Hoş bulduk!

İletişim aracı mesajın ta kendisidir der McLuhan. Yani, taş yerinde ağırdır. Doğru söz, mecrasını bulduğunda, o mecranın gerektirdiği kodlarla söylendiğinde anlamlıdır.

Osmanlı klasik dönemi şairlerinden Gubari, yıllar öncesinden yeni Sabah yazarına dört dörtlük bir tavsiye vermiş.
“Uzun uzun hikâyeden hazar it
Cami Hamdi gibi itme muhtasar it
Etme tatvil az ve öz eyle
Pâk ü Pâkize dilfüruz eyle
Yazması okuması sehl olsun Anı bir kez okuyan ehl olsun”
“Lafı dolandırma, yazması da okuması da kolay olsun” diyor. Ama aynı zamanda “okuyanın ehliyetine ehliyet katsın” demeyi de ihmal etmiyor. Demek ki bize düşen, ehl ile sehl arasındaki dengeyi gözetmek.

***

Dünyamız da, bölgemiz de, ülkemiz de ciddi bir sistem arayışı içinde. 2000 sonrasında küresel düzen arayışları ve bölgesel kırılmalar Türkiye’yi yeni meydan okumalarla karşı karşıya bıraktı. Türkiye, bir yandan giderek derinleşen küresel ve bölgesel krizlerin etkileriyle yüzleşirken, diğer yandan da yeni bir sistem kurmaya çalıştı. Siyasi iktidar, bir yandan siyasetin üstündeki vesayet odaklarıyla hesaplaşırken, diğer yandan kendi toplumuyla ve tarihiyle helalleşme çabası içine girdi. 2000 sonrası, gerçekten de çok zor geçti.

***

Eric Hobsbawm, 20. yüzyılı “aşırılıklar çağı” olarak niteler. 21. yüzyılın ilk on beş yılını düşündüğümüzde bile bu yargının geçersizliğinden bahsedebiliriz. Aşırılığın ve radikalizmin en yeni ve en yaygın formlarıyla karşı karşıyayız. Sadece bölgesel değil, küresel bir mesele bu.
Türkiye’nin uyguladığı yerel, bölgesel ve küresel politikanın temelinde aşırılıklarla hesaplaşma kaygısı var. Siyasi iktidar, bir yandan çıkarları ve değerleri arasında, diğer yandan elindeki değişim teorisi ile pratiğin dayatmaları arasında bir denge oluşturmaya çalıştı. Bu dengeyi oluştururken yeni bir modernleşme paradigması üretmeyi başardı.
Her ne kadar bu yeni paradigma nedeniyle yeni maliyetlere katlanmak durumunda kaldı ise de, onun sayesinde bölgesel bir güce dönüştü. Bugün yerel, bölgesel ve küresel düzeylerde karşı karşıya kaldığımız sorunların kahir ekseriyeti Türkiye’nin bu yeni konumu dolayısıyladır.
Eğer Türkiye, böyle bir teoriye ve onu kararlılıkla uygulayan bir siyasi iradeye sahip olmasaydı bugün yüzleştiği sorunlarla yüzleşmeyecekti. Çok daha “küçük” ama çok daha “ağır” ve “yapısal” sorunlarla debeleniyor olacaktı.

***

Türkiye, 2000 sonrasını, dünyadaki ve Ortadoğu’daki genel eğilimlerin tersine normalleşme sürecinde büyük bir mesafe alarak geçirdi. Bunda iki amil etken oldu. Bir, değişim talep eden toplum. İki, buna uygun biçimde kendisini yapılandıran ve risk almaktan kaçınmayan siyasi irade.
Hal böyle olsa da, Türkiye’nin bölgesindeki krizler derinleşmeye, küresel düzen arayışları belirsizliğini sürdürmeye devam ediyor. Bu belirsizlik ortamında, sadece ülkeler arasındaki sınırlar değil alanlar arasındaki sınırlar da silikleşiyor. İç politika -dış politika, medya -gerçeklik, ekonomi -kültür vb. geleneksel ayrımlar anlamsızlaşıyor.

***

Adına gündem denen bu belirsizlik ortamını, burada, bu köşede yorumlamaya çalışacağım. Elbette bir şey ne ise önce kendisi olmalı. Ben buna inanıyorum. İletişim aracı mesajın ta kendisidir der McLuhan. Yani, taş yerinde ağırdır. Doğru söz, mecrasını bulduğunda, o mecranın gerektirdiği kodlarla söylendiğinde anlamlıdır.
Bir “köşe yazısı” önce bir “köşe yazısı”dır. Bu yaklaşımla gündemi okumaya ve yazmaya çalışacağım.
Hoş geldin diyorsunuz, biliyorum.
Hoş bulduk!

[Sabah, 27 Kasım 2014]

Etiketler: