Her Başarının Bir Maliyeti Vardır

Son beş yılda Türkiye defalarca dünyanın parmak ısırdığı askeri operasyonlar yaptı. Kendi ulusal çıkarlarını Azerbaycan'dan başlayıp Suriye'den Libya'ya kadar bir hat üzerinde güvence altına aldı. Şu an dünyada bunları yapan ikinci bir örnek yok.

Nereden bakarsanız bakın, Türkiye’nin son beş yıl içinde somut sonuçlar aldığı iki alanda hakkını teslim etmek zorunda kalırsınız. Birincisi yurtdışında yapılan askeri operasyonlar. İkincisi savunma sanayiinde katedilen mesafe.

Son beş yılda Türkiye defalarca dünyanın parmak ısırdığı askeri operasyonlar yaptı. Kendi ulusal çıkarlarını Azerbaycan’dan başlayıp Suriye’den Libya’ya kadar bir hat üzerinde güvence altına aldı. Şu an dünyada bunları yapan ikinci bir örnek yok.

Bütün bunları yaparken de savunma sanayiine dayandı. Yerli üretim silah ve mühimmatların etkinliği bu operasyonlarda defalarca kanıtlandı.

Bunca başarının üzerine gurur duymamak olmaz. Ancak gurur tabii ki başımızı döndürmemeli. Bizim için gurur duyulacak bu işler başkaları için birer tehdittir. Bu nedenle zaferlerin ardından veya böylesi bir sürece girmişken ihtiyatı elden bırakmamakta fayda var. Siz kazandıkça düşmanlarınız artar.

 Dahası birçok kimse samimiyetle Türkiye için bu sürecin ne kadar sürdürülebilir bir siyaset olduğunu sorgulayabilir. Zaman zaman rastlıyorum. Tüm bu operasyonları destekleyen insanlar bile endişeye kapılabiliyor. Elde edilen başarıların korunması ve yerleşmesi için biraz soluklanmak gerektiğini söyleyenler var. Çünkü Türkiye bu iki alanda ilerleme kaydederken bir yandan da diplomatik yalnızlaştırma ve ekonomik baskılara muhatap oluyor.

Birincisini pek önemsediğimi söyleyemem. Türkiye somut olarak kazandıkça soyut diplomasi alanında yalnızlaştırma gayretleri doğaldır ama bu gayretlerin Türkiye’ye somut zarar verme ihtimali düşüktür. Ancak ekonomik baskı meselesi önemli. Zira yaptığımız askeri operasyonlar da yerli silah sanayiimiz de ekonomik başarımızla orantılı olacaktır. Ulusal bağımsızlığın en önemli kaynaklarından biri ekonomik büyüklüktür. Bu nedenle Türkiye’nin diğer ülkelerle daha yumuşak bir ilişki biçimine geçmesi gerektiğini düşünmek de doğaldır. Böylece ekonomik baskılardan kurtulabileceğinizi ve diplomatik kuşatmaların kırılabileceğini düşünebilirsiniz.

Ama bunun tek taraflı bir okuma ve iyimser bir yorum olduğunu söylemem lazım. Bu ülkeler neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Zaten Türkiye’ye yönelik baskıların temel sebebi de bu. İlişkileri biz yumuşatmak istesek dahi onlar ne kadar razı olur? Türkiye’nin kazanımlarının kendi kayıpları olduğunu nasıl görmezden gelir?

Savunma sanayiimizi daha güçlü kılmak için ekonomik rahatlamaya kavuşmamız gerektiğini söylemek doğrudur ama bize bu rahatlığı diğer ülkelerin sağlayacağını düşünmek yanlıştır. Biz bu askeri operasyonları yapmasaydık, kendi silahlarımızı geliştirme çabasına girmeseydik zaten bu sorunların hiçbiriyle karşılaşmazdık. Biz Pakistan’da Fransa’nın silah pazarına girdiğimiz için Fransızlar öfkeli.

Azerbaycan’da aynı işi yaptığımız için Rusya rahatsız. Doğu Akdeniz’de enerji planları suya düşen Almanlar huysuz. Kendi başımıza hareket edebildiğimiz için Amerika mutsuz. Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Emin olun onlar Türkiye karşıtlıklarının sebebini çok iyi biliyor. Biz de yanılsamalara düşmeden ve nefesimizi tutarak bu süreci yönetmek zorundayız.

[Sabah, 28 Kasım 2020]

Etiketler: