DEAŞ Neden Barcelona’ya Saldırdı?

DEAŞ’ın bundan sonra Avrupa’da hedef seçerken düşüneceği ilk şey, ‘o ülkede bu tür bir saldırı yapma fırsatı olup olmadığı’ olacak.

Terör en son Barcelona’yı vurdu. DEAŞ’ın saldırılarında hep ‘neden x ülkesini seçti?’ sorusu sorulur. Oysa çoğu zaman basit soruların basit cevapları vardır.

DEAŞ uzun süredir istikrarlı bir düşüş içerisinde. Hem toprak kaybediyor, hem prestij kaybediyor hem de adam kaybediyor. Toprak kazanıp devlet iddiası kurduğu zaman prestiji zirve yaptı, prestiji zirve yaptığında da dünyanın dört bir tarafından rahatlıkla ve çok sayıda militan toplamaya başladı. Bir kehanetleri vardı devletleşmeye dair; bu kehanet çöktü. Artık toprak kaybediyor, Dabık’tan Rakka’ya ve Musul’a kadar mesiyanik, stratejik ve siyasi anlam yüklediği noktaları birer birer yitiriyor. Toprak kaybettiği için prestiji aşağıya doğru ilerliyor ve bu sebepten yeni militan toplamakta zorluk çekiyor.

Fakat özellikle DEAŞ’ın Avrupa’nın başını, gücünün zirvesindeyken ağrıttığından daha fazla ağrıtma potansiyeli var. Bu da yukarıda açıklanan durumla ilgili. DEAŞ’ın kayıpları birkaç tehlikeli militan tipini ortaya çıkarıyor. Birinci tip, kendilerine Irak ve Suriye’de gelecek görmeyen yabancı savaşçılar. Bunların bir kısmı bir yolunu bulup orijin ülkelerine dönüyorlar, savaşı Avrupa’ya yayma fikriyle. İkinci tip, Irak’ta ve Suriye’de savaşın kaybedildiğini görüp bu ülkelere gitmektense (ki artık bu kolay değil) bulundukları ülkelerde DEAŞ adına çalışanlar. Üçüncü tip ise DEAŞ’ın Avrupa’da uyguladığı terör stratejisinden (araçla ezme, bıçakla kalabalığa dalma, makineli tüfeklerle toplulukları hedef alma) esinlenen yalnız kurtlar. Bu üç tip de bundan sonra Avrupa’nın başını ağrıtmaya devam edecek.

Peki neden İspanya, neden Fransa, neden İngiltere, neden Almanya, neden Belçika, neden İsveç, neden Danimarka… Spesifik ülkelerin hedef alınmasının genel geçer bir sebebi olmayabilir. Zira bu ülkelerin hepsinin sosyo-politik yapısı farklı; göçmenlerle, Müslümanlarla vs. İlişkilerinin tabiatı farklı, en önemlisi DEAŞ’la angajmanlarının tabiatı farklı. Birisi DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonda, diğeri değil. Birisi İslamofobinin yaygın olduğu bir ülke, diğeri değil… Belki de en temel benzerlikleri göçmen sayılarındaki nispi fazlalıktır. Ama bu da soruya hakkıyla cevap vermiyor, çünkü teröristlerin genelde o ülkelerin doğma-büyüme vatandaşı olduğunu görüyoruz.

Şunu da not edelim: DEAŞ’ın bazı hücreleri bazen Suriye ve Irak dışındaki terör saldırılarında taşeron olarak kullanılıyor. Örneğin Türkiye’ye karşı DEAŞ’ın salt kendi gündemiyle terör kampanyası başlattığına inanmak güç. Hatta Fransa’yı başlarda hedef almasını da buna benzetmek mümkün. Yine de yukarıda saydığım üç grubun çoğu zaman DEAŞ merkezinden bağımsız olarak ve büyük bir stratejinin parçası olmadan hareket etme potansiyelini es geçmemeliyiz. Çünkü kullanılan metotlar büyük planlama gerektirmiyor, lojistik destek gerektirmiyor, çok sayıda militan gerektirmiyor. Ölmeyi göze alan bir terörist, bir minibüs ve en kalabalık noktanın seçilmesi, çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yetiyor. Bu da terörün tahmin edilebilir olmasını zorlaştırıyor. Hatta saldırı olur olmaz, acaba terör mü yoksa basit bir trafik kazası mı tarzı soruları bile sorduruyor.

Hal böyleyken DEAŞ’ın bundan sonra Avrupa’da hedef seçerken düşüneceği ilk şey, ‘o ülkede bu tür bir saldırı yapma fırsatı olup olmadığı’ olacak. Diğer bir deyişle DEAŞ, DEAŞ sempatizanları veya yalnız kurtlar, çok da stratejik düşünmeden ‘fırsatını buldukça’ bu tür saldırılarla, saldırı yapmalarının mümkün olduğu Avrupa ülkelerini hedef alacak. Maalesef DEAŞ, Avrupa’da son 4 senedekinden daha fazla can yakma ‘fırsatı’ bulabilir.

[Akşam, 21 Ağustos 2017]

Etiketler: