Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon arama faaliyetlerine ilişkin, "Arama çalışmalarına bizler aynı kararlılıkla devam ediyoruz, edeceğiz." dedi.

İki Beka Meselesi Arasında Muhalefet ve Erdoğan

Türk halkını ayırarak Erdoğan'a saldırmaları hiçbir şeyi örtmüyor. Zira Erdoğan, iç ve dış saldırılara karşı koyan ve 15 Temmuz direnişini sergileyen bir lider. Bu iki varoluşsal meseleyi birleştirenlere karşı duran güçlü bir devlet adamı.

Batı medyasının Başkan Erdoğan karşıtlığı herkesin malumudur.

Ne zaman Ankara, yeni bir dış politika hamlesi yapsa Erdoğanlı Türkiye’nin “yayılmacı emelleri” üzerine bir dizi yorum okursunuz.

Bu yorumlar Washington’dan Paris’e, Atina’dan Abu Dabi’ye kadar Türkiye’yi sınırlandırma amacıyla ama bıkkınlık verecek sıklıkta tekrar edilir.

Ana argüman, Erdoğan’ın Türkiye’yi yalnızlaştırarak bir felakete götürdüğü ve aslında Türk halkının bunu hak etmediğidir.

Nitekim en son Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bu taktiğe başvurdu.

Doğu Akdeniz’deki milli çıkarlarını “hakkaniyetli paylaşım” temelinde gerçekleştirme arayışında olan Ankara’yı “Erdoğan ayrı, büyük Türk halkı ayrı” diyerek hedef aldı.

Sonra bu açıklamasını yumuşatsa da Macron’un cümlesi geçtiğimiz haftalarda gündem olan Demokrat Aday Biden’ın “Erdoğan’ı muhalefeti destekleyerek devireceğiz” politikası ile aynı dalga boyunda.

***

Bu söylem Doğu Akdeniz meselesinde baltayı taşa vurdu.

Erdoğan karşıtlığı yaparak Türk halkının milli çıkarlarının engellenemeyeceği bariz.

Nitekim CHP, Macron’un açıklamasına “dış politika bizim için milli meseledir. İç meselelerde Erdoğan ve sorunları ayırırız ama milli meselelerde böyle bir ayrım yapamayız. İktidara böyle bir meselede sahip çıkıyoruz” demek zorunda kaldı.

CHP, bu tavrını ne kadar sürdürebilir belli değil.

Yine de “milli mesele” diyerek bu tepkiyi vermesi bize Doğu Akdeniz gerilimi etrafında oluşan yeni milli hissiyatın gücünü göstermekte.

***

Yunanistan’ın destekçileri ile birlikte Türkiye’yi Antalya Körfezine sıkıştırma çabası Türkiye kamuoyu için ikinci bir varoluşsal kaygı alanı üretti.

Giderek “kuşatılma ve engellenme” duygusu derinleşiyor.

Böylece, Suriye ve Irak’ta PKK ile mücadele Türkiye kamuoyunda bir “beka meselesi” olarak görülürken şimdi buna ikincisi (Ege-Doğu Akdeniz) eklendi.

Karadeniz’de bulunan ve Doğu Akdeniz’de bulunması için çalışılan doğal gaz yatakları da milli kaygıların pozitif yanını oluşturuyor.

Türk halkı hem deniz yetki alanlarını hem de daha fazla refaha ulaştıracak kaynaklarını hedef alan bir saldırı ile yüz yüze olduğunu görüyor.

Yine halkımızda Türk-Yunan ihtilaflarında Batı başkentlerinin hep Yunanistan’ı desteklediği kanaati çok güçlüdür.

***

Macron’un saldırgan cümleleri de AB’den gelen yaptırım tehditleri de Kurtuluş Savaşı’nın milli kimliğin kurulmasındaki yerini tazelemekte.

Yani, aslında bazı sorumsuz Avrupalı siyasetçiler PKK bölücülüğünden daha eski bir varoluşsal meseleyi canlandırıyor.

Ege’de silahlandırılan adalara, karasularının 12 mile çıkarılması tehlikesine ve Kıbrıs’ın Yunan eline geçmesi ihtimaline dikkatleri çekiyorlar.

Türk halkını ayırarak Erdoğan’a saldırmaları hiçbir şeyi örtmüyor.

Zira Erdoğan, içerden ve dışardan saldırılara karşı koyan ve 15 Temmuz direnişini sergileyen bir lider.

Tam da bu iki varoluşsal meseleyi birleştirenlere karşı duran güçlü devlet adamı durumunda.
Kaygıyı değil özgüveni ve kararlılığı temsil ediyor.

Bu iki meseledeki varoluşsal kaygıları imkana dönüştüren siyasetçi olarak öne çıkıyor.
“Büyük ve güçlü Türkiye” idealini taşıyor.

***

İşte Türk halkının bu güçlü hissiyatını fark eden muhalefet, isteyerek ya da istemeyerek, Erdoğan’a söylenen laflardan rahatsız oldum açıklaması yapıyor.

İlginçtir, farklı bir konuda benzer bir tepki de İYİ Parti’den geldi.

Selahattin Demirtaş’ın Meral Akşener ile “kahvaltı yapma” özlemi HDP’yi Millet İttifakı içerisine dahil etme projesinin bir yansıması olarak değerlendirildi.

6-8 Ekim’deki şiddet çağrısından ve HDP’nin 2015’teki hendek terörüne verdiği destekten dolayı özür bile dilemeyen Demirtaş’ın bu çabası Akşener tarafından “kan davası” kelimesi eşliğinde ihtiyatla karşılandı.

HDP’nin terörle arasına mesafe koyması gerektiğini hatırlatan İYİ Parti sözcüsü Ağıralioğlu ise, “Erdoğan gitsin diye bir siyasi cinnet içinde olmayız” deyiverdi.

CHP ve İYİ Parti’nin bu iki Erdoğan açıklaması temel bir gerçekliğe işaret ediyor.

Muhalefet, “iki beka meselesi arasına” sıkışmış durumda.

Önümüzdeki dönemde muhalefete bu sıkışmadan çıkması için çok yol gösteren olacak.

Demirtaş’ın açıklamalarından sonra CHP’nin uygun zamanı bekleyen “Kürt sorunu” raporu diğer bir adım olabilir.

[Sabah, 12 Eylül 2020]

Etiketler: