum kentine gitti ve orada klasik medrese eğitimi aldı. Dini eğitiminin yanında Tahran Üniversitesi’nde hukuk eğitimi de aldı. Ardından İngiltere’ye gidip Hukuk Sosyolojisi alanında doktora yaptı. İran İslam Cumhuriyetinin kurucusu olan Humeyni’ye İmam lakabı verilmesini öneren kişidir. Onun bu önerisi neticesinde Humeyni’ye İmam Humeyni dendi. Devrim öncesi aktif olarak siyasi faaliyetlere katılan Ruhani, Devrimden sonra muhtelif görevlerde bulundu. 5 dönem milletvekilliği yaptı. İki dönem Savunma Komisyonu Başkanı, iki dönem de Dış Politika Komisyonu başkanlığı ve Meclis Başkanvekilliğinde bulundu. Irak Savaşı esnasında üst düzey komutanlıklar ve Uzmanlar Konseyi Üyeliği yaptı. Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin kurulması ile birlikte bu Konseyde dini liderin temsilcisi ve Konsey genel sekreteri oldu. Hatemi Hükümeti döneminde Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliğine devam etti ve baş müzakereci olarak nükleer müzakereleri yürüttü. Halen Düzenin Yararını Teşhis Konseyi üyesi ve Genel Sekreter Yardımcısı olan Ruhani bu kurumun Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığı’nı da yürütmektedir. Aynı zaman da Dini Liderin, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyindeki temsilcisi olduğu da dikkate alındığında Ruhani’nin reformcu bir aday olmaktan çok reformcuların taleplerini de dillendiren ve böylece onların desteğini almayı başarmış aynı zamanda sistemle çatışmayacak birisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ruhani, İran siyasetinin önemli aktörlerinden Rafsancani’ye yakın bir isim ve onun gibi pragmatist bir şahsiyet olarak öne çıkıyor. Kendisi seçim sürecinde bir tarafın adayı olmaktan çok bütün kesimlerdeki ılımlı ve mutedil eğilimleri çevresinde toplamaya çalıştı. Bu kişiliğiyle sistem içi çatışmadan uzak durması beklenirken diğer taraftan İran halkının ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel taleplerini doğru okumuş, seçim çalışmalarında bu yönde mesajlar vermiş olmasından ötürü bugün İran’ın karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üreteceği beklentisini de oluşturmuştur. Bu beklentiler; içeride derin bir şekilde hissedilen ekonomik sorunlar, basın yayın özgürlüğü, internet kullanımına dair kısıtlamaların ortadan kaldırılması, sosyal hayatta özgür bir iklimin sağlanması ve genel olarak sansürün ortadan kaldırılması olarak özetlenebilir. Bunun yanında 2009 seçimleri sonrasında meydana gelen olaylar neticesinde tutuklanan siyasi mahkumların serbest bırakılması ve Musevi, Kerrubi gibi Yeşil Hareketin liderlerinin ev hapislerinin sona erdirilmesi gibi meseleler de birer iç sorun olarak Ruhani’nin karşısında duruyor.

DIŞ POLİTİKA ZOR DEĞİŞİR

Dış politikada ise Ruhani’nin karşı karşıya olduğu en önemli meseleler İran’ın nükleer çalışmaları konusunda 5+1 ülkeleri ile yürütülen müzakereler, BM, ABD ve AB tarafından İran’a uygulanan ambargolar ve Suriye’deki durumdur. Bütün bunlara bakıldığında yeni Cumhurbaşkanı’nın işinin pek kolay olmadığı kolaylıkla görülebilir. Çünkü Ruhani bir yandan kendisine yönelik bu beklentileri karşılamak durumunda, diğer taraftan tüm bunları yaparken sistemle de çatışmadan ilerlemesi gerekiyor. Sonuçta İran’dan bahsedildiğinde ideolojik ve dini bir devletten bahsedildiği unutulmamalıdır. Hal böyle olunca atılacak her adımda ideolojik prensiplere dikkat edilmesi gerekecektir. Öte taraftan İran’da ister iç politikada ister dış politikada olsun genel çerçeveyi belirleyen makam cumhurbaşkanlığı değil Dini liderlik kurumu ve onun başında bulunan Ali Hamanei’dir. Bu yüzden Ruhani’nin kendi başına ve Hamanei’in rağmına bir politika geliştirmesi beklenmemelidir. Elbette bunu söylerken Cumhurbaşkanı’nın hiç bir etkisi olmadığını iddia etmiyoruz. Bir yandan siyasal aklın uzlaşmacı ve aynı zamanda reformist kanadın taleplerini öne çıkarmış birisini seçmiş olması sistemin de uzlaşmacı bir siyasete onay verdiği şeklinde okunabilir. Diğer yandan yeni cumhurbaşkanı en azından üslup açısından kendi tarzını siyasete hakim kılabilir. Örneğin gündelik yaşamda çokça şikayet edilen ve bir tür ahlak zabıtalığı görevini yerine getiren irşad polisinin ortadan kaldırılmasıyla sosyal hayattaki özgürlükler alanında önemli bir adım atılabilir. Bunun yanında devlet kültür ve sanat alanına güvenlikçi yaklaşımdan vazgeçerek bu alanı sahiplerine yani aydın ve sanatçılara bırakabilir. Öte taraftan internet kullanımına yönelik kısıtlamaların gevşetilmesi ve internet hızının yükseltilmesi gibi konularda da yeni cumhurbaşkanından adımlar atması bekleniyor ki bunlar cumhurbaşkanının iradesi dışında şeyler değil. Ekonomik sorunların çözümü ise daha çok dış politika ile ilgili bir durum zira mevcut ekonomik krizin en önemli nedeninin Batı tarafından İran’a uygulanan ambargolar olduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Yeni dönem İran’ının asıl önemli gündemi dış politika olacaktır. Yukarıda da değindiğimiz gibi İran’da genel politikalar Dini lider tarafından belirlenir. Bu durum özellikle dış politika söz konusu olduğunda daha kesin ve belirgindir. Bu yüzden bu konuda söylenecek bütün sözlerde söz konusu durum akılda tutulmalıdır. Bununla birlikte Hasan Ruhani’nin İran dış politikasına yeni bir soluk getireceği de kesin görünüyor. Çünkü Ruhani esas olarak iyi bir diplomat olmasıyla tanınıyor. Bu yönüyle hem Batı’nın hem de bölge ülkelerinin yakından bildiği bir isim. Batı onu nükleer baş müzakereci olduğu dönemden ve uzlaşmacı, diyaloga açık yaklaşımı ile hatırlıyor. Bu yüzden de cumhurbaşkanı seçilmesi Amerika dahil tüm batıda olumlu karşılandı ve bu doğrultuda mesajlar yayınlandı. Ortadoğu’da ise İran İslam Devriminden sonra Suudi Arabistan ile İran arasında kurulan ilk diyalogun mimarı olarak yerini aldı. Yeni dönemde İran’ın temel dış politika konularında iddialarından vazgeçmesi beklenmese bile Ruhani’nin meselelere uzlaşmacı bir üslupla yaklaşacak olması yine de bazı değişiklikleri mümkün kılacaktır. Ruhani seçildikten sonra gerçekleştirdiği ilk basın toplantısında izleyeceği dış politika konusunda bazı ipuçları verdi. Bu ipuçlarından yola çıkarak önümüzdeki dönemde İran’ın önemli dış politika gündemlerine dair yaklaşımının ne olacağı konusunda fikir yürütmek mümkün olacaktır.

NÜKLEERDE ŞEFFAFLIK SÖZÜ

İran’ın halihazırdaki en önemli dış politika gündemini nükleer enerji ile ilgili müzakereler oluşturuyor. Bilindiği üzere İran ısrarla nükleer çalışmalarının barışçıl olduğunu iddia ederken başta ABD olmak üzere Batı dünyası bu çalışmaların nihai hedefinin nükleer silah olduğunu düşünüyor ve İran’dan bu konudaki çalışmalarını askıya almasını istiyor. Ruhani ile birlikte Batıda müzakereler konusunda bir umut belirmiş olsa da İran’ın bu noktadan sonra çalışmaları askıya alması söz konusu değil. İran bu konunun kendileri açısından kapandığını, müzakerelerin yardımlaşma ve güven duygusunu arttırma ekseninde gelişmesi gerektiğini savunuyor. Ruhani de bu konuda farklı bir tutum sergilemeyecektir. Nitekim gerçekleştirdiği basın toplantısında nükleer çalışmaların en doğal hakları olduğunu, bundan geri adım atmayacaklarını açık bir şekilde dile getirdi. Ruhani ile birlikte bu konuda yaşanacak değişim işbirliğine vurgu yapılacak yumuşak bir söylem ve çalışmaların şeffaf yürütüleceğine dair verilecek teminatlar olacaktır. Bir diğer gündem maddesi olan ekonomik ambargolar da esasen nükleer çalışmalarla yakından ilgili olduğu için yukarıda bahsedilen yumuşak üslup, uzlaşmacı yaklaşım ve güven verici tavırlarla ambargoların kalkması yada hafifletilmesi için çaba sarfedilecek, önceki dönemde olduğu gibi restleşmeye gidilmeyecektir. Suriye konusunda da Ruhani basın toplantısında mevcut politikanın sürdürüleceğine dair ipuçları verdi. Farklı olarak taraflar arasında daha fazla diyalog kurularak meselenin çözümü için çalışacağını dile getirdi.

ANTİ-EMPERYALİST ÇİZGİ…

Ruhani döneminde asıl beklenmesi gereken değişiklik ise bir önceki döneme göre komşu ve bölge ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmeye çalışılacağıdır. Bilindiği gibi önceki dönemde İran daha çok Latin Amerika ile sıcak ilişkiler geliştirmeyi öncelemişti. Yeni dönemde bu ilişkilerin sürdürülmesiyle beraber komşu ülkelerle ilişkilere daha ağırlık verilmesi bekleniyor. Rusya ve Çin gibi müttefiklerle ise ilişkilerin aynı şekilde sürdürülmesine çalışılacaktır.

Ruhani’nin cumhurbaşkanlığı ile birlikte asıl sürpriz ise İran-ABD arasında yaşanabilir. Devrimin ilk yıllarından beri kesilmiş olan ilişkilerin bu dönemde kurulması pekala muhtemeldir. Bir yandan Ruhani seçim sürecinde Amerika ile görüşmenin kendisi için tabu olmadığını belirtip, seçim sonrası gerçekleştirdiği basın toplantısında İran’ın resmi olarak tanıdığı tüm ülkelerle görüşebileceğini belirtirken, diğer taraftan ABD’nin İran seçimlerinden hemen sonra İran’la doğrudan müzakerelere açık olduğunu hatırlatması bugünden bir kenara not alınması gereken bir durum. Üstelik İran dini lideri Ayetullah Hamanei bir kaç ay önce yaptığı bir açıklamada sonucundan umutlu olmasa da Amerika ile görüşmelere karşı olmadığını belirtmişti. Bu açıklama bazılarınca İran’ın Amerika ile doğrudan görüşmelere hazırlandığı şeklinde yorumlandı. Elbette böyle köklü bir politika değişimi ancak dini liderin onayı ve bizzat kontrolünde gerçekleşebilecek bir durum ve böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde Ruhani, Hamanei’in direktiflerini uygulayan iyi bir müzakerecinin ötesinde bir rol üstlenemeyecektir. Diğer taraftan böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi durumunda yukarıda değindiğimiz tüm konularda İran mevcut pozisyonunu gözden geçirecektir. Fakat bu kadar köklü bir değişim gerçekleşse bile bu bir anda ve o kadar da kolay olmayacaktır.

Sonuç olarak ılımlı, uzlaşmacı ve diyalogdan yana yaklaşıma sahip bir isim olan Hasan Ruhani’nin İran’da cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte İran’ın hem içeride hem dışarıda bir önceki dönemden farklı bir siyaset izleyeceğine dair beklentiler artmış bulunuyor. Eğer Hasan Ruhani bu konularda Dini lider Hamanei’in de onayını alabilirse İran’ın önümüzdeki dönemde bugünkünden farklı bir manzara sergilemesi ve beklentilere uygun hareket etmesi uzak bir ihtimal değil.

[Star Açık Görüş, 22 Haziran 2013]

Etiketler: