İran-Suudi Arabistan Savaşına Doğru mu?

Yaşananları bir mezhep çatışması veya savaşı olarak görmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Olan biten bir mezhep çatışması değil mezheplerin enstrüman olarak kullanıldığı çıkar, güç ve hakimiyet mücadelesidir.

1.Suudi Arabistan’da idam edilen Şii din adamı kimdir, neden idam edilmiştir?

Suudi Arabistanlı Şii Din Adamı ve muhalif Şii hareketin önemli isimlerinden biri olan Şeyh Nimr Bakır El-Nimr, 1959 yılında Arabistan’ın doğusunda yer alan Avamiyekentinde doğdu. Dini eğitimini İran ve Suriye’de tamamlayarak Ayetullah unvanını aldı. İran’daki eğitiminin önemli bir kısmını Tahran’daki İmam Kaim medresesinde gördü. Bir süre Kum kentinde de eğitim aldı. Arabistan’a döndükten sonra doğduğu şehir olan Avamiye’de İmam Kaim isimli dini bir merkez kurdu. Bu merkez 2011 yılında kurulan İslam Merkezi’nin temelini teşkil etti.

Arabistan’ın doğusunda yaşayan Nimr, 2009 yılında yaptığı bir konuşmada Suudi yetkililere seslenerek “eğer hakettikleri onur kendilerine iade edilmezse Arabistan Şiilerini Arabistan’dan ayrılmaya çağıracağını, çünkü onurlarının ülkenin toprak bütünlüğünden daha önemli olduğunu” söyledi.

Arabistan’lı yetkilileri eleştirdiği bir başka konuşmasında şöyle demişti: ” Eğer buradaki Şiilerin eylemlerinin sorumlusu yabancı bir ülke ise neden o ülkeye saldırmıyorsunuz da biz zavallılara saldırıyorsunuz? Eğer bu dış ülkeden kastınız İran ise İran’a saldırın ve buna ne kadar gücünüz olduğunu görün.”

Şeyh Nimr ilk olarak Mayıs 2006’da Bahreyn dönüşü gözaltına alındı. İkinci kez Ağustos 2008’de gözaltına alındı. Son olarak Arap Baharı sonrası Arabistan’da meydana gelen olaylarda Ülkenin doğusunda Katif bölgesinde hükümet karşıtı protestolara öncülük ettiği gerekçesiyle Temmuz 2012 tarihinde güvenlik güçleri tarafından aracına yapılan operasyonla yaralı olarak yakalandı. Kasım 2014’te boynu vurulmak suretiyle idam cezasına çarptırıldı. Nimr’in idam hükmünün uygulanması Arabistan’ın önceki kralı tarafından ikinci bir emre kadar ertelendi. Ertelenen idam kararı 2 Ocak 2016 tarihinde gerçekleşti.

2. Suudi Arabistan neden İran’la ilişkilerini kesti?

Ayetullah Nimr’in idamının öncesinde İranlı yetkililer birden çok kez Arabistan’ı bu idamı gerçekleştirmemesi yönünde uyarmışlar, bu uyarılar zaman zaman çok sert tonlarda gerçekleşmişti. Örneğin İran’ın milis gücü olan Besic’in komutanı Nakdi, Nemr’in idamının Arabistan’ın yok olmasına neden olacağını iddia etmişti. İdam cezasının uygulanmasından sonra da İranlı yetkililer bu konuda oldukça sert açıklamalar yaptılar, taraflar karşılıklı olarak resmi yollardan bir birlerine nota verdiler. Son olarak Arabistan’ın Tahran elçilik binasıprotestocular tarafından ateşe verilince Arabistan İran ile tüm diplomatik ilişkileri kesme kararı aldı.

3. Suudi Arabistan-İran gerginliğinin sebepleri nelerdir?

Aslında iki ülkenin rekabet ve hatta düşmanlığı çok eskilere dayanır. Bunu 1979 İran devriminin öncesine kadar götürmek mümkündür. Soğuk savaşın hâkimolduğu o dönemde iki ülke ABD’nin bölgedeki jandarmalığını kimin yapacağı konusunda rekabet halindeydiler. Devrim sonrasında ise rekabete ideolojik ve mezhebi boyut da eklenmiş oldu. İki ülke ilk kez karşı karşıya gelmiyor. Örneğin 1987 yılında İranlı hacıların Mekke’de “müşriklerden beraat” adıyla başlattığı eylemlere Arabistan sert müdahalede bulundu ve 400’ün üzerinde Hacı hayatını kaybetti. Sonrasında da iki ülke ilişkileri çoğunlukla problemli oldu. İki ülkenin de Körfez üzerinde hâkimiyet kurma çabası, İslam Dünyasına liderlik iddiası, enerji kaynakları gibi birçok neden bu gerilimin esas nedenleri arasında sayılabilir.Ayrıca son dönemlerde İran’ın nükleer müzakereler yolu ile Batı dünyasıyla ilişkilerini onarmaya başlaması ve uluslararası sisteme geri dönme çabaları da uzun yıllardır bölgede Batı müttefiki olmanın avantajlarını yaşayan Suudi Arabistan’ı rahatsız etmektedir. Batı ile ilişkilerini onarmış bir İran ile rekabet etmek Arabistan için eskiden olduğundan daha zor olacaktır.

4. Suriye’deki gelişmelerin iki ülke arasındaki gerginliğe etkisi nedir?

Suriye meselesi iki ülke ilişkilerinin gerilmesinin en önemli nedenlerinden biridir. Esas olarak 1979 devrimi sonrasında İran’ın Batı blokundan ayrılmasından dolayı Amerika İran’la rekabetinde Arabistan’ın yanında yer almaktaydı. Bu da Arabistan’ın bölge ülkeleri nezdinde daha etkili olmasını sağlıyordu. Ancak 11 Eylül saldırısı, ABD’nin Irak işgali ve sonrasında gelişen olaylar bölgede dengeyi İran lehine çevirmeye başlamıştı. Arap Baharı ile birlikte Suriye’de patlak veren olaylar Arabistan’a İran’ın en yakın müttefikleri arasında yer alan Suriye yönetimini devirme imkânı sunmuştu. İran’ın da bu müttefikini kaybetmeme konusundaki kararlılığı iki ülke arasında büyük bir vekâlet savaşına yol açtı. Zamanla vekiller üzerinden gerçekleştirilen savaşın tarafların kesin üstünlüğünü sağlayamayacağı anlaşılınca taraflar doğrudan karşı karşıya gelmeye başladılar. Önümüzdeki süreçte gerçekleştirilmesi planlanan Suriye görüşmeleri esnasında masaya güçlü oturma ve bu süreçte rakibini hata yapmaya zorlama istekleri de bu gerginliği artırmış görünüyor.

5. Gerginliğin bölgesel yansımaları nasıl olacak?

Bölgede uzun süredir zaten bir kamplaşma vardı ve saflar aşağı yukarı belliydi. Ancak mücadelenin doğrudan değil de tarafların kendi uzantıları üzerinden yürümesi bir şekilde tansiyonun daha fazla yükselmesini engelliyordu. Ancak şimdi iki ülkenin doğrudan karşı karşıya gelmiş olması bölgedeki krizi daha da derinleştirme, safları keskinleştirme ve bölgeyi dönüşü olmayan bir yola ve sonuçta herkesi yakacak bir ateşe atma tehlikesini barındırmaktadır.

6. İran’da S. Arabistan elçiliğinin yakılmasının İran iç siyasetine etkisi nasıl oldu?

Böyle bir olayın meydana gelmesi durumunda Arabistan’ın İran’la ilişkilerini keseceğini öngörmek zor değil. Dolayısıyla bu eylemi gerçekleştiren veya gerçekleşmesini teşvik edenlerin bunu hesaplamaması gibi bir durum söz konusu değil. Elçiliğin yakılması bu açıdan Arabistan’a tepkiden çok bir iç politika dizaynı olarak da görülebilir. Özellikle cumhurbaşkanı Ruhani tarafının bu eylemlere yönelik tepkileri dikkate alındığında bu durum daha kolay anlaşılacaktır. Burada Ruhani hükümetinin içeride ve dışarıda elinin zayıflatılmasının hedeflendiğini gözden kaçırmamak gerekir. Unutulmamalıdır ki sadece iki ay sonra İran’da genel seçimler yapılacak ve kamuoyu yoklamalarına bakılırsa Ruhani taraftarları yarışı önde götürüyorlar. Bazı muhafazakâr çevrelerin bundan büyük rahatsızlık duyduğu ve bunu engellemeye çalıştığına hiç şüphe yok. Elçilik olayının Suudi Arabistan’ı protesto amacının yanında bu yönü de akılda tutulmalıdır.

7. İki ülke doğrudan çatışmaya girer mi?

Bölgemizde her şey o kadar hızlı ve beklenmedik şekilde gelişiyor ki geleceğe dair bir tahminde bulunmak oldukça zor. Ancak eldeki verilere bakarak bir değerlendirme yapıldığında görülecektir ki iki ülke ilk kez karşı karşıya gelmiyor. Hatta önceki dönemlerde iki ülke ilişkileri bundan daha kötü dönemler geçirdi ancak taraflar doğrudan çatışmaktan kaçındılar. Bu kolay kolay göze alınacak bir durum değil. Uluslararası sistemin de bu kadar büyük bir savaşa şimdilik izin vereceğini düşünmüyorum. Ancak öte taraftan son yıllarda iki ülkenin vekiller üzerinden girdiği savaşların tıkanmaya başlamış olması, hatta Yemen’de Arabistan’ın doğrudan savaşa girmiş olması veya İran’ın Suriye’de, Arabistan’ın ise Bahreyn’de gerçekleştirdiği doğrudan müdahaleler dikkate alındığında iki ülkenin doğrudan çatışma riskinin mevcut olduğu da söylenebilir.

8. Bu gerilimi bir mezhep çatışması olarak görmek mümkün mü?

Yaşananları bir mezhep çatışması veya savaşı olarak görmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Olan biten bir mezhep çatışması değil mezheplerin enstrüman olarak kullanıldığı çıkar, güç ve hakimiyet mücadelesidir. Devletler çatışırken ellerindeki mezhep kartını maalesef hoyratça kullanmaktan çekinmemektedirler. Ancak kimsenin mezhebi, onlara kendisi için diğer mezhep mensuplarıyla savaşmasını emretmiyor. Yine de meselenin gittikçe bir mezhep çatışmasına doğru evirildiğini de gözden kaçırmamak ve bu konuda azami hassasiyet göstermek gerekiyor. Zira işin topyekûn bir mezhep savaşına dönüşmesi tüm İslam coğrafyasını kimsenin söndüremeyeceği bir yangın yerine çevirir ki bu ateşte yanmaktan kimse kurtulamaz.

9. Bahreyn, Sudan, BAE’den sonra diğer Arap ülkelerinin de İran’la ilişkilerini kesmesi beklenebilir mi?

Son yıllarda bölgede kamplaşmalar oldukça netleşmiş durumdaydı. Bu olayda da Arap ülkeleri bulundukları kampa göre tavır alacaklardır. Örneğin Kuveyt Arabistan ile birlikte davranacaktır. Buna karşın bir diğer Arap ülkesi olan Irak İran’ın yanında yer alacaktır.

10. Bu gerilimde Türkiye’nin yaklaşımı ne şekilde olacaktır?

Türkiye her iki ülke ile de diyalog kurabilen bir devlet olarak tarafları gerginliği daha da artıracak davranışlardan uzak tutmaya çalışacaktır. Çünkü bir yandan bölgede meydana gelecek her olumsuz olayın Türkiye’yi de birinci dereceden etkileyecek olması, diğer taraftan Türkiye’nin birçok kez ısrarla mezhep çatışmasına karşı uyarıları dikkate alındığında İran ve Arabistan arasında yükselecek tansiyonun ve hele bunun mezhebin nesneleştirilerek gerçekleştirilmesi Türkiye’nin asla istemeyeceği bir durumdur. Bu yüzden Türkiye mümkün olduğu ölçüde çatışmayı engellemek için çaba sarf etmelidir.

[Sabah, 6 Ocak 2016]

Etiketler: