CHP, Muharrem İnce ve İkinci Yol

Muharrem İnce’nin CHP genel başkanlığını isteme gerekçesi salt o koltuğa oturarak CHP’yi yönetmek değil de ülkeyi yönetmek ise bunun yolunun CHP’den geçmesinin çok zor olduğunu tarihi gerçekler göstermektedir. Bu yüzden İnce’nin CHP koltuğuna oturma konusunda ısrar etmek yerine ikinci bir yol arayışına girmesi daha rasyonel gibi görünmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 24 Haziran 2018 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı gösterdiği Muharrem İnce aslında uzun süreden beri CHP genel başkanlık koltuğu için çaba içindeydi. 2014 ve 2016 yıllarında yapılan kurultaylarda genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmış fakat yenilmişti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin yakın tarihteki çıtasının üstüne çıkarak elde ettiği oy oranından sonra ise bir kez daha CHP başkanlık koltuğu için harekete geçti İnce. 24 Haziran’dan bu yana CHP büyük ölçüde Kurultay yapılsın mı yapılmasın mı tartışmasını yapıyor. Yerel seçimlerin yaklaşması nedeniyle sular durulmuş gibi görünüyorsa da liderlik tartışmasının bitme ihtimali zayıf CHP’de.

24 Haziran’dan sonra “Ben Kurultay çağrısı yapmam, Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmam. Fakat delegelerin istekleri olursa o ayrı” bağlamında ifadeler kullanarak adaylığa göz kırpan İnce, aslında ciddi bir mücadele içine de girdi. Hem arka kapı kulislerinde hem de kamuoyu önünde CHP’de bir koltuk değişimi yaşanması gerektiği konusunda açıklamalarda bulundu. Zaman geçtikçe sinirler de gerildiği için İnce’nin koltuğa yönelik talebi daha netleşmiş oldu.

CHP’de 1242 delegenin yarıya yakını (genel merkez bu sayıyı 569 olarak açıkladı) İnce lehine imza toplayarak kurultay çağrısı yapması ve genel merkezin buna direnmesinden sonra CHP ile İnce arasındaki gerilim artmaya devam ediyor. Muharrem İnce, CHP’nin 24 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdiği 29 Ağustos tarihli toplantıya davet edilmemesi üzerine twitter hesabından yaptığı paylaşımda parti yönetimini sert bir dille eleştirdi. Bu gerilimin ne zamana kadar böyle devam edeceğini zaman gösterecek.

Yüzde 50 iddiası

Öte yandan burada esas sorulması gereken sorunun başka olduğunu gösteren güçlü işaretler var. Bu işaretler CHP’nin çok partili siyasal süreçteki tarihi ile ilgilidir. İnce genel başkan olduğu taktirde CHP ile yüzde 50’den fazla oy alabileceğini iddia ediyor. Peki bu olabilir mi? Elbette gelecekte ne olabileceğini şimdiden kestirebilmek mümkün değildir. Ama tarihi kayıtlar CHP şemsiyesi ile veya CHP ile eş anlama gelecek diğer partilerle seçime girildiği durumlarda seçmeni ikna ederek sandıktan çıkmanın çok zor olduğunu göstermektedir. Aslında Muharrem İnce’nin 24 Haziran’daki siyasal söylemi büyük ölçüde CHP geleneği ile uyuşmuyordu. Mitinglerdeki performansını da buna eklemek gerekir. Bu yüzden İnce’nin CHP’de siyaset yapma konusunda diretmek yerine yeni bir yol arayışına girmesi gerekebilir. Bunun en büyük gerekçesi ise CHP’nin 1950 sorası yapılan serbest seçimlerde elde ettiği sonuçlardır.

Kuşkusuz Muharrem İnce eski bir CHP’li olarak partinin geçmişini, seçimlerdeki grafiğini, tarihsel bagajlarını ve toplumsal problemlerini iyi biliyordur. Fakat yine de CHP ile yola devam edip etmemesi konusunda partinin seçimlerde elde ettiği sonuçları hatırlamakta fayda var. İnce’nin de bildiği bu sonuçlar CHP’nin temel sorunlarının neler olduğuna ışık tutuyor. Bu sonuçlar iyi analiz edilirse Türkiye’nin gerçek bir sosyal demokrat partiye olan ihtiyacı teşhis edilmiş olur. Ayrıca bu başarının neden CHP ile elde edilemeyeceğine dair tespit de ortaya çıkmış olur.

Türkiye Cumhuriyeti, Sultan İkinci Abdülhamit’in 1876’da ilan ettiği Meşrutiyet’ten itibaren kesintili bir şekilde olsa da seçim pratiğini tecrübe etmektedir. 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra 1950’ye kadar geçen dönem Tek Parti devri olarak yaşandığı için çok partili siyasal sürecin 14 Mayıs 1950 seçimleri ile başladığı kabul edilir. Bu seçimin üstünden geçen 68 yıl içerisinde toplum ile CHP arasındaki uyuşma hiçbir zaman CHP elitlerinin beklediği ölçüde gerçekleşmemiştir. Ana hatlarıyla genel seçimlerden çıkan sonuçlara bakıldığında askeri darbe dönemleri dahil CHP toplum tarafından tek başına iktidar olabilme imkanından uzakta tutulmuştur.

Tam burada özet bir şekilde seçim sonuçlarını hatırlamakta fayda vardır. Açıklayıcı ve somut olması bakımından oy oranı bir tablo halinde düzenlenmiştir. Tek Parti devrinden sonra ilk çok partili seçim 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılmıştır. Bu tabloda dikkate alınan son seçim ise 24 Haziran 2018 tarihli seçimdir.

Tabloda aktarılan rakamların da gösterdiği gibi CHP 1950 seçimlerinden bu yana sandıktan iktidar olarak çıkmak bir yana çoğu seçimde ağır yenilgilere uğramıştır. Bu mağlubiyetleri sağ-muhafazakâr-dindar kesimler karşısında almıştır. Tabloda görüldüğü üzere i ve AK Parti olarak partilerin ismi değişmiş fakat CHP’ye olan üstünlükleri devam etmiştir. Tabloda CHP’nin daha fazla oy aldığı fakat tek başına iktidar olamadığı görülen birkaç seçimi açıklamak gerekmektedir. Bunların birincisi 1961 seçimleridir. CHP 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra İsmet İnönü genel başkanlığında girdiği seçimde yüzde 36 oy oranıyla birinci parti olsa da hemen arkasından gelen iki sağ-muhafazakâr partinin toplam oy oranı CHP’den fazladır. Bu yüzden CHP koalisyon hükümeti ile yetinmek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde CHP Bülent Ecevit’in genel başkanlığında 1973 ve 1977 seçimlerinde yüzde 33 ve yüzde 42 ile sandıktan birinci parti çıkmış fakat yine tek başına iktidar olamamıştır. CHP’nin arkasında sıralanan sağ-muhafazakâr partilerin toplam oyu yine CHP’den fazladır.

Millet yönetimi ona vermiyor

1980’lerin ortaları ve 90’ların başında Erdal İnönü genel başkanlığında siyasette yer edinen SHP 1991 seçimlerinde DYP ve ANAP’ın arkasında sandıktan üçüncü parti olarak çıkmış ve koalisyon hükümetinin ortağı olmuştur. Deniz Baykal liderliğindeki 1994’te yeniden kurulan CHP’nin barajın altında kaldığı fakat büyük ölçüde aynı politikalara sahip olan Bülent Ecevit’in genel başkanı olduğu DSP ise 1999 seçimlerinde sandıktan yüzde 21 oy oranıyla birinci parti olarak çıkmış MHP ve ANAP ile üçlü koalisyon kurmak zorunda kalmıştır. Aynı seçimde Deniz Baykal’ın başında bulunduğu CHP barajın altında kalmıştır. 2002 seçimleri sonrasındaki tablo ise CHP için tam bir yenilgiler silsilesidir. Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001’de kurulan AK Parti bu tarihten sonraki bütün seçimleri kazanmıştır. Erdoğan’ın bu başarısında rol oynayan en önemli faktörlerden biri kuşkusuz merkez sağ ve muhafazakâr seçmeni tek bir potada toplayarak parçalanmaya izin vermemesidir.

Bu tabloya bakıldığında 1950’den bu yana CHP ve büyük ölçüde onunla aynı programa sahip olan partiler seçmen tarafından belirli bir aralıkta tutulmaktadır. Ülke yönetiminin tek başına CHP’ye teslim edilmediği görülmektedir. Bunun pek çok nedeni olabilir. Bunlar ayrı bir yazının konusu. Fakat ortada bir gerçek var. O da CHP’nin mevcut siyasal anlayışla önümüzdeki süreçte de toplumdan onay alabilme şansının çok az olduğudur. Muharrem İnce’nin CHP genel başkanlığını isteme gerekçesi salt o koltuğa oturarak CHP’yi yönetmek değil de ülkeyi yönetmek ise bunun yolunun CHP’den geçmesinin çok zor olduğunu tarihi gerçekler göstermektedir. İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve hatta Kemal Kılıçdaroğlu gibi güçlü iddialar ile partinin başına gelen liderlerin yapamadığını İnce’nin başarabilmesi zor görünmektedir. Bunun nedeni İnce’nin başarılı olup olamayacağından önce CHP’nin bizzat kendisidir. Toplumsal hafızadaki karşılığıdır. CHP’ye rağmen CHP’de başarılı olabilmenin zor olduğunu arşiv kayıtları ortaya koymaktadır. Bu yüzden İnce’nin CHP koltuğuna oturma konusunda ısrar etmek yerine ikinci bir yol arayışına girmesi daha rasyonel gibi görünmektedir.

[Star, 29 Eylül 2018]

Etiketler: