İki Tuzak

Erdoğan'lı yeni AK Parti'nin 2019'a uzanan süreci en iyi şekilde değerlendirebilmesi, ekonomi ve demokrasi kanatlarında ne derece (sürdürülebilirlikte) bir kalkınma hissettirdiğine bağlı olacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanlığına dönmesiyle başlayan taze epizot, Yeni Atılım Dönemi olarak lanse edildi. Dönemin üç ana ayağı ise, bilindiği üzere, demokrasi, değişim ve reform olarak tanımlandı. Doğrusu AK Parti’nin hükûmet ettiği Türkiye’miz için inkâr edilemez mühim gereksinimler bunlar. Hatta durumu parti özeline indirgersek, 2019 seçimlerine giden süreçteki başarının derecesini belirleyecek yerinde vurgular oldukları da, tartışılmaz…

Nitekim sistemdeki yeni çıta doğrultusunda referandum sonuçları baz alındığında, imza atılan son dar zafer marjının, AK Parti’ye işin kolay olmayacağı yönünde mesajlar verdiğine şüphe yok. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongre konuşmasında açıkça ifade ettiği gibi… Dolayısıyla, söz konusu marjı rahatlatmak isteyen Erdoğan’lı yeni AK Parti’nin, önümüzdeki 2,5 yıllık süre zarfında, çok ve belki de daha önemlisi etkin ve etkili çalışması gerekecek.

Bu noktada ise, vatanın ve milletin ihtiyaç duyduğu atılımların başında, kuşkusuz ekonomi geliyor. Keza ekonominin, çekirdek sadık kitlenin etrafına dizilen halkaların çapını belirleyen faktörler yarışında birinciliğe oynayacak derecede kritik olduğu da bir gerçek. Dolayısıyla, Erdoğan’ın da ilgili hitabında belirttiği gibi, son dönemde talihsizliklerin de etkisiyle yavaşlayan büyüme performansımızı toparlamamız gerekiyor ki; bir yandan acıtan işsizlik yaramız iyileşsin, diğer yandan insanımızın refah seviyesi yükselsin.

YÜKSEK GELİR İÇİN

Bu minvalde, yine konuşmada geçtiği üzere, ekonomimizin orta gelir tuzağı olarak adlandırılan döngüye takılmadan yüksek gelire giden basamakları hızlı tırmanmasının yollarını bulmak şart. Bu ise, bu köşede de her daim dile getirdiğim sorunlarımızı çözmemizden geçiyor. Makalelerce tartışılabilecek ilgili mevzu dallı budaklı olduğundan detaya girmeyeceğim ancak bu kapsamdaki anahtar kelimeyi de yeri gelmişken yine yazmadan edemeyeceğim: Verimlilik artışı.

Son dönemde dünya çapında bir düşük büyüme tuzağı problemi yaşandığını ve bu bağlamda verimlilik artışlarındaki zayıflamaların göze çarptığını daha önce de ifade etmiştim. Türkiye de, bu küresel fenomene bir şekilde muhatap olmaya başladı. Bakınız; yeni GSYH serilerini kullanarak, 2016 yılındaki yavaşlamanın, emek verimliliği gelişimindeki belirgin bir yavaşlama eşliğinde olduğunu söyleyebilirim. Ve elbette burada, sektörel hikâyeler de devreye giriyor. Nitekim söz konusu veriler sektörlere kırıldığında, 2016 özelinde tarım ve hizmetlerde bir verimlilik düşüşü açıkça göze çarpıyor. İnşaatta ise verimlilik artışının sürdüğü ancak hafif yavaşladığı bir tablo olduğunu ifade edebilirim. Hatta daha önceki yıllara yayarsak da, farklı farklı hikâyeler söz konusu. O halde sektörel unsurları da hesaba katan bir verimlilik gelişimi perspektifine ihtiyacımız var. Zira hedeflediğimiz tatmin edici büyüme performansını, ancak verimliliği kuvvetlendirerek başarabiliriz.

İLERİ DEMOKRASİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kongre’de “orta gelir tuzağını reformlarla bozacağız” derken, hemen ardından hak ve özgürlüklerdeki standartları yükseltmekten de bahsetti. Hatta “orta demokrasi tuzağına düşmeyeceğiz” ifadesini kullandığını da hatırlayacaksınız.

Bu nokta, hayati… Nitekim şüphe yok ki; işin demokrasi ayağı, vicdanı, adaleti ve özgürlüğü hakkıyla tesis etmek için bir an önce iyileştirmemiz gereken bir toplumsal öncelik olarak karşımıza çıkıyor. Evvela bunun altını bir çizmek gerek.

Öte yandan, söz konusu demokrasi ihtiyacının, ekonomik gelişimi de ilgilendiren bir boyutu olduğunu bu noktada yeniden vurgulamak isterim. Nitekim adeta bir arada sıkışıp kalma durumu olan orta gelir tuzağı, ekonomik saikler bir yana, orta demokrasi tuzağı olarak da adlandırılan o diğer sıkışmayla iç içe bir nitelik sergileyebilir. Bir başka ifadeyle, ülkenin demokratik standartlarının takılıp kaldığı bir kısır döngü, potansiyel ekonomik atılımın önünde ciddi bir engel teşkil edebilir. Dolayısıyla da, birtakım küresel araştırmaların da işaret ettiği üzere, yönetişimin hakkaniyetli ve kapsayıcı olması, ekonomik gelişimin hedefler doğrultusunda ilerlemesinde önemli bir rol oynama potansiyeline sahiptir.

İşte buradan hareketle, arzu edilen yeni atılımı yapabilmek için, ekonomi yönetiminde stratejik ve icraatçı politikalar izlemenin yanı sıra, demokrasiyi mümkün olduğunca berrak ve güçlü bir görünüme kavuşturmak gerektiği inkâr edilemez. Bu durum ise kuşkusuz, hukuk sistemimizin de acilen elden geçirilmesini gerektiriyor.

ADALET VE KALKINMA

Ve özetleyecek olursam; Erdoğan’lı yeni AK Parti’nin 2019’a uzanan süreci en iyi şekilde değerlendirebilmesi, ekonomi ve demokrasi kanatlarında ne derece (sürdürülebilirlikte) bir kalkınma hissettirdiğine bağlı olacaktır. Bu ise, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, bu süreci, adının hakkını verecek şekilde sırtlanmak durumunda olduğu anlamına geliyor.

Nitekim Parti’nin o ilk günkü sloganı, Türkiye için bugün hala azami önem arz ediyor: “Aydınlığa Açık, Karanlığa Kapalı” bir AK Parti, önümüzdeki şu iki tuzağı aşabilmek için temel bir ihtiyaç… İşte bu çerçevede, Sayın Erdoğan’ın konuşmasında geçirdiği ilgili noktaların, 80 milyonun geleceği adına en kritik niteliği taşıdığı kanaatindeyim. Ve bu çerçevede yansıttığı “kapsayıcı” bakış açısının da, güçlü bir şekilde benimsenmesi ümidinde…

[Yeni Şafak, 23 Mayıs 2017]

Etiketler: