Beyaz Adamın Sorumsuzluğu

Halep yıkıldı. İnsanlar katledildi. Hava bombardımanı yapıldı. Kimyasal silah zaten kullanıldı. Batı sessiz. Beyaz adamın sorumluluğu kimsenin aklına gelmedi.

Gözlerimizin önünde yine bir katliam var. Burnumuzun dibinde.
Halep’te. Güzeller güzeli bir merkez yerle bir edildi. Hayalet bir şehre dönüştü. Halep sokaklarından akan fotoğraflar ve video görüntüleri ürkütücü. Mahşer günü kadar korkutucu. İnsanlar yıkık binaların arasında.
Bekleşiyor. Koşuyor. Kaçıyor.
Bebekler ve ihtiyarlar.
Çaresiz ve üzgün.
Malı kurtarmak zaten mümkün değil. Canı kurtarmak belki.
Çoluk çocuk.
Anne baba. Hasta yaşlı. Hangisini ilk kurtarmak lazım acaba?
Düşünün kendinizi bu şartlar altında.
Bir an hayal edin. Çok uzak değil. Bize de olabilirdi. Zira denediler Türkiye’de.
Hem de defalarca. Ve deneyecekler yine.
Nereden mi biliyorum? Hepimiz biliyoruz artık. Kimsenin şüphesi kalmadı. Yabancı basına bakın kısaca.
Acırlar mı? Hayır.
Halep’e acıyorlar mı? Hayır.
Ufacık da olsa bir adım atıyorlar mı?
Tabii ki, hayır.
Halep yıkıldı. İnsanlar katledildi. Hava bombardımanı yapıldı. Kimyasal silah zaten kullanıldı. Batı sessiz.
Beyaz adamın sorumluluğu kimsenin aklına gelmedi.
Birkaç kuru ve resmi üzüntü mesajı geliyor. Hepsi bu.
Çok değil. Üç beş yıl önce. Bir kavram vardı. “Koruma sorumluluğu” diye. Savaş suçlarına, soykırıma ve insanlık suçlarına karşı kullanılacaktı.
“Uluslararası toplum” insanlığı kurtarmak için harekete geçecekti. Bir daha Bosna benzeri katliamlara müsaade edilmeyecekti. Gerektiğinde “insani müdahale” gerçekleşecekti.
Nasıl bir yalan olduğu tekrar çıktı ortaya.
İlk defa mı? Değil tabii ki. Biz yıllardır ve yüzyıllardır seyrediyoruz aynı tiyatroyu.
19. yüzyılda “beyaz adamın yükü” vardı. Avrupalı Beyaz adam kendini diğerlerinden üstün görürdü. Diğerleri barbardı. Alçaktı. Muhtaçtı. Beyaz adam da onları medenileştirecekti. Sonuç sömürgecilik.
Hatırlayın 1990’ları. Dünyanın her yerinde çatışmalar vardı. Hepsinde de öldürülen Müslümanlar. Keşmir, Çeçenistan, Bosna, Kosova, Irak, Filistin ve diğerleri.
Bu “uluslararası toplum” hangisine doğru düzgün müdahale etti? Hangisinde müdahale insani idi?
20. yüzyılda Avrupa’nın göbeğinde Boşnak Müslümanlar, etnik kıyama uğradı.
“Uluslararası toplum” seyretti.
Irak’a müdahale edildi. O da insani değildi.
İşlerine gelince devlet egemenliğine saygı işlerine geldiğinde insan hakları.
Şimdilerde daha havalı bir kavram buldular. Adına da “koruma sorumluluğu” dediler. Aslında kavram bazı devletlerin egemenlik haklarını ihlal etmek uğruna uyduruldu.
Liberal dünyanın yeni bir icadı. İnsan hakkı için devlet hakkı çiğnenebilir demek. Bu da nedense hep bazı ülkelerin sorumluluğudur.
Son kez 2013’te Libya’da sahnelendi bu tiyatro. “Beyaz adamın yükünü” sırtında taşımaya alışık Fransa öncülüğünde.
Libya’daki insanları Kaddafi’den korumak kılıfıyla. Libya petrolü için alelacele hava harekâtı yapıldı. Tek derdi vardı Fransa’nın.
Herkesten önce gitmek. Sonuç fiyasko.
Peşinden gidenler de geç kaldık güdüsüyle ve aç gözlülükle daldı Libya’ya.
Suriye ise başka. Doğrudan doğruya fayda üretebilecekleri bir yer değil. Bu nedenle gözleri kapalı. Kulakları sağır.
“Koruma sorumluluğu” kavramı kimsenin aklına gelmiyor.
Liberal dünya hiçbir zaman tutarlılık kaygısında olmadı. Neden Libya’ya gidip neden Suriye’ye gitmediğini hiç anlatmadı.
Beyaz adamın sorumluluğu her yerde işlemez. Suriye’de sorumsuzluğunu görüyoruz.
Bundan böyle bana “uluslararası toplum” var diyenleri ciddiye almıyorum.
Küreselleşme lafını edenlere gülüp geçiyorum.
“İnsani müdahale” diyenleri göz ardı ediyorum.
“Koruma sorumluluğu” anlatanları sorumsuzlukla suçluyorum.
“Liberal evrensel değerlerden” dem vuranlara güle güle diyorum.
Liberalizmi tümüyle gömüyorum.

[Takvim, 20 Aralık 2016]

Etiketler: