Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi, Kastamonu'da binlerce kişi tarafından protesto edildi. Uzun araç konvoyu ve Türk bayrakları eşliğinde kent merkezindeki Cumhuriyet Meydanı'na yürüyen kalabalık, burada sloganlar atarak askeri kalkışmaya tepki gösterdi. ( Semih Yüksel - Anadolu Ajansı )

Hain Darbeye Postmodern Tokat

Acının içinde kıvanç yaşıyoruz. Gecenin karanlığında salalar güç veriyor, duygularımızı kabartıyor. Ve ne yazık ki; salaların çağrıştırdığı şehadet haberleri de ardı ardına düşmeye başlıyor.

Saat 21:30 suları… Haritada uzun süredir kırmızıya dahi dönemeyen bordo renk, Avrupa’dan Asya’ya geçmek için FSM’yi kullanmanın imkânsız olduğuna kani getirince Boğaziçi’ne yöneliyorum. Bu güzergâhın yemyeşil gözükmesi ise tuhaf…

Genelde kilit olan Yıldız katılımından seri akış inanılmazken, bitişinde bekleyen jandarmalar asıl sürpriz olarak çıkıyor karşıma. Köprüye bağlanan noktayı kazalara mahal verecek abes bir hale getirmiş olmalarına anlam veremiyorum. Telaş içinde “geç” diye işaret ederlerken, sürat ile dikkat arasında mekik dokuyorum. Jandarmaya teslim köprüyü geçenlerin hepsi, muhtemelen benim gibi, bir terör ihtimalini arkalarında bırakma düşüncesiyle ilerliyor. Dakikalar sonra kopacak asıl afetten hepimiz bihaberiz.

İlk kısa durağımdan sonraki menzilim Çamlıca’da, haberlere vakıf olmaya çalışıyorum. İstanbul bir yandan korkunç bir terör saldırısı, bir yandan da bir açıklama bekliyor ancak herhangi bir izahat bir türlü gelmiyor. Anlam verilemeyecek kadar belirsiz geçiyor dakikalar. Adeta çıldırtıcı!

Sonra siren sesleri duyuyorum, garip bir şeyler döndüğü kesin. Fırlayarak seslerin geldiği Kısıklı’ya iniyorum ancak meydan bloke edilmiş. Geçmek imkânsız… Saptığım bir sonraki durakta ise “darbe” kelimelerinin yayılmaya başladığına şahit oluyorum. Feci bir spekülasyon olsa gerek; yıl 2016…

Derken şehrin arterlerinde süratle tıkanmalar başlıyor ki, gelen haberler artık yabana atılacak cinsten değil. Post modern 28 Şubat’ı bir köşeye koyarsak, şahsen benim, bir başka ifadeyle bir koca jenerasyonun hiç yaşamadığı bir felaketi uğulduyor dudaklar: İstanbul’da en inanılmayacak olay, bir çağdışı şok, bir alçak darbe vuku buluyor.

KİMİN UŞAĞISINIZ?

Çıldırmak üzereyken, Başbakan’dan “bir kalkışma” diyen ve teskin etmeyi uman bir açıklama geliyor. Lakin nafile… Zira Ankara’dan da dehşet haberleri dökülüyor bir yandan. Başkenti saran helikopter, jet, silah sesleri, ülkenin kalbini vurmakta birbiriyle yarışıyor. TSK “yönetime el koyduk” derken, Genelkurmay’da çatışma var, Başkan rehin alınmış. Diğer tarafta, Beştepe’ye saldırıyor hainler. Millet’in Meclisi’ni bombalıyorlar! Var mı ötesi?

Türk’ün Silahlı Kuvveti değil bunlar! Sırtımızdan bıçaklıyorlar.

“Kimsiniz? Kimin tankı tüfeğiyle kimi vurup, kimlere uşaklık ediyorsunuz?” derken, tam gece yarısı TRT’de memleketin siyah beyaz acılarını andıran bir bildiri okunuyor. Bir avuç gözü dönmüş hain, memlekete resmen darbe indiriyor. Vatan elden gidiyor, yavruların geleceği çalınmak üzere… Delirmemek işten değil!

Kısa sürede giderek o kadar kabul edilemez bir hal alıyor ki olaylar, bir kâbus olduğuna inanmak istiyor insan. Uyansak ve geçse…

ALÇAKÇA VURDULAR

Çok geçmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan o beklenen zorlu bağlantıyı gerçekleştiriyor. Suikasttan kıl payı kurtulmuş bir halde, birlik olmaya, vatanı savunmaya davet ediyor ekrandan. Ülkece bir nefes alıyoruz, onu sağ salim gördüğümüzde…

Kendini riske atıp İstanbul’a doğru yola çıkıyor. Zaten bir süredir organize olan halk ise, sokaklara… Darbeye darbe indirmeye gidiyoruz.

İşte bunun adı da, hain darbeye “indirilen” post-modern tokat oluyor!

Saatler 1’i gösterirken Kısıklı’dan köprüye akan bir sel var. Vatan Caddesi’nde vatanın hakiki perverleri mevzileniyor. Tankları ele geçiren bir grup yiğit de, Yeşilköy’e ilerliyor. Ankara ise, Kızılay’a… Sadece iki büyük şehir değil, tüm Türkiye sokakta omuz omuza… Halkın saldırı altındaki vekilleri ise, TBMM’de yan yana…

Acının içinde kıvanç yaşıyoruz. Gecenin karanlığında salalar güç veriyor, duygularımızı kabartıyor. Ve ne yazık ki; salaların çağrıştırdığı şehadet haberleri de ardı ardına düşmeye başlıyor. Hainler, hiddetli ve acımasız… Tanklarla cumhura ateş açacak, paletleriyle milleti ezecek, helikopterlerle bombalayacak kadar düşman… Gece boyunca F16’larla “alçakça” uçarak vatanın semalarına, bebeğinden yetmişine korku saçma emri almış düşmanlar bunlar…

“HEP BİRLİKTE”

Sadece birkaç saat geçiyor. Birkaç yıl kadar uzun gelen birkaç saat. Korkusuz halkın ve güvenlik güçlerinin zaferleri Boğaz’dan Başkent’e çığ gibi büyürken, mecali kalmayan düşmanın sesi, gün ağarmaya yakın yavaş yavaş kesiliyor. Mücadele dolu uzun bir kâbus sonrası, yeni bir gün doğuyor. Hainler devrilmiş ya da teslim olmuş. Sefilce başka topraklara kaçanları da var.

Cumartesi günü hayat yeniden bir nebze normal… Özgürlüğün biçilemez pahası, bugün ne kadar da iyi anlaşılıyor. Akşamüstü Kısıklı’dayız. Halk, demokrasi için el ele vermiş, Cumhurbaşkanı’nı bekliyor. Yer gök, kırmızı beyaz…

Erdoğan ile meydana yürüyoruz. Yorgun olsa da, oldukça güçlü ve umutlu… Düzelecek diyor bana, üstesinden geleceğiz. Hep birlikte… İnşallah diyorum, hep birlikte… Birlik, şu an ve aslında her daim ihtiyacımız olan anahtar kelime…

Ve meydana varıyoruz. Müthiş bir coşku, inanılmaz bir karşılama var. Kalbi yerinden çıkıyor insanın. Bugün Kısıklı’daysak, bugün hepimiz Anadolu’nun sokaklarındaysak, işte bu kahraman halk sayesinde… Minnettarız, gurur duyuyoruz!

TEYAKKUZ ZAMANI

Bugün, hep birlikte yaşadığımız bu kısa dev hikâyeyi geleceğe aktararak, tarihe bir not düşmek istedim. Ve en son istiklal hikâyemizin kahramanlarını, saygıyla yâd etmek… Yeni Şafak’ın Mustafa Cambaz’ı, Yıldız Teknik’in İlhan Varank’ı, iletişim dünyasının Erol Olçak’ı, Cumhurbaşkanlığı’nın Mehmet Çetin’i ve ülkenin o gece şehadetle şanlanan nice Mehmet’leri, sivil Mehmetçik’leri… Bu mukaddes topraklar, o gecenin şehitlerine, gazilerine, sağlarına, selamet verenlerine çok şey borçlu…

Lakin tehlike henüz geçmedi! Şimdi, gururla karışık bir yas zamanı. Her zamankinden çok birlik olmaya, doğru kararlar vermeye gayret etme zamanı… Millet ve devletin el ele teyakkuzda kalıp, hıyanet ve dalalet karşısında basiretle mücadele etme zamanı…

15 TEMMUZ’U 16’SINA BAĞLAYAN GECE

Asla unutulmayacak dehşet bir kâbustu. Verdiği tahribat kolay onarılmayacak insafsız bir darbeydi. Velakin dirilişe vesile bir darbe oldu.

Umalım ki; bir büyük salaha, bir büyük felaha da vesile olsun.

Ve son sözüm; gözlerinin önünden mermiler geçerken istikbalimize kalkan olmaktan vazgeçmeyen tüm cesur vatan evlatlarına “selam” olsun!

Darbe şehidi Menderes’in dediği gibi; Allah bu vatanı ve milleti refah içinde bıraksın, her daim korusun!

[Yeni Şafak, 19 Temmuz 2016]

Etiketler: