Basın Özgürlüğünün Sınırları ve Basın İlan Kanunu

Basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün özel bir türü olmakla birlikte günümüzde ayrı bir özgürlük kategorisi olarak tanımlanmakta ve hukuk tarafından güvence altına alınmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Temmuz başında sosyal medya düzenlemesi konusunda yaptığı açıklamalarla yeni bir ifade özgürlüğü tartışması başladı. Ancak bundan önce de basın özgürlüğüne ilişkin çeşitli düzlemlerde bir tartışma devam ediyordu. Mahkemelerin verdiği tekzip (cevap ve düzeltme) kararları ile Basın İlan Kanunu çerçevesinde verilen para cezaları bazı basın yayın organları tarafından sık sık gündeme getiriliyordu. Yakından bakıldığında bu konudaki yasal düzenlemelerin de bunlara dayanılarak yapılan işlemlerin ve yaptırımların da yeni olmadığı görülüyor. Buna rağmen uzun yıllardır süregelen uygulamalar son günlerde ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde tartışılıyor.

Basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün özel bir türü olmakla birlikte günümüzde ayrı bir özgürlük kategorisi olarak tanımlanmakta ve hukuk tarafından güvence altına alınmaktadır. Basının düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında sahip olduğu etkinlik ve genişlik ifade özgürlüğünün yanında ayrı bir hak olarak kabulünü sağlamıştır. Nitekim 1982 Anayasası’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, 28. maddesinde ise basın özgürlüğü düzenlenmiştir. 28. maddenin ilk iki fıkrasına göre “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mâli teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”

Bir dönem “dördüncü kuvvet” olarak nitelendirilen basının demokratik bir hukuk devletindeki önemi ve işlevleri yadsınamaz. Ancak sahip olduğu güç ile birlikte diğer hak ve özgürlüklerde olduğu gibi basın özgürlüğü için de tüm hukuk sistemlerinde ve uluslararası insan hakları belgelerinde birtakım sınırlamalar öngörülmüştür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında ifade ve basın özgürlüğünün sınırları şu şekilde ifade edilmiştir:

“Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç̧ işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

1982 Anayasası’nda ise 28. maddenin 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. fıkralarında basın özgürlüğünün sınırları düzenlenmiştir. Özet olarak Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatlarında basın özgürlüğünün üç tür sınırı bulunmaktadır diyebiliriz:

  • Devletin ve toplumun güvenliğinin korunması
  • Başkalarının şöhret ve haklarının korunması
  • Ahlakın korunması

Basın özgürlüğünün sınırlarını belirleyen yasal düzenlemelerden birisi de 195 sayılı ve 02.01.1961 tarihli Basın İlan Kanunu ile belirlenmiştir. Bu Kanun, Demokrat Parti’nin basın konusundaki uygulamalarına tepki olarak ve daha adil bir sistem kurmak iddiasıyla kabul edilmiştir. Yasanın 49. maddesi bu Kanun’a veya bu Kanun’a dayanılarak yapılacak yönetmeliğe veyahut basın ahlak esaslarına riayet etmeyen gazete ve dergilere iki ayı geçmeyecek bir süre ile reklam kesme cezasını öngörüyor. Kanun’un atıf yaptığı basın ahlak esasları Basın İlan Kurumunun 129 sayılı Genel Kurul kararı ile belirlenmiştir.

Basın İlan Kurumunun ve yasadaki düzenlemelerin son günlerde gündeme gelmesinin sebebi Cumhuriyet gazetesi hakkında verilen bazı ilan kesme kararlarıdır. Darbeleri öven, Suriye’de yürütülen askeri harekatlar ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun hakkındaki bazı yayınları üzerine Cumhuriyet gazetesine Basın İlan Kurumu tarafından ilan ve reklam kesme cezaları verilmişti.

Aslında Kanun’daki ilan kesme cezasına ilişkin tartışmalar geçmişte de yürütülmüş ve verilen cezalara karşı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi, 2016 yılında yapılan bir başvuru üzerine, yasadaki sınırlamanın “kanunla sınırlama ölçütünü” karşıladığını ve başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu için “meşru bir amaç taşıdığını” vurgulamıştır. (Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Karar no: 2016/5653) Mahkeme aynı kararın 46. paragrafında ise 2010 tarihli başka bir karanına atıf yaparak, Basın İlan Kurumuna verilen yetkilerin ifade özgürlüğüne aykırı olmadığını şöyle belirtmiştir: “Bu bakımdan BİK’e verilen yetkilerle gazetelerin niteliklerini artırma amacıyla yayınlarda sürekliliği ve güvenilirliği hedefleyen ölçütler getirilmesi durumunun yayın kuruluşlarının düşünce ve kanaatlerini serbestçe yayımlaması özgürlüklerini engelleyici koşulları içermediği açıktır (AYM, E.2010/78, K.2011/177, 29/12/2011).” Mahkeme Basın İlan Kurumuna verilen ilan ve reklam kesme cezası ile Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında bir denge kurulması gerektiğini vurgulamıştır.

Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesinin, varlığı ve uygulamaları 1960’ların başına kadar giden Basın İlan Kurumuna verilen yetkileri Anayasa’ya aykırı bulmadığını ve kurumun bu yasal yetkileri çerçevesinde hareket ettiğini söylememiz mümkündür.

[Sabah, 18 Temmuz 2020]

Etiketler: