CHP’nin Krizleri Derinleştirme Misyonu

CHP yetkilileri, Türkiye’yi doğrudan etkileyen bütün krizlerde net bir duruş sergilemiyor.

CHP, “yerli ve millî bir muhalefet siyaseti izlemediğine” yönelik kendisine yöneltilen suçlamaları derinleştirecek bir tutum sergilemeye devam ediyor. Son bir hafta içinde bu suçlamaları azaltabileceği birçok gelişme yaşansa da CHP yönetimi yine bildiğini okuyor.

Hiç olmazsa bu son vize krizinde bari “iktidar partisinin yönetmekte sorunu varsa bu Türkiye’nin iç meselesidir. Size ne oluyor” diyebilmesi gerekirdi.

Uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmeden konsoloslukta çalışan bir FETÖ şüphelisinin yargılanmasını içine sindiremeyen ABD’ye; “Türkiye’de yargının sorunları olabilir ama bu konuda Türkiye haklı” diye sesini “amasız” yükseltebilmeliydi. CHP bunu yapmak yerine, ABD’lilerin Türkiye’ye yönelik suçlayıcı açıklamalarının daha sertini, bu konuda hükûmete yöneltti.

ABD Büyükelçisi John Bass’ın “9,5 aydır Türkiye’de terör saldırısı yaşanmıyor. Bu DEAŞ vazgeçtiği için değil” sözleri ile Türkiye’yi tehdit etmesine CHP karşı çıkmalıydı. Ayrıca, bu açıklamanın daha önceki DEAŞ saldırılarında ABD’nin saldırı yapılacağına ilişkin bilgiyi Türkiye’den gizlediği anlamına geldiğini yüksek sesle söylemesi gerekirdi. Hadi başka konular bir tarafa, en azından DEAŞ saldırısında hayatını kaybedenler adına büyükelçiye “bu açıklamasının ne anlama geldiğini” sorabilmeliydi.

CHP Genel Başkanı bu soruyu sormak yerine, artık dünyada bile alıcısı kalmayan “Türkiye’nin geçmişte DEAŞ’a yardım ettiği” iddiasını hâlâ bu hafta grup toplantısında dile getirebildi.

***

CHP maalesef, bu son bir hafta içinde yaşananlara bile, iktidar partisi ve Cumhurbaşkanına muhalefet stratejisi bağlamında tepki vermeyi tercih etti. Krizin çözülmesinde Türkiye’nin elini güçlendirecek bir katkı yapmak yerine, önceki krizlerdekine benzer, Türkiye’nin tezlerini zayıflatacak bir dil kullandı.

CHP yetkilileri, Türkiye’yi doğrudan etkileyen bütün krizlerde net bir duruş sergilemiyor. Yaşanan her krizin Türkiye’ye maliyetinden önce, bunun Erdoğan’a ve iktidar partisine ne şekilde zarar verebileceğini hesap ediyor. Türkiye’ye yönelik dışarıdan gelen müdahalelerin bertaraf edilmesi için çalışmak yerine, krizin derinleşmesi ve karşı tarafın elinin güçlenmesi için özel bir çaba sarf ediyor.

Kriz derinleştiğinde iktidar partisi ve Erdoğan’la mücadelenin daha kolay yürütüleceğini varsayıyor. Muhalefet bloklarının her krizde biraz daha konsolide olduğunu düşünüyor. Bu krizlerle, AK Parti seçmeninin giderek partisinden uzaklaşacağı yanılgısına kapılıyor.

Çok geriye gitmeye gerek yok. CHP, 17-25 Aralık’tan sonra bölgesel ve küresel güçlerin içinde olduğu ve Türkiye’nin bekasını doğrudan ilgilendiren hiçbir gelişmede “bu mesele Türkiye’nin beka sorunudur, iktidarla hesaplaşmamızı bu kriz üzerinden yapmayalım” demedi.

17-25 Aralık sonrası FETÖ’cülerin uluslararası çevrelerle birlikte, MİT tırları meselesi başta olmak üzere, Türkiye’yi hedef alan operasyonlarında hep Türkiye karşıtı ittifakın yanında hizalandı. Sesini hep içeriye yükseltti. Tüm sorumlulukları mevcut iktidara yükledi.

Meramımı daha iyi anlatabilmek için bu son krizle ilgili bir örnek vereyim: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti grup konuşmasında FETÖ şüphelisi konsolosluk çalışanının yargı kararı ile tutuklanmasını “rehin alma politikası” söylemi ile değerlendirdi. Kılıçdaroğlu bu değerlendirmeyi yaptığı sırada ABD tarafı bile böyle bir değerlendirme yapmamıştı.

Ana muhalefet partisi ve bazı muhalif çıkar grupları, Batıya “Erdoğan’ı dize getirin” diye âdeta yalvarıyorlar. Batı ile Türkiye’nin yaşadığı her krizi bu anlamda fırsat olarak görüyorlar.

AK Parti ve Erdoğan’a karşı, CHP’nin dışarıyla ittifak görüntüsü artık kendi mahallesini bile rahatsız etmeye başladı. Bu hafta CHP’ye yakın medyada eleştiri yazıları yayınlandı. Bu yazıların devamının gelmesi, CHP’nin yanında Türkiye’nin de yararına olacak.

[Türkiye Gazetesi, 14 Ekim 2017]

Etiketler: