İki Kritik Karar ve 5 Mart Zirvesi

Mevcut krizin sorumlusu İdlib çatışmasızlık bölgesindeki gözlem noktalarını aşarak 1,5 milyonu Türkiye sınırına yığan Esad rejimi.. Bahar Kalkanı Harekatı hem milyonları göçmen durumuna düşüren insani felaketi önleme sorumluluğunu hem de terörle mücadeleyi içeriyor. Bunun için İdlib'de güvenli bölge oluşturulmasını öneriyor, önermekle kalmıyor sahayı da buna göre düzenliyor.

27 Şubat’ta 34 askerimizin şehit edilmesi üzerine Ankara iki kritik karar aldı.

İlki, şubat ayının sonunu beklemeden İdlib’e yönelik Bahar Kalkanı operasyonunu başlattı.

İkincisi Türkiye’den ayrılarak Avrupa’ya gitmek isteyen göçmenleri engellemeyeceğini duyurdu.

Her iki karar İdlib krizini anlamayan ve Türkiye’yi sıkıştıran başkentlere en açık mesaj niteliğinde.

İdlib krizinin sadece Türkiye’nin değil, tüm Avrupa’nın hatta dünyanın meselesi olduğunu hatırlatıyor.
Ankara, böylece hem askerlerini şehit eden hain saldırıyla geri adım atacağını hesaplayanları boşa çıkarıyor.
Hem krizi de uluslararasılaştırarak Avrupa’yı mülteci yükünü paylaşmaya zorluyor.

Rejime yönelik en sert mesajlar

Ankara, İdlib’de çekilmenin bir süre sonra Suriye’nin kuzeyindeki üç bölgeden de ayrılmak anlamına geleceğini çok iyi biliyor. Bu sebeple bırakın tereddüt etmeyi, Ankara milli savunma sanayisinin teknolojik kapasitesini de gösteren askeri bir kararlılık sergiledi.

Türk SİHA’larının performansı ile göz doldurduğu Bahar Kalkanı Harekâtı çerçevesinde Esad rejimine verdirilen kayıp dün şu şekildeydi: 135 tank, 22 zırhlı araç, 45 top, 44 çok namlulu roketatar, 2 hava savunma rampası, 12 tanksavar, 4 havan, 29 pikaba monteli uçaksavar, 1 İHA, 8 helikopter, 49 çeşitli araç, 7 mühimmat rampası, 24 zırhlı araç, 9 mühimmat deposu, 2 uçak, 2 füze rampası ve 2 bin 557 rejime ait asker.

Siz bu satırları okurken muhtemelen bu sayılar daha da artmış olacak.

Vurulan hedeflere bakıldığında mesele net: Ankara, Esad rejimini Soçi sınırları dışına çıkarmak için geniş çaplı kara operasyonuna hazırlanıyor.

Başkan Erdoğan’ın son üç-dört günde verdiği mesajlar Esed rejimini vurma iradesinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor: “Rejim unsurları Türkiye’nin belirlediği sınırların dışına çıkmazlarsa bir süre sonra omuzlarının üzerinde o başlar da kalmayacak. Her biri canımızdan birer parça olan askerlerimizin hayatına kastedenleri yerle yeksan etmek boynumuzun borcudur. Ülkemize göz diken DEAŞ’ı, PKK’yı, FETÖ’yü, tüm terör örgütlerini nasıl durdurduysak, zalim rejimi de aynı akıbete uğratacağız.”

Bu cümleler Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana Esad Rejimine yönelik en sert ifadeler.

Sahadaki operasyon da yine Esad güçlerine yönelik en etkili saldırılar.

Bahar Kalkanı’nın hedefi net

Ankara, Moskova ve Şam ile İdlib’de yıpratma savaşı istemiyor.

Aksine Soçi mutabakatını birlikte uygulamak arzusunda.

Yani Bahar Kalkanı hem milyonları göçmen durumuna düşüren insani felaketi önleme sorumluluğunu hem de terörle mücadeleyi içeriyor.

Bunun için İdlib’de güvenli bölge oluşturulmasını öneriyor, önermekle kalmıyor sahayı da buna göre düzenliyor.

Unutulmasın, mevcut krizin sorumlusu İdlib çatışmasızlık bölgesindeki gözlem noktalarını aşarak 1,5 milyonu Türkiye sınırına yığan Esad rejimi.

Rus lider Putin’in kimseyle savaşa girmek istemediğini söylemesi de 5 Mart zirvesi öncesi verilen olumlu bir mesaj.
Ankara, İdlib’de hedefleri vurmaya devam eder, muhtemelen geniş çaplı kara operasyonu için iki liderin görüşmesini bekler.
Yani tüm gözler yine iki liderin buluşmasında…

Moskova ve Ankara’nın yeni bir Soçi anlaşmasında uzlaşması her iki başkentin de lehine. Rusya, Türkiye olmadan Suriye dosyasını toparlayamaz. Bir başarı hikayesi asla yazamaz.

Uyarılar bitti, şimdi icraat zamanı

Ankara’nın mültecilerin gidişi için kapıları açması da oldukça önemli bir karar.

Ankara, AB başkentlerine 2016’daki geri iade anlaşmasına uyulması için çok sayıda uyarıda bulundu. İdlib’deki insani krize müdahil olmalarını istedi.
AB konuyu hep ağırdan aldı.

Ancak İdlib’teki 1.5 milyonluk mülteci akını ile deniz bitti. Artık Ankara, AB’ye “mülteci meselesi ortak sorunumuz, yükü paylaşmaktan kaçamazsın” diyor.

Şimdiden Yunanistan ve Bulgaristan’a geçen mülteci sayısı yüzbini aştı, kısa sürede milyonu bulur. AB başkentleri mızmızlanmayı bırakarak hızla “somut” önerilerle gelmeli.

Mülteci konusunda Türkiye’ye “para veriyoruz ya” gözüyle bakanlar Erdoğan’ın Merkel’e bırakın 25 milyon euroyu “biz kapıları açalım, mültecileri size gönderelim. Biz size 100 milyon euro vereceğiz” cümlesini hatıralarından çıkarmasınlar.

Ankara’ya birkaç milyar euro vermeyi vaat eden yeni bir anlaşma önerisi ile de gelmesinler.

Yük büyük ve karşılarında Erdoğan var.

[Sabah, 3 Mart 2020]

Etiketler: