28 Mayıs 2020, Minneapolis | George Floyd'un polis tarafından öldürülmesinin ardından ABD'de ülke çapında sokak olaylarına sahne oldu.

Demek ki Her Yerde Olabiliyormuş

Amerika'da siyahilere yönelik polis şiddeti yeni değil. Sıkça karşılaşılan bir durum. Bunu protesto etmek için zaman zaman gösteriler de yapılır. Ancak bu kez ortalık birbirine girdi. Hızla bütün şehirlere yayılıyor. Korona salgını bile unutuldu. On binlerce insan sokaklarda. Gösteriler yağmaya ve şiddete dönüştü. Ölüm ve yaralanma haberleri artıyor. Başta polis merkezleri olmak üzere devlet binaları ateşe veriliyor.

Amerika’da siyahilere yönelik polis şiddeti yeni değil. Sıkça karşılaşılan bir durum. Bunu protesto etmek için zaman zaman gösteriler de yapılır. Ancak bu kez ortalık birbirine girdi. Hızla bütün şehirlere yayılıyor. Korona salgını bile unutuldu. On binlerce insan sokaklarda. Gösteriler yağmaya ve şiddete dönüştü. Ölüm ve yaralanma haberleri artıyor. Başta polis merkezleri olmak üzere devlet binaları ateşe veriliyor.

Birçok şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Minneapolis’te asker bile devrede. Ancak bırakın bastırmayı olaylar artarak devam ediyor. Beyaz Saray’ın etrafında göstericiler polisle çatışıyor. Trump taviz vermeyeceğini dile getiren sert açıklamalar yapıyor. Hatta eyalet valilerini yeterli tedbir almamakla suçluyor.

Bütün bu haberlerin içinde benim en dikkatimi çeken şey polislerin göstericiler karşısındaki çaresizliği oldu. Dünyanın dört bir tarafında şiddeti en etkin biçimde kullanan Amerikan devlet makinesi kendi topraklarında ne yapacağını şaşırmış halde. Özgürlükler ülkesinde polis televizyon muhabirlerini canlı yayında tutukluyor. Tuhaf işler bunlar. Demek ki her yerde olabiliyormuş.
Ancak hiçbiri polislerin göstericilerden kaçarken üniformalarını çıkarmak zorunda kalmaları haberi kadar ilginç değildi. Bana Amerikan medyasının Ortadoğu’ya dair yaptığı küstah haberleri hatırlattı. Size de hatırlatayım. DEAŞ Musul’a saldırdığında Irak ordusu da benzer şekilde kaçmıştı. Batılı gözlemciler de hiç tereddüt etmeden bunu Ortadoğulunun korkaklığına bağlamıştı. Bu kafaya göre Ortadoğulu üniformasına ve silahına bile saygısı olmayan, vatandaşlık bilinci bulunmayan ve görevinin sorumluluklarını yerine getiremeyen ikinci sınıf bir yaratıktır. Para karşılığı iş yapar. Cahildir. Aşiretçidir. İlkeldir. Devletine ve milletine sahip çıkmaz. Zoru görünce de kaçar. Bunları kimileri açıkça söyledi. Kimileri ima etti.

Uzun yıllar boyunca Ortadoğu’daki şiddet görüntüleri üzerinden bu ezberler hep tekrarlandı. Bu tür davranışların şartların bir dayatması olabileceği kimsenin aklına bile gelmedi. Batılı kendi istikrarlı düzeninde fiyakası bozulmadan yaşarken, diğerlerinin karakteri/karaktersizliği hakkında atıp tutma hakkını kendinde gördü.

Halbuki görüyoruz ki, ufacık bir sarsıntı bile benzer bireysel davranışların doğmasına neden olabiliyormuş. Hayır, karşıdan gelen de DEAŞ gibi tehlikeli bir örgüt olsa belki biraz anlaşılır. Sokak göstericileri karşısında bile üniformasını sıyırıp kaçan bir Amerikalının yıllarca her türlü belanın altında ezilmiş ve en tehlikeli zamanları karmakarışık bir ortamda yaşamış Ortadoğluya söyleyecek tek bir sözü yoktur. Siz bir de daha anarşik bir ortamda ne hale dönüşebileceklerini düşünün.

Tarihin belli bir döneminde diğer toplumlara oranla daha istikrarlı bir düzen yakalamış olan Batılılar kendilerini üstün, diğerlerini vatandaş bilincinden yoksun kalabalıklar olarak görmeye devam edebilir. Bundan gizli veya açık ırksal üstünlük hikayeleri çıkarmalarına da alışkınız. Ama gördüğünüz gibi şiddet hâkim olmaya başlayınca her toplum benzer özellikler gösterebiliyormuş. Koca bir üstünlük iddiası pamuk ipliğine bağlıymış.

[Sabah, 1 Haziran 2020]

Etiketler: