Fırat Kalkanı Yabancı Arazide Müşterek Askeri Harekât

İhraçlardan dolayı, TSK’nin yabancı topraklarda bir askeri harekât durumunda kapasite sorunları yaşayacağı sıklıkla dillendirilmesine rağmen, FKH başarılı bir şekilde tamamlanmıştır.

Türkiye tarafından güney sınırındaki Azez-Cerablus hattı boyunca terör örgütlerini temizlemek ve Suriye’de gayri-meşru PKK oldu-bittisinin önüne geçmek amaçları doğrultusunda 24 Ağustos 2016’da başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın (FKH) birinci yıl dönümünde, temel hedeflere ulaşıldığı görülmektedir. Son yıllarda ülke içinde yoğun bir terörle mücadele kampanyası yürüten Türkiye, yurtdışına yönelik askeri aktivizmini artırarak terörist tehditleri kökünde bertaraf etme stratejisini benimsemiştir. Ülke içinde maruz kalınan yoğun terör saldırılarının yanı sıra sınırın güneyindeki iç savaşı fırsat bilerek, hızlı bir şekilde çoğalan ve yayılan terörist gruplar güvenlik stratejisindeki değişimi zorunlu kılmıştır.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen ihraçlardan dolayı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yabancı topraklarda bir askeri harekât durumunda kapasite sorunları yaşayacağı sıklıkla dillendirilmesine rağmen, FKH 30 Mart 2017’de başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Müşterek Harekât konseptiyle tasarlanan ve icra edilen FKH, TSK’nın yabancı arazide ve meskûn mahalde hibrit terörist tehditlerle mücadele yürütebilecek bir kapasite ve hazırlık seviyesini haiz olduğunu ortaya koymuştur. Harekâtın, başından sonuna kadar yerel ortak Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte icra edilebilmesi, sahadaki başarıyı daha da kıymetlendiren ve aynı zamanda örnek teşkil edebilecek bir tecrübedir. Bununla beraber, harp sahasında karşılaşılan hibrit savaş pratiklerinin ve yenilikçi terörizm taktiklerinin, harekâtın bekası üzerinde bir takım problemler yarattığı anlaşılmaktadır.

ASKERİ VE TAKTİKSEL TECRÜBE

Harekât süresince FKH unsurlarının karşılaştığı en büyük tehditler bombalı araçla düzenlenen intihar saldırıları ve güdümlü tanksavar füzeleri olmuştur. Harekât sırasında verilen şehitlerin önemli bir kısmı söz konusu intihar saldırılarının, kullanılamaz hale gelen çok sayıdaki zırhlı araç ise tanksavar silahları ile yapılan atışların sonucudur. Özellikle Bab şehrinin batı ve kuzeyinde, tankların güdümlü füzelere defalarca maruz kaldıkları, bombalı araçlı intihar saldırganların ise harekât üs bölgelerine ulaşabildikleri görülmüştür. Saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin bu araçları bulundukları yerde kendileri tasarlaması ve saldırıya hazır hale getirmesi, tehdidin anilik faktörünü artırmış, dolayısıyla engellenme güçlüğünü de şiddetlendirmiştir.

Zırhlı ve mekanize birliklerin manevra kabiliyeti ve ateş gücü ile düşman savunma hatlarını yarması, harekâtın çok önemli bir bileşeniydi. Bununla beraber yüksek düzeydeki zırhlı kaybı, hibrit savaş ortamında tankların taktiksel sevk ve kullanılışları hususlarında bir takım düzenlemeler ve geliştirmeler gerekliliğine dikkat çekmektedir. Öte yandan, harekâtın başında kısıtlı TSK personelinden dolayı, yoğunlukla ÖSO piyade kapasitesine dayanan zırhlıların ilerlemesi, ÖSO unsurlarının hızla gelişen muharebe ortamına uyum sağlamada yaşadıkları problemler dolayısıyla zafiyete uğramıştır. Artan oranda Türk özel kuvvet ve komando timlerinin savaş sahasına sevki ile bu durumda iyileşme sağlanabilmiştir. Diğer taraftan, yakın hava desteğinin eksikliği de, özellikle ani gelişen saldırılara karşı, zırhlıların korunmasız durumda kaldığı birçok durumda hissedilmiştir.

Harekât sürecinde DEAŞ’ın harp sahasında zamanlama faktörünü değerlendirdiği görülmüştür. Söz konusu zaman dilimi FKH unsurlarının, örgütten kurtarılan alanlarda hedefte tertiplenme sürecinde yaşadığı geçici kırılganlık dönemidir. DEAŞ çoğunlukla sabahın erken saatlerine denk gelen bu zaman diliminde, baskın tipinde karşı-saldırılarla, geleneksel olarak uyguladığı gerilla tipi şok saldırılarına başvurmuştur. Bombalı araçla intihar saldırıları, güdümlü füzeler ve havan topları ile düzenlenen saldırılar, takım boyutundaki DEAŞ unsurlarının yakın mesafe çatışmaya girmesi ile sürdürülmüştür. Baskın tipi saldırılarda DEAŞ’ın, ZSU-23 Şilka uçaksavar silahlarını etkin bir şekilde kullanmak suretiyle taarruz eden militanlarına koruma sağladığı ve FKH unsurları üzerinde baskı ateşi kurduğu gözlenmiştir. Örgüt militanları bu silah sistemleri vasıtasıyla mevzilenmiş tankları da taciz ederek, tankların mevzilerini terk etmesini ve dolayısıyla güdümlü füze hedefi olmalarını amaçlamıştır. DEAŞ’ın karşı taarruzlarında zorluk yaratan önemli bir diğer faktör hava koşulları olmuştur. Özellikle yoğun sisten dolayı görüş mesafesinin ciddi oranda düşmesi, asimetrik ve ani tehditlere karşı koymayı kaçınılmaz olarak zorlaştırmıştır.

STABİL DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN GEREĞİ

Diplomatik bazı sorunların aşılamamasının harekâtın temposunu yavaşlatan diğer bir kritik faktör olduğu not edilmelidir. Harekâtın ilk günlerindeki çok hızlı kazanımlardan sonra, FKH’nın hedefi haline gelen Münbiç, ABD’nin manipülasyon ve gözdağı stratejisiyle durmak zorunda bırakılmış; harekât batı istikametinde devam ettirilmiştir. Yine harekâtın üçüncü aşaması olarak nitelenebilecek Dabık’ın alınması ile Bab operasyonuna hazırlık sürecinde gerek Suriye gerekse de Rusya, hava kuvvetleri aracılığıyla askeri tehditlerde bulunarak çeşitli problemler oluşturmuş, harekât temposu olumsuz etkilenmiştir. Aynı dönemde ABD destekli YPG/PKK’nın Mare civarında FKH unsurlarına saldırıya geçmesi, anlık güvenlik tehditlerini hızlıca çoğaltmış ve karmaşıklaştırmıştır. Rus Hava Kuvvetlerinin, 9 Şubat’ta sahadaki Türk unsurlarını vurması tüm karmaşanın ciddiyetini göstermektedir. Dolayısıyla FKH gibi ince diplomatik çizgilerde yürütülen askeri girişimlerin bekası, devletlerarası ilişkilerde istikrarlı bir diyaloğu zorunlu kılmaktadır.

NÜFUS MERKEZLİ TERÖRLE MÜCADELE VE İSTİHBARAT

FKH sürecinde terörle mücadele stratejisini yerel nüfus merkezli olarak yürütmenin gerekliliği de anlaşılmıştır. FKH unsurlarının halk tarafından benimsenmesi, harekâtın başarıyla tamamlanmasının yanı sıra uzun vadeli getirileri bakımından da olmazsa olmazdır. Türkiye’nin, harekât sürecinde İnsan İstihbaratı (HUMINT) faaliyetlerinde başarılı olduğu değerlendirilebilir. Bunun en önemli sebeplerinden biri yerel halkın harekâta verdiği destektir. FKH süresince yine başarılı olarak değerlendirilse de teknik istihbarat faaliyetlerinin yoğunlaştırılması ve istihbaratın genel olarak daha güçlü bir teknolojik altyapıya kavuşturulması gereği anlaşılmaktadır.

YEREL ORTAK İLE ASKERİ HAREKÂT

Türkiye Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH) ile birlikte yerel muhalif gruplarla müttefiklik kurarak, alternatif bir Müşterek Harekât modeli oluşturdu. Harekât merkezinin Türkiye sahasından farklı bir coğrafya oluşu, hâkim bölge dilinin farklılıklar göstermesi, bölgenin sosyo-kültürel dinamiklerindeki değişkenlikler harekât boyunca ÖSO kuvvetlerine operasyonel bağımlılığı artırdı. Lakin hibrit tehditlerle mücadelede yerel ortaklarla yürütülen operasyonlarda motivasyon ve muharebe performansı açısından bir takım geliştirmelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Taktik ve örgütsel düzlemde FKH benzeri asil-vekil probleminin aşıldığı ideal bir askeri işbirliği, inisiyatif alma, istihbarat, birimler ve hizmetler arasında entegrasyon, liderlik, motive askerler, öğrenme ve yaratıcılık kavramlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasıyla elde edilir. Fakat söz konusu bu aşamalarda yapısal sorunlarla karşılamamak elde değildir. İlk olarak, düzensiz/terörist unsurlara yönelik bir operasyonun başarılı bir şekilde icra edilebilmesi için operasyona katılan yerel ortakların garnizon dışında ve gece koşularında devriye ve pusu kurma çalışmaları yürütmeleri gerekebilir. Bu görevlerin ifasındaki aksaklıklar harekât temposunu yavaşlatabilir ve hatta gerilemeye sebep olabilir. Burada, ÖSO kuvvetlerinin bileşenleri göz önünde bulundurularak, geleneksel harp kültürünün TSK’dan farklı olduğunun altı çizilmelidir. Bu anlamda ÖSO’nun taktik seviyede eğitim alması ve eğitim zaruretinin sahanın ihtiyacına yönelik oluşturulması gerekebilir.

İkinci olarak, Suriye İç Savaşı benzeri kompleks çatışma alanlarında, yerel muhalif grupların avantajı nüfus ve yerel koşullara yönelik derin ve stratejik bilgiye hakim olmalarıdır, fakat bu avantajdan yoksun olunması veya asgari düzeyde indirgenmesi hayati sonuçlar doğurabilir. Öyle ki, nüfus ve yerel koşullara yönelik istihbaratın operasyon sahasında faydalı olabilmesi için, istihbarat toplamanın yanı sıra analiz etme, yayma kabiliyetleri ve edinilen bilginin genel stratejiye entegre edilmesi ehemmiyet arz etmektedir. ÖSO gibi birden fazla farklı grubun entegrasyonu ile oluşan silahlı aktörlerde çoğu zaman, bilgi paylaşılmayabilir ve birimler arasındaki enformasyonel disparite sahada olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu bağlamda, komutanlar ve birimlerin arasında güvenin ve bilgi paylaşımını sağlayacak ortak zeminin oluşturulması gerekmektedir.

Üçüncüsü, operasyon sahasında bir alanın tam anlamıyla kontrol altına alınıp güvenliğinin sağlanması için operasyona katılan kuvvetlerin birlikte çalışma kabiliyetlerinin mevcut olması gerekmektedir. Terörist unsurlar tarafından beklenmedik bir direnç tespit edildiğinde, kuvvetlerin pekiştirilmesi zarureti baş gösterebilir. FKH süresince ÖSO kuvvetleri taarruz kuvvetinin önemli bir kısmını oluşturmuş, zırhlı birlikler ise ÖSO kuvvetlerini desteklemiştir. Bu durum zırhlı birlikleri hedef alan potansiyel tanksavar birliklerinin bertaraf edilmesinde ana taarruz kuvveti olarak yer alan ÖSO’nun harekâtın icrasındaki rolünü artırmıştır.

DİNAMİK KOORDİNASYONUN KURULMASI

Öte yandan, yerel ortak bileşenleri arasında liderlik vasıflarına sahip komutanların yer alması, işbirliği eden kuvvetlerin daha dinamik bir koordinasyon kurmasına neden olmaktadır. ÖSO çatısı altında yer alan grupların komutanları arasında zaman zaman ortaya çıkan anlaşmazlıklar ve DEAŞ’ın bu komutanları hedef alan intihar saldırıları, FKH süresince operasyonun gidişatını etkileyen önemli sorunsallardan biri olmuştur.

Dahası, yerel ortak ve hami güç arasında hedefte uyuşmazlık beraberinde motivasyon problemleri doğurmaktadır. Türkiye, uzun bir süre birincil tehdit algılaması Suriye Rejimi olan muhalif kuvvetleri, rejim yerine DEAŞ ile mücadele etmeleri hususunda ikna etmeye çalıştı. ÖSO kuvvetlerinin DEAŞ’a yönelik tehdit algısının değişmesiyle birlikte, bu sefer de sahada motivasyonu düşük grupların operasyona entegrasyonunda pürüzler yaşandı.

Son olarak, her ne kadar taktik seviyede eğitimler konvansiyonel askeri operasyon icrasına dair olsa da, FKH benzeri düzensiz/ terörist unsurlara yönelik yerel ortak ile yürütülen operasyonlar, yüksek seviyede beceri ve standart prosedürlerin ötesine geçerek konvansiyonel ve hibrit tehditlere yönelik harekât icrasında sürekli öğrenmeyi gerektirecektir.

[Yeni Şafak Düşünce Günlüğü,  5 Eylül 2017]

Etiketler: