Çin Ekonomisinde Dönüşüm ve Yeni Korumacılık

Reform ve verimlilik ile temellendirilen Çin’in kalkınma girişimi günümüzde başarıya ulaşmış, gelişmekte olan ülkelere ise yeni fırsatların kapısını açmıştır. Kendine özgü tarihsel tecrübesi ile ekonomik olarak küresel bir güç haline gelen Çin, Batı merkezli dünya düzenine yeni bir alternatif ortaya çıkmıştır.

Reform ve verimlilik ile temellendirilen Çin’in kalkınma girişimi günümüzde başarıya ulaşmış, gelişmekte olan ülkelere ise yeni fırsatların kapısını açmıştır. Kendine özgü tarihsel tecrübesi ile ekonomik olarak küresel bir güç haline gelen Çin, Batı merkezli dünya düzenine yeni bir alternatif ortaya çıkmıştır.

Tarihin köklü medeniyetleri arasında bulunan Çin günümüzde dünyanın en büyük üretim üssü haline gelmiştir. Satın alma gücü, dış ticaret ve döviz rezervleri bakımından dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen Çin’in son 40 yıllık süreçte başardığı kalkınma girişimi gelişmekte olan ülkeler için önemli tecrübelere sahiptir (Tablo 1).[1] Kamu öncülüğünde başlayan reformların bugün ulaştığı seviyeye karşılaştırmalı olarak bakıldığında; 1978’de GSYH 150 milyar dolar iken bu rakam 2018 yılında 13,6 trilyon dolara, kişi başına düşen gelir ise aynı yıllar arasında 310 dolardan 9.400 dolara yükselmiştir.[2] 1978-2018 yılları arasında dünya genelinde kişi başına düşen gelir yüzde 400 artarken Çin’de bu rakam 8 kattan daha fazla yükselmiştir.[3] 1978 yılında dünya ekonomisinin yüzde 1,8’ini oluşturan Çin’in bugün ulaştığı yüzde 15’lik oran dış ticarette de göz kamaştırıcıdır. 2005-2019 yılları arasında dünya genelinde 1,960 trilyon dolarlık yatırım gerçekleştiren Çin’in enerji, ulaşım ve altyapı gibi sektörlere yaptığı katkılar kalkınmakta olan ülkeler için kritik öneme sahiptir.[4]

Grafik: Çin’de Ekonomik Değişim (1978-2018)

Kuşak ve Yol Girişimi: Yeni Ekonomik Kalkınma Modeline Doğru

Kuşak ve Yol Girişiminin yaratacağı ekonomik aktivizmin ulaşacağı 8 trilyon dolarlık hacim göz önüne alındığında ise Asya, Afrika, Orta Doğu ve Latin Amerika ülkeleri için yeni fırsatların ortaya çıkacağı açıktır. Kuşak ve Yol Girişimi ve Çin ekonomisinin ulaştığı büyüklüğün bir yansıması olarak Yuan’ın dünyadaki kullanım oranları da artış göstermektedir. Dünya’da rezerv para birimlerinden biri olma yolunda ilerleyen Yuan’ın 2019 yılının ikinci çeyreğinde ulaştığı 217 milyar dolarlık hacim geçmiş yıllara kıyasla hızla artmaktadır.[5] Mevcut eğilimin sürmesi halinde Çin para biriminin uluslararası alandaki imajının güçlenmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan yerel para birimleri ile yapılan ticaretin 30’dan fazla ülkeye taşınması önemli bir adım olarak gözükmektedir. 3,1 trilyon dolarlık yabancı döviz rezervi ile güçlü bir kamu maliyesine sahip Çin’in ABD hazine tahvillerinin de en büyük alıcılarından biri olması dünya ticaretinin devamlılığına katkı sağlamaktadır.[6]

Yeni Korumacılık Dönemi: Rekabetin Boyutları

Çin’in benimsemiş olduğu ihracat temelli kalkınma modelinin Küresel Finans Krizi (KFK) sonrası dönüşüm geçirmesi dünya ekonomisine farklı şekillerde yansımıştır. Bu değişimin itici güçleri arasında daralan dünya ticaret hacmi ve batılı ülkelerin benimsedikleri mali politikaların önemli bir etkisi bulunmaktadır. İç tüketime yönelen bir ekonomik sisteme doğru eğilim gösteren Çin ekonomisi, batılı gelişmiş ülkelerin ticari korumacılık önlemlerine başvurduğu bir dönemde başlamıştır. Gelişmiş ülkelerden alınan teknolojik birikimi ucuz maliyetlerle birleştiren Çin kalkınma modeli dünyanın imalat sanayi üssüne dönüşürken aynı zamanda know-how tecrübelerini dönüştürerek yeni bir üretim yapısına geçmiştir. Gelişmiş ülkeler açısından ucuz üretim üssü konumunda görülmek istenen Çin’in değişen üretim yapısı ülkeyi dünyanın en büyük dış ticaret bölgesi haline getirmiştir. Katma değeri yüksek ürünler üretmeye başlayan ve gelişmekte olan ülkelerle işbirliğini güçlendiren Çin’in uluslararası yönetişime de eleştiriler getirmesi özellikle gelişmiş batılı ülkeleri rahatsız etmeye başlamıştır. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü başta olmak üzere birçok kurumda yapılan reformlara öncülük eden Çin, inşa ettiği ekonomik kapasite ile barışcıl kalkınma imajını güçlendirmiştir. Sonuç olarak batılı ülkelerin imalat sanayilerini kaydırdıkları Asya kıtasında ortaya çıkan aktivizim ve işbirliği potansiyeli KFK sonrası Batılı gelişmiş ülkeleri rahatsız etmeye başlamış ve yeni korumacılık olarak adlandırılan süreç başlamıştır (Grafik 1).

Ticari Tarif Uygulamaları ve Yeni Teknolojik Rekabet

ABD’nin öncülük ettiği yeni korumacılık döneminde her ülkenin farklı ajandası olmakla birlikte, Çin ve ABD arasındaki ticari antlaşmazlıkların kökeni ve nedenleri daha derin ayrışmalara dayanmaktadır. Çin’in ekonomik, siyasi ve kültürel olarak büyümesinin getirisi olarak ABD ile Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde başlayan küresel rekabet KFK sonrası daha fazla görünür hale gelmiştir. Ortaya çıkan küresel rekabette Çin’in KFK sonrası dünya ekonomisinden aldığı payı ve yatırımlarını arttırması (Tablo 2) ve ileri teknoloji gerektiren alanlarda başarı elde etmesi önemli etkilere sahiptir.[1] ABD ve AB’nin Huawei’ye ve diğer Çin kökenli firmalara karşı aldığı anti-liberal önlemler ise küresel rekabetin kritik göstergeleri arasında bulunmaktadır.

Grafik: Küresel Finans Krizi Sonrası Korumacılık Önlemleri (Eylül 2008-Ekim 2019)

Ekonomik Durgunluğa Doğru Dünya Ekonomisi

Yeni korumacılık döneminde Batılı ülkeler tarafından dile getirilen pek çok eleştiri ve söylem bulunmaktadır. Bu söylem ve eleştiriler arasında borç tuzağı ve tek taraflı bağımlılık ilişkileri önemli bir konuma sahiptir. Bu eleştirilere bağlı olarak Asya ve Afrika ülkeleri özelinde yüksek düzeyli yatırımlar yapan Çin’in mevcut konumu batılı ülkeler tarafından iyi bir şekilde karşılanmamaktadır. Özellikle ABD ve AB tarafından farklı yollarla bloke edilmeye çalışılan Çin kökenli firmalar yeni ticari antlaşmazlıkların önünü açmaktadır. Bu ticari antlaşmazlıkların dünya ekonomisinde bir resesyon riski oluşturduğu ise açıktır. IMF ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından sıkça değinilen bu konu kendini revize edilen ekonomik büyüme rakamları ile de göstermektedir.[1] Taraflar arasındaki müzakere girişimlerinden iyi bir sonuç elde edilebilmesi için karşılıklı diyalog ortamının yapıcı bir şekilde sürdürülmesi ise kritik bir konuma sahiptir.

Grafik: Küresel Finans Krizi Sonrası Çin Yatırımları (2009-2019)

Batıya Alternatif Yeni Ekonomik Güç: Çin

Sonuç olarak Afyon savaşları ile başlayan Çin’in ekonomik olarak sarsılması 21. yüzyılın ilk çeyreğinde son bulmuştur. 40 yıllık reform girişiminin bu kalkınma başarısında önemli bir rolü bulunmaktadır. BRICS ve Şangay İşbirliği Teşkilatı ile siyasi, Asya Altyapı Yatırım Bankası ve Yeni Kalkınma Bankası ile de finansal anlamda alternatiflere öncülük eden Çin, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler için farklı bir yol sunmaktadır.

[1] “World Economic Outlook, July 2019”, IMF, https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2019/07/18/WEOupdateJuly2019 ,(Erişim Tarihi: 8 Ekim 2019).

[1] Kimberly Amadeo, “Trade Wars and Their Effect on the Economy”, The Balance, 13 Ağustos 2019; İstikbal ve Dilek, Asya Yüzyılında Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri.

[1] Buradaki yorumlar Dünya Bankası, IMF ve Çin Ulusal İstatistik Kurumu verileri dikkate alınarak dile getirilmiştir.

[2] Burada kullanılan veriler Dünya Bankasından alınmıştır.

[3] Deniz İstikbal ve Şerif Dilek, Asya Yüzyılında Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri, (SETA Rapor, Istanbul: 2019), s. 9.

[4] The American Enterprise Institute ve Heritage Foundation

[5] “Currency Composition of Offical Foreign Exchange Reserves (COFER)”, IMF, http://data.imf.org/?sk=E6A5F467-C14B-4AA8-9F6D-5A09EC4E62A4 , (Erişim Tarihi: 7 Ekim 2019).

[6] State Administration of Foreign Exchange ve Treasury of USA

[CRI Türk, 12 Ekim 2019]

Etiketler: