Fahrettin Altun: ABD’ye Güvenebilir miyiz?

Yeni dönemde, siyasi istikrarın, ekonomik büyümenin ve güçlü siyasal liderliğin hedefe konacağından emin olabiliriz.

Uzun süredir tekrarladığım bir husus var. Bundan böyle bölgemizde ABD’ye güvenip de tek bir adım dahi atamayız, atmamalıyız. Türkiye’yi bu noktaya getiren ABD’den başkası değil. ABD’nin 2010 sonrası Ortadoğu politikası neredeyse “Türkiye’ye kaybettirmek” esası üzerine bina edilmiş gibi duruyor. En azından “Türkiye’nin kazanımlarını elinden almak” amacıyla hareket edildiği çok net.
ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimi öncesindeki politikalarını unutmuş değiliz. Bugünden geriye dönüp baktığımızda Obama yönetimi Türkiye’de darbeye zemin hazırlamak için elinden geleni ardına koymamış. Elinden gelenler daha fazla olsa, Türkiye’de güçlü bir siyasal liderlik olmamış olsaydı olumlu sonuç alabileceklerdi. Alamadılar. Darbe sürecinde ve sonrasında yaşananlar da hepimizin malumu. ABD yönetimi bu sürecin mimarı olan FETÖ liderini Türkiye’ye geri vermeyerek ve örgütü korumaya, kollamaya, Türkiye’ye karşı bir tavır takınmaya devam ediyor.

***

ABD, Suriye’nin ve Irak’ın parçalanması politikasını hatırı sayılır bir süredir hayata geçirmeye çalışıyor. DEAŞ’la mücadele adı altında son dönemde attığı adımlar PKK’yı silahlandırmaya ve etki alanını büyütmeye yarıyor. DEAŞ’tan temizlenen bölgelere PKK yerleşiyor.
Trajik olan, ABD’nin PKK’yı gizleme, onu başka bir ambalajla sarıp sarmalama gayreti içinde olması. Elbette başarılı olamıyor. Son olarak Rakka’da PKK’lıların dev bir Abdullah Öcalan posteriyle tören düzenlemesi bir kez daha neyin ne olduğunu gözler önüne serdi. ABD’nin YPG farklı, PKK farklı söylemi boşa çıktı.
Ne var ki ABD bu olayı istenmeyen, tekil bir hadise gibi yansıtmayı tercih etti. “Abdullah Öcalan, saygı duyulacak biri değil” açıklamasını yapmakla yetindi. Gazetemizin Washington temsilcisi Ragıp Soylu, salı günü Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert’e PKK’lıların Rakka’da açtığı Öcalan posteri ile ilgili görüşlerini sordu. Sözcü eveleyip geveledi, anlamlı bir cevap veremedi. Dahası “Türkiye’yle de çalışıyoruz, bunu da en iyi sizin gazeteniz bilir” dedi ve ardından gazetemizin “Türkiye devleti tarafından fonlandığı”nı iddia etti. Ragıp Soylu’nun itirazı üzerine “peki o zaman” deyip konuyu kapattı.
Sözcünün amacı malum. Hedef saptırmak. Fakat sözcü Nauert’in tavrı bir başka şeyi daha gösteriyor. O da ABD’li yetkililerin sadece Türkiye siyasal gerçekliğine değil, aynı zamanda medya ekolojisine de muhalefet nazarıyla baktıkları. Sabah ve Daily Sabah gazetelerini ötekileştirmek, sorulan sorunun içeriğini değil, soranı kriminalize etmek açık ve net bir tavır esasında.

***

ABD, bölgede kaybediyor. Elbette bölgemize de kaybettiriyor. Bu süreçte en temel hedefi her bir bölge ülkesini kötürüm hale getirmek ve onlarla o şekilde ilişki yürütmek. Türkiye ve kısmen İran dışında bölgede kötürüm hale gelmemiş, kendisini ABD’ye mahkûm hissetmeyen başka hangi ülke var? Gelgelim Irak ve Suriye örnekleri bütün bölge ülkeleri için bir ders mahiyetinde. Sorun, bu mahkûmiyet hissinin nasıl aşılacağı?
Türkiye’nin avantajı sahip olduğu siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve güçlü siyasi liderlik. Elbette bütün bunları tamamlayan beşeri sermaye. Yeni dönemde, siyasi istikrarın, ekonomik büyümenin ve güçlü siyasal liderliğin hedefe konacağından emin olabiliriz. Mesele, Türkiye düşmanlarının bu hedeflerine ulaşması noktasında bu ülkenin yerli ve milli aktörlerinin ne tür bir grand strateji geliştireceği. Yoksa düşman orada, oracıkta. Biz neredeyiz, ne işlerle iştigal etmekteyiz?

[Sabah, 26 Ekim 2017]

Etiketler: