AFP PHOTO / AHMAD AL-RUBAYE

“İran Şii Maskesiyle Neo-Pers Arayışta”

Acun: İran’ın jeo-politik ihtirasları Pers İmparatorluğunu yeniden kurmaya varıyor. Şiiliği 1500 yıl öncesinin intikamını almak ister gibi teo-politik bir maske olarak kullanıyor. Sonuçta DEAŞ’ı var eden sosyolojik zemini İran yarattı.

Sondan başlayalım: Halep hafta başı gibi Rejim güçlerinin eline geçti. Dar bir alana sıkışıp kalan sivillerin tahliyesi için Türkiye, uzun uğraşlar sonrasında Rusya’nın işbirliğiyle bir ateşkes çıkarmayı başardı ama yarım gün bile sürmedi bu. Esed ve İran öldürmeye devam ediyor. Neden bunu yapıyor? Şehir düşmüş zaten?

Rusya çıkarları için Suriye’de savaşıyor, bu bölgeyi jeo-politik açından önemsiyor, sıcak denizlere inme arzusu, yeni Avrasyacılık strajesi vesaire. Çıkarları savaşı gerektirirse acımsızca savaşıyor,barışı gerektirirse de Halep’te olduğu şekilde anlaşıyor.Ama İran ve emrindeki Şii milis ordusu öyle değil.Evet İran da bir yönüyle İslam öncesi sınırlarına geri dönmek, büyük Pers İmparatorluğu’nu kurma peşinde, onun da jeo-politik hedefleri, ihtirasları var. Ama beş yıldır devam eden Suriye savaşında defalarca görüldüğü şekliyle adeta binbeş yüz yıl öncesinin intikamınıalmanında peşindeler.

İslama askeri ve siyasi olarak yenilmiş ve bir daha da belini doğrultamamış Sasani aklı Şiilik görüntüsü altına yeniden tezahür ederek meydan okuyor. Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’dan Yemen’e buralar benim diyor. Şiilik bir nevi teo-politik bir maske.. kitleleri mobilize etmek için bir araç. “Ya Ali ya Hüseyin” diyerek katliam yaptırma aracı.

Şimdi gözler Halep’te olduğundan bu katliamlar daha fazla dikkat çekti ama Irak’ta yıllardır aynı zulüm yaşanıyor. Nihayetinde Şii milisler simbiyotik kardeşleri DAİŞ’i var edecek sosyolojik bir atmosfer yarattılar Irak’ta.

YAKIP YIKMA STRATEJİSİ

Halep’te insani durumun vahameti, buna şahit olan dünyayı yerin dibine sokacak denli fena, biliyoruz, ama kayıtlara geçsin anlatın lütfen: Halepliler ne halde?

Halep’te tam anlamıyla bir vahşet yaşandı, yaşanıyor. Bunu tasvir edip kelimelere dökebilmek gerçekten çok zor. Suriye’nin en büyük kentlerinden birisinden bahsediyoruz, milyonlarca insanın yaşadığı bir tarih mirası. Ama ne yazık ki rejim ve müttefikleri uluslararası konjonktürden, dünyanın Suriyeli muhalifleri yalnız bırakmasından yararlanarak kenti adım adım kuşatmaya aldılar, ardından Scorched earth denilen “yakıp yıkma” stratejisi ile muhaliflerin kontrolü altındaki bölgeleri varil bombalarıyla ağır silahlarla hedef alarak adeta bölgeyi insansızlaştırmaya çalıştılar. Sadece askeri unsurları değil hastaneler, okullar, pazar yerleri, camiler, fırınlar, sivil savunma merkezlerihedef alındı. Yaşama dair herşey yok edilmeye çalışıldı.

İnsanlar açlıkla, susuzlukla yok edilmek istendi. Nihayetinde çoğu çocuk ve kadın olmak üzere on binlerce insan hayatını kaybetti. Birçok kes klor gazı ve diğer bazı kimyasal silahların kullanıldığına dair güçlü emareler ortaya çıktı. Hepimizin gözü önünde Halep’te Savaş suçları, insanlığa karşı suçlar işlendi.

SİSTEMATİK TECAVÜZ

Kadınlara özellikle tecavüz edildiği bilgisi geliyor. Tablo nedir? Tecavüzcüler rejim askerleri ve Hizbullah mı? Önlenemeyen bir savaş suçu şeklinde mi işleniyor bu vahşet yoksa gayet sistematik mi?

Doğu Halep’te 6 kilometre kareye sıkışmış yüzbine yakın insanın görüntüleri yüreklerimizi yaralarken, medyaya yansıyan en korkunç, en şok edici görsellerden birisi bazı Haleplilerin ailelerinin kirletilmesini önleyebilmek adına alimlerden ölüm fetvası istemeleriydi. Suriye sathında yaşanan savaşta rejim ve destekçilerinin halkı yıldırabilmek adına tecavüzü adeta bir silaha dönüştürdüklerine yönelik bir çok rapor bulunmakta, Halep’ten de bu yönde bilgiler geldi, gerçekten tarifi mümkün olmayan bir vahşet ile karşı karşıya Halep’liler.

“TÜM SAVAŞLARIN ANASI”

Askeri durum bu saatten sonra değişmez herhalde… Muhalifler kendi aralarında birlik oldular ama sonucu değiştiremediler?

Evet, Halep kentinin kaderini askeri anlamda değiştirebilmek artık mümkün değil, aslında savaş burada bir süre önce zaten kaybedilmişti. Ben yaklaşık iki ay kadar önce Suriye’de İdlip ve Batı Halep’teydim, o dönemde Doğu Halep rejim, Rusya, İran ve Şii milislerin eliyle muhasara altındaydı. Muhalifler ise kuşatmayı kırabilmek adına bir ordu kuruyorlardı. Ordunun komutanlarından birisi bana “bu son şansımız, bu saldırı sonrası Halep ya bizim ya rejimin olacak” demişti ancak “Tüm Savaşların Anası” adıyla 28 Ekim’de başlattıkları bu saldırıda etkisiz kalınca kuşatmanın kırılmasına yönelik tüm umutlar da tükendi. Doğu Halep’te çok zor şartlar altında direnmeye çalışan muhaliflerin savunma hatları hızlı şekilde düştü. Muhaliflerin kontrol ettiği alan adım adım gerileyerek, 6 km’lik bir alana kadar düştü.

PALMİRA’YI DEAŞ’A İKRAM ETTİLER

Askeri durum neydi, ne yaşandı Halep’te?

Geriye dönüp baktığımızda Rejim ve müttefiklerinin iki ayrı aşama ile Halep’i kuşatma altına almayı başardıklarını görüyoruz. Şubat 2016’da yoğun Rus hava saldırıları desteğiyle rejim ve Şii milisler Başköy’den başlattıkları operasyonun sonucunda Nubbul ve Zehra’ya doğru ilerleyerek, üç yıl boyunca muhalifler tarafından abluka altında tutulan bölgeye ulaşmayı başardılar. Böylelikle Halep’in Türkiye çıkışı kapatıldı. Haziran 2016’da ise kuşatması operasyonun ikincievresini başlatarak Kastello geçidini hedef aldılar. Halep’te muhalif bögeleregiden tek yol da kapatılınca muhasara tamamlanmış oldu.

REJİMİN ZAYIFLIĞI GÖRÜLDÜ

Rejim ve müttefikleri diğer cephelerde tehlikeye düşme pahasına neredeyse tüm düzenli birliklerini Halep cephesine getirdiler ve muhaliflerin direnemeyeceği bir güç oluşturmaya başardılar. Bunun sonuçları da oldu,  DEAŞ birkaç gün içinde Palmira kentini rejimden almayı başardı. Sonuç olarak askeri-taktiksel unsurların yanısıra muhaliflere siyasi ve askeri alan kazandıran Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerinRus, İran ve rejim üçlüsünün askeri stratejisine karşılık üretme konusunda yetersiz kaldıklarının da altını çizmemiz gerekiyor. İran ve Rusya gibi iki büyük güç tüm ağırlıklarıyla savaşa dahil olurlarken, muhalifleri destekleyen ülkelerin savaşa doğrudan dahil olmaması bu sonucu beraberinde getirdi.

HALEP’İN DÜŞMESİ NE DEMEK?

Halep’in düşmesi ne anlam ifade ediyor?

Halep kentinin, barındırdığı nüfus ve meskûn mahallerin savunulması adına tutulması gereken piyade gücünün çokluğu bu kenti askeri açından çok önemli kılıyordu, ama bunun ötesinde Rejim ve müttefikleri Halep’i tamamen ele geçirerek muhaliflerin savaşa devam etme iradesini kırabilecekleri düşüncesiyle hareket ettiler. Halep’i ele geçirmek ardından adım adım İdlip, Şam’ın banliyöleri ve Güney Suriye’de küçük adacıklara sıkışan muhalif unsurları askeri olarak elimine ederek muhalifleri teslim alma ya da rejimin şartlarının kabul edileceği bir siyasal zemine zorlamak niyetindeler.

Halep’in ele geçirilmiş olması elbette rejim ve müttefikleri adına büyük bir kazanç olacaktır ancak rejimin Halep’e odaklandığı sırada –az önce de kısmen bahsettiğim şekilde- DEAŞ tarafından Humus’ta Palmira (Tedmur)’ya yönelik başlatılan saldırılarda bir kaç gün gibi kısa bir sürede kent merkezini, bölgedeki petrol ve doğalgaz yataklarını, askeri havalimanlarını kaybetmiş olması rejim ve müttefiklerinin aynı anda iki sıcak cepheyi idere edemediğini göstermesi açından önemlidiye düşünüyorum. Nihayetinde bu durum rejimin müttefiklerinin desteğine rağmen muhalifleri tamamen yenilgiye uğratarak ülkeyi tekrardan denetimi altına alabilme ihtimalinin çok zayıf olduğunu gösteriyor.

GERİ DÖNÜŞ MÜMKÜN MÜ?

Halep’in düşmesi muhalifleri nasıl etkileyecek?

Evet, Halep gibi askeri ve manevi açından önemli bir kenti kaybetmelerinin muhalifler üzerinde önemli etkisi olacaktır. Suriye’de oluşan güç dengeleri de şuan için muhaliflerin aleyhine seyretmektedir.

Muhalifler içine girdikleri sarmaldan kurtulabilmek adına birleşme seçeneğini daha fazla gündeme getirebilirler, ancak örgütsel taassupları, ideolojik farklılıkları ve uluslararası angajmanları çerçevesinde birleşebilmelerinin önünde büyük engellerin olduğunu da unutmamalıyız.

Muhalifler kış ayı boyunca savunmada kalarak zaman kazanmaya çalışmaları da olası gözükmekte. Nihayetinde bir yıpratma savaşına dönen Suriye iç savaşında daha fazla direnç gösteren ayakta kalacak ve savaşın galibi olacak. Muhaliflerin aleyhine olan Uluslararası konjoktür de her an değişebilir, Trump yönetiminde ABD İran’ı hedef alabilir, birçok oyun değiştirici gelişme yaşanabilir.

VAHŞETİ BİLE KUTLADILAR

Halep düşer düşmez Şam’da kutlamalar başladı. İran’da helva dağıtanlar oldu. Şam-Tahran birlikteliği savaşın başından beri aşikar, dolayısıyla anlaşılabilir ama çocukların katledildiğini, kadınların tecavüze uğradığını bile bile Halep’in ele geçmesini Türkiye’de de coşkuyla karşılayanlar olmasını neye yoralım?

Bu soruyu bende kendi kendime sordum, bir zaferi kutlayabilirsiniz, ama bir vahşeti hangi saikle nasıl kutlayabilirsiniz. Türkiye’de içinde olduğumuz süreçte; güçlü temelleri olduğu gün yüzüne çıkan Mezhepçilik ya da islamofobik eğilimler tek başına yeterli bir dürtü yaratabilir mi? Yoksa bir çeşit sadizm mi bilemiyorum.

TÜRKİYE MANEVRA ALANI AÇIYOR

Halep rejimin elinde. Muhalifler zayıfladı. Türkiye kendi güvenliği için ÖSO ile birlikte El-Bab kapısında. Amerika PKK’ya PYD kamuflajıyla ağır silahlar veriyor. DEAŞ’a keza ağır silah devrettiler. Suriye’de her şey çok hızlı değişiyor ama şu haliyle şu fotoğrafı Türkiye açısından değerlendirir misiniz?

Suriye’de bölgesel ve küresel aktörlerin vekalet savaşlarını yaşandığı kaotik bir tablo var önümüzde. Aktörlerin çeşitliği ve askeri-siyasi angajmanların dizamizmi süreci değerlendirmeyi ve geleceği öngörmeyi neredeyse imkansız kılıyor. Türkiye’nin karşısında bir yandan ABD-PKK angajmanı, diğer yandan Rusya-Rejim-İran ittifakı var ancak Halep’te yaşanan ateşkes dahi bu ittifaklar içinde ciddi kırılganlıkların olduğunu bize bir kez daha gösterdi.

Nihayetinde Türkiye Rusya ile son dönemde ilişkileri normalleştirmiş olmasından yararlanarak kendisine bu büyük meydan okumalara karşı manevra alanı açma çabasında. Bir yandan muhaliflerin askeri açından tamamen yenilmesini engellemeye çalışırken diğer yandan DEAŞ ve PKK’yı sınırlarından elimine etmeye çalışıyor.

PKK’NIN SİLAHLARI AMERİKA’DAN

ABD, PYD-YPG’ye o ağır silahları neden verdi?

Obama’nın Suriye siyaseti tamamen iflas etmiş durumda. Devrimin başında muhaliflere destek veren ABD şimdi bir yandan Rejim ve Rusya ile flört ederken diğer yandan tüm yatırımlarını PKK’nın Suriye örgütlenmesi olan PYD-YPG’ye yapar hale geldi. 2014’ün ortalarında DEAŞ ile mücadele görüntüsü altında başlattığı askeri angajman sonunda bu örgüte silah, mühimmat sağlayan, askeri eğitim ve istihbarat desteği sağlayan bir ülke konumunda. Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen adeta aptala yatarak PKK PYD eşitliğini görmezden gelmeye çalışıyor.

TÜRKİYE PKK’YI KAZIYIP ATMAK ZORUNDA

PKK’nın Türkiye’ye bu silahlarla saldırmasının sonuçları ne olur?

PKK zaten uzun bir süredir PYD-YPG verilen silahları Türkiye’ye karşı kullanıyor. Afrin, Amanos hattından, yine Kamışlı, Suruç hattından ve diğer bazı bölgelerden silah ve mühimmat geçişi sağlayarak Türkiye içindeki terör faaliyetlerinde bunları kullanıyor. Türkiye’nin terörü minimize edebilmesi adına PYD-YPG tüm sınır hattın söküp atması olmazsa olmaz bir durum arz ediyor.

FIRAK KALKANI BAŞARIYLA YÜRÜYOR

El-Bab operasyonunun, Fırat Kalkanının geleceğini değerlendirir misiniz?

Rejim ve müttefiklerinin Halep kent merkezini muhaliflerden ele geçirmelerinin Fırat Kalkanı Harekatına doğrudan olmasa da dolaylı açından etkileri olabilir. Nihayetinde muhalifleri düşman unsur olarak gören rejimin güçlenmesi Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Türkiye’nin desteğiyle bölgede tahkimat yapan muhalifleri de tehdit etmekte. Rejim Halep ve müttefiklerinin Halep’te boşa çıkacak olan askerlerinin bir kısmını Kuzey’e doğru nakledebilir bu durum da önemli bir baskı unsuru olacaktır. Ancak yeni güvenlik doktrini kapsamında Türkiye kendi ulusal güvenliği açısından sınır hattındaki gelişmeler doğrudan müdahil olma kararı aldı, Fırat Kalkanı Harekatına da bu kapsamda başlattı. Türkiye’nin bölgeden DEAŞ ve PKK unsurları tasfiye olmadan harekatı sonlandırmama konusunda açık bir kararlılığı söz konusu, şuana kadar da harekat görece başarılı bir şekilde ilerlemeye devam edilmekte. Bab kuşatılmış durumda. Arından ise Menbic hedeflenmekte. Ben adım adım Fırat Kalkanı Harekatının tüm bu hedeflerinin realize olacağı kanısındayım.

TÜRKİYE’YE RAĞMEN OLMAZ

İki komşumuz, Irak ve Suriye fiilen bölünmenin eşiğinde. Toplumları zaten dini mezhebi ve etnik olarak bölündü. Pasifistler radikal, aktivistler savaşçı oldu. Araya kan girdi. Kin girmesi için de büyük çaba var. Öte yandan eş zamanlı olarak birden fazla terör örgütü ve toplumu düşmanlaştırmak isteyenler Türkiye’ye saldırıyor. Karşı mücadele çok büyük ve çok güçlü fakat insan sormadan edemiyor. Ortadoğu planına Türkiye’de dahil mi? Plan kimlerle kimler arasında?

Ortadoğu, I. Dünya Savaşı sonrasında yaşananlara benzer bir şekilde tarihin çok hızlı aktığı bir dönemden geçiyor tespiti doğru olacaktır kanısındayım. Tunus’ta başlayan ve domino etkisiyle Ortadoğu coğrafyasında yayılan halk isyanları, beş yıl gibi kısa bir süre içerisinde bölgenin 100 yıllık statükosunda önemli kırılmalara neden oldu.

ABD işgalinin de yarattığı bir zeminde, Irak ve Suriye bu süreçten en fazla etkilenek, devlet otoritelerinin aşındığı, devlet dışı aktörlerin yükseldiği melez bir dönem içerisine girdi. Bu kaotik dönemde yerel, bölgesel ve küresel aktörler ise bölgesel çıkarlarını maksimize edebilecek şekilde, Irak-Suriye hattında büyük bir mücadele içerisinde.

İşte bu mücadelede Türkiye’nin denklem dışına itilmeye çalışıldığını görüyoruz. Ben 15 Temmuz’u ve PKK terörünü de bu çerçevede okuyorum. Sınırlar ve nüfuz alanları Ortadoğu’da yeniden belirlenirken bizi kendi içimizde izole etmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin de 15 Temmuz’a en önemli cevabı Fırat Kalkanı Harekatı ile verdiğinin altını çizmek gerek. Onlar bizi denklem dışına itmek istedikçe biz hem Suriye’de hem de Irak’ta bana rağmen buralarda oyun kuramazsınız diyoruz.

[Star, 18 Aralık 2016]

Etiketler: