Fahrettin Altun: AB İle İlişkilerde Yeni Bir Sayfa Mümkün

Fahrettin Altun Türkiye-AB ilişkilerinin rasyonelleştirilmesinde imkan, mecburiyet ve zorluklara dikkat çekti..

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü tarafından “Türkiye-AB ilişkilerini Rasyonelleştirmek” başlıklı bir panel düzenlendi. SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü ve Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enes Bayraklı’nın moderatörlüğünde gerçekleşen panele Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, İstinye Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aylin Ünver Noi, gazeteci Belkıs Kılıçkaya ve İbn Haldun Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve SETA İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Fahrettin Altun konuşmacı olarak katıldı.

Aylin Ünver Noi Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin tarihi sürecini özetlediği konuşmasında, Türkiye ile AB’nin ortak çıkarlarının –2016’da açıkladığı yeni stratejisi belgesiyle– Birlik’in yeni dönemde idealist temelli politikalardan pragmatik ve realist bir stratejiye evrildiğini ve AB’nin idealizm ve realizmin harmanlandığı bir dış politikayı benimsediği mesajının verildiğini söyledi. Noi, Türkiye ile AB ilişkilerinin hem değerlere bağlı hem de çıkarlar üzerine inşa edilebileceğini belirterek “Türkiye ve AB’nin ortak çıkarlarının iki aktörü birbirine yakınlaştırması ihtimali oldukça yüksek. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, savunma iş birlikleri ve güvenlik gibi alanlar buna örnek. Ancak Avusturya’nın gelecek dönemde Birlik’in başkanlığını üstlenecek olması ortak çıkar ilişkilerini zora sokabilir” ifadelerini kullandı.

AB ve Türkiye ile ilişkileri, Fransa’da bulunduğu dönemdeki izlenimleri eşliğine değerlendiren gazeteci Belkıs Kılıçkaya Türkiye’nin eskiden demokratikleşme ve insan hakları konularında AB’yi referans alırken Avrupa ülkelerinin artık bu konularda Türkiye’ye söyleyebilecekleri bir şey kalmadığını belirterek “Avrupa’da eskiden yadırganan şeyler artık yadırganmıyor. Le Pen’in kızının seçim başarısı ya da Avusturya’da aşırı sağın hükümete girmesi buna örnektir” şeklinde konuştu. Kılıçkaya dönemin Cumhurbaşkanı Chirac’ın Erdoğan’ın ziyareti sonrası düzenlediği ve kendisinin de hazır bulunduğu bir toplantıda Fransa’yı ziyaret eden Erdoğan için “Daha önceki Türk ziyaretçiler pazarlık yapıyordu, AB için bunu bunu yaptık, bize ne vereceksiniz diye. Ancak ilk kez bir Türk siyasetçi (Erdoğan), ‘Siz demokrasinizde halkınıza hangi hakları veriyorsanız biz de kendi halkımıza bu hakları tanıyacağız. AB üyeliği olur ya da olmaz. AB olmaz da başka isimle devam ederiz'” dediğini aktardı.

“TÜRKİYE’NİN AB KURUMLARINDA TEMSİL VE KARAR MEKANİZMALARINA DAHİL EDİLMESİ ÖNEMLİ”

Beril Dedeoğlu ise Türkiye ve AB ilişkilerinin geleceğini değerlendirdiği konuşmasında Türkiye’nin Birlik’ten ayrılmasının AB’de Türkiye karşıtı aktörlerin işine geleceğini söyleyerek Almanya’nın gündeme getirdiği ve Türkiye’ye AB’nin karar mekanizmalarında söz hakkı tanımayan ve sadece ekonomik iş birliğini öngören “Ayrıcalıklı Ortaklık” modelini ise “ahlaksız teklif” olarak nitelendirdi. Türkiye’nin ekonomik meselelerde AB üyesi olmadığı için dezavantajlı konumda bulunduğuna dikkat çeken Dedeoğlu “Türkiye’nin AB’ye üye olma durumu olduğu takdirde Birlik’in öngördüğü ekonomik normlar ve hukuki düzenlemeleri uygulaması mantıklı olur. Ancak Türkiye AB’nin dışında kalacaksa bu değişiklikler uluslararası para piyasalarındaki dengeler nedeniyle Türkiye açısından sorunlu olur” açıklamasında bulundu. Toplumlarında ve kamuoylarında Brüksel’e ve merkezi hükümetlere güvenin giderek azalmakta olduğu Birlik için belirsizliğin giderek arttığı bir ortamda Türkiye’nin AB ile yaşanan krizden çıkış yolu olarak “Kademeli Ortaklık” teklifinde bulunabileceğini söyledi. Dedeoğlu, Gümrük Birliği gibi halihazırda iş birliği yapılan ve yol kat edilen konular üzerinden Türkiye’nin AB kurumlarında temsil ve karar mekanizmalarına dahil edilmesini öngören bu yeni modelin ortak çalışma kültürü ve mevzuat oluşturma pratikleri üzerinden hem Türkiye’ye karşı ön yargıları kıracağının hem de Türkiye’nin tedricen Birlik’e entegresini sağlayacağının üzerinde durdu. Dedeoğlu son olarak Türkiye’nin Birlik için önemini vurgulayarak “Türkiye’nin AB için taşıdığı en büyük değer, Avrupa kurumlarında temsil ve karar mekanizmalarında bulunan bir Ortadoğu ülkesi olmaktır. AB demek sürdürülebilir güvence ve istikrar demektir ve Türkiye bu referansı iyi kullanmalıdır” sözlerini bitirdi.

“TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ 90’LI YILARDA OLDUĞU GİBİ İDEOLOJİK ZEMİNDE YÜRÜTÜLEMEZ”

Fahrettin Altun Türkiye-AB ilişkilerinin rasyonelleştirilmesinde imkan, mecburiyet ve zorluklara dikkat çektiği konuşmasında “İki aktör arasında en önemli iş birliği alanı ekonomi. Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi bu konuda oldukça önemli. Terörle mücadele ve mülteci krizi ise iki aktör açısından zorunluluk barındıran alanlardır” ifadelerini kullandı. Türkiye ve AB arasında yaşanan sorunların yapısal değil konjonktürel olduğunu vurgulayan Altun, AB ile ilişkilerde yeni bir sayfa açılmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye’nin AB ilişkilerinin Avrupa ülkeleri ile ikili ilişkileri de gölgelediğini belirterek Ankara’nın Birlik’e üyelik sürecinde kalarak ikili ilişkileri geliştirme siyasetini gelecekte de sürdüreceğini belirtti. Altun, “Türkiye-AB ilişkileri 90’lı yılarda olduğu gibi ideolojik zeminde yürütülemez ve yürütülmeyecek de. Türkiye’nin Avrupa ile eşitler arası ilişki talebinde bulunması da bunun bir göstergesidir” dedi.

Enes Bayraklı Türkiye ve AB arasında normatif ve idealist söylemlerin şekillendirdiği bir ilişki biçiminin değil karşılıklı çıkarlar üzerine bina edilen rasyonel ve pragmatik bir ilişki modelinin uygulamaya koyulması gerektiğini vurguladığı bitiş konuşmasında, Türkiye’nin İspanya, İtalya, İngiltere gibi ülkelerle kurduğu rasyonalite ve çıkar temeline dayalı ikili ilişkilerin, diğer kuzey ülkelerini de Türkiye ile rasyonel ve realist bir ilişki kurmaya zorlayacağını ifade etti.

Bayraklı son olarak Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde yaşanan krizlerde Türkiye düşmanlığı yapan Türk aktörlerin rolüne değindi. Avrupa ülkelerindeki farklı gruplar tarafından Türkiye karşıtı politikaları meşrulaştırmada bu aktörlerin elverişli araçlar olarak kullanıldıklarını söyledi.

[AA, 19 Ocak 2018]

Etiketler: