Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun

Fahrettin Altun’a İktidara Yürümek için Saldırıyorlarmış!

Hedef seçilen bir kişi ve onun ailesi organize kötülüğün hedefi hâline getiriliyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanına ve başka bir partinin liderine çevresi üzerinden nasıl zarar verilir diye planlamalar yapılıyor.

“Diktatörün sürekli yanındaki Fahrettin Altun, masadaki en zayıf ve zarar verilmesi en kolay olan kişidir… Bizim için Fahrettin’in gitmesi ve zarar görmesi demek diktatörü çok zora düşürmek kendi adamını harcatmak ve iktidara yürüyüşü hızlandırmak demektir. Bunun için sosyal medya en büyük destekçimiz olacaktır. Örgütlerimiz ve vekillerimiz gerekli çalışmaları yapmaktadır.”

“Bu paylaşım sadece grup liderleri ile sınırlı kalıp, paylaşılmaması güvenlik açısında önem teşkil etmektedir. Sizlerden ilgili hesapları takip ederek, destek olmanızı bekliyoruz. Katkılarınız partimiz için çok değerlidir.”

Bu ifadeler, sosyal medyada adı sanı bilinmeyen bir troll hesaba ait değil. Hatta siyasetle ilgilenen sıradan bir kişiye de.

Buraya sadece bir kısmını alıntıladığım cümleler, CHP Genel Merkezi Danışmanlarından birinin, partinin resmî iç iletişim yazışmaları için kullanılan kurumsal “CHPnet” üzerinden verdiği troll saldırıları emrinin içeriğidir.

Yani Türkiye’nin neredeyse yüz yıllık partisi olan CHP’nin “iktidar yürüyüşünü hızlandırmak” amacıyla yapılan organize saldırı ve linç girişimi planına ait ifadelerin bir kısmı…

Bir sene önceye gidelim.

Geçen yıl yerel seçimlerde muhalefet, genelde Türkiye özelde İstanbul için bir “kampanya makinesi” üretmişti. CHP’li İstanbul Belediye Başkanı’nın kampanya danışmanı algı makinesinin başarısı ile ilgili “kahramanın yolculuğu” başlıklı bir kitap bile yazmıştı.

Türkiye siyasetinin son on sekiz yıllık dönemini yakından izleyenler, seçimlerin ardından muhalefetin makineyi soğumaya bırakarak, algı siyaseti yerine hizmet siyasetine odaklanacağını varsaymışlardı.

Muhalefet kesimleri, oy verdikleri yerel yöneticilerin artık bahane üretmeyi, algı peşinde koşmayı ve manipülasyonla günü kurtarmayı bırakarak icraata odaklanmalarını beklemekteydi.

Muhalefet konforu sonlanmıştı. CHP yerel seçimlerde yakaladığını varsaydığı ivmeyi devam ettirecekse ve iktidar alternatifi hâline gelmek istiyorsa AK Parti ile  hizmet ve icraat yarışına girmesi gerekiyordu.

Ancak öyle olmadı.

Hizmet üretmek ve yatırım yapmanın meşakkatli işler olduğu, siyasi liyakat gerektirdiği görülünce imaj ve algı siyasetine daha da abanıldı.

Seçimden önce verilen sözler yerine getirilmediği gibi, şehir hayatını ucuzlatma, dezavantajlı kesimlere yönelik yeni sosyal politika üretme gibi vaatlerin tam tersi uygulamalara gidildi. Su, ulaşım ve belediyenin ürettiği ekmek başta olmak üzere her şeye zam yapıldı.

Muhalefet icraat ve hizmet siyasetinde yerel yönetimlerde bekleneni veremeyince, organize kötülük ve itibar suikastına yöneldi.

Yerelde denenen ve sonuç alındığı düşünülen “algı ya da kampanya makinesi” parti merkezine taşındı.

Partinin genel merkezinde de sosyal medya üzerinden trol saldırıları ile itibar suikastları için linç mekanizmalarının kurulduğu ortaya çıktı.

Organize kötülüğün ve saldırının birçok örneğini yakın dönemde gördük. Ancak itibarsızlaştırma kampanyalarının planlanma süreçleri ile ilgili, kamuoyu yeterince bilgiye sahip değildi.

Şimdi organize kötülüğün, saldırının ve itibar suikastının Türkiye’nin ikinci partisi olan CHP tarafından nasıl planlandığını, partinin resmî iç iletişim yazışmalarınin ifşa olmasıyla net olarak gördük. İfşa olan ve gördüğümüz bir örnek bile aslında bugüne kadar olanı biteni anlamamız için tüm ipuçlarını barındırıyor.

Saldırı ve linç girişimi için parti teşkilatına verilen emirlerin ifade biçimine ve kullanılan kelimelere bakıldığında, maalesef FETÖ’nün geçmişten bugüne kullandığı tarzın bir benzerini hemen fark ediyorsunuz. İnternette bir arama yaparsanız siz de kolayca göreceksiniz.

Türkiye’nin ikinci partisi, ilgili yazışmada belirtildiği şekliyle “iktidar yürüyüşünü hızlandırmak” için, proje üretelim demiyor. Topluma nasıl hizmet ederiz gibi bir düşünce ile hareket etmiyor. Milletin desteğini alabilmenin yollarını aramıyor.

Bunların yerine, hedef seçilen bir kişi ve onun ailesi organize kötülüğün hedefi hâline getiriliyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanına ve başka bir partinin liderine çevresi üzerinden nasıl zarar verilir diye planlamalar yapılıyor.

Tüm bunlara baktığımızda, muhalefet açısından zannettiğimizden çok daha kötü durumda olduğumuzun farkına varıyoruz. Ancak algı siyasetinin sınırına gelindiğini gördüğümüz için de tekrar umutlanıyoruz.

[Türkiye, 16 Haziran 2020]

Etiketler: