Kağıthane Esnaf Odaları Platformu öncülüğünde bir araya gelen esnaflar ellerindeki dolarları bozdurarak TL'ye destek oldu. Bir grup esnaf, cuma namazı çıkışında İstanbul Sapphire AVM yanındaki meydanda buluşarak, "Dövizini sat, ülkeni kazan" kampanyası kapsamında ellerindeki dolarları bozdurdu. ( İsa Terli - Anadolu Ajansı )

Baronlar, Faiz Artırmak İçin Pusuda Bekliyorlar

Hiçbir risk almadan yıllarca paradan para kazanma alışkanlığı olan bu kesimin ballı faiz gelirlerini kaybetmeleri, faiz bankerlerinin canını sıkıyor.

Döviz kurlarında bu kadar dalgalanma normal mi? Bu dalgalanma, ekonominin genel görünümünden mi kaynaklanıyor? Açıkçası dövizde bu denli sert bir hareketlenme ve Türk Lirası’ndaki değer kaybından sonra, yine ani bir tepkiyle Türk Lirası’nın tekrar değer kazanması, ekonomik göstergelerle veya ekonomik tepkiyle açıklanamaz.

Kasıtlı bir spekülasyon daha doğrusu manipülasyon olduğu açık.

Peki bu manipülasyonun aktörleri kimler ve neyi hedefliyorlar?

Bu manipülasyonun bir çok nedeni var ama asıl gerekçe, faiz artış talepleri. Birçok yabancı banka, finansal kuruluş ve tabi ki derecelendirme kuruluşu için yüksek faiz ortamı, kendilerine büyük kazançlar elde etme imkanı sunuyor. Maalesef, bu sistemde çarklar, sürekli bu kesimin lehine işliyor.

Ama yeni dönemde bu çarkın bozulması için yeni bir sistem arayışı var Türkiye’de.

Tam da bu arayıştan kaynaklanan sert bir mücadele yaşanıyor. Mücadelenin bir tarafında, geçmiş dönemlerde Merkez Bankası yönetiminin yüksek faiz oranlarına alışan ve buradan büyük kazançlar elde eden finansal kuruluşlar, diğer tarafta ise düşük faiz ile bu rantı kesmeye çalışan ve üretimi destekleyenler.

Tabii ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşük faiz için yıllarca verdiği haklı mücadeleyi özellikle vurgulamak gerekir.

Bu mücadelenin iyi anlaşılması için, yüksek faizin neden olduğu faiz ödemelerini rakamlarla karşılaştırmak bize kolaylık sağlayacak. Şöyle ki, 2002 yılında Türkiye’nin faiz ödemelerinin GSYH içindeki payı yüzde 15 iken, bu oran şu anda yüzde 3’lerde. Yani faiz ödemeleri 5 kat azalmış.

Tabii, hiçbir risk almadan yıllarca paradan para kazanma alışkanlığı olan bu kesimin ballı faiz gelirlerini kaybetmeleri, faiz bankerlerinin canını sıkıyor. Bu kadar kârlı ve sürekli halen gelen faiz gelirini kaybetmeye ve dolayısıyla bu sistemin değiştirilmesine hiç tahammülleri olmadığı aşikar. Bu yüzden durmuyorlar.

Peki ne yapıyorlar?

DEJAVU MU YAŞIYORUZ?

Hatırlayalım, 29 Ocak 2014 tarihinde 17-25 Aralık sonrası oluşan ortamda da içerden ve dışarıdan, bugünlerde olduğu gibi yoğun bir şekilde, Merkez Bankası’nın faizi artırması için bir spekülasyon hatta manipülasyon vardı.

Manipülasyon diyorum, çünkü o günkü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK), bu manipülatif tazyiklere fazla dayanamamış ve politika faizini yüzde 4.5 den yüzde 10’a yükseltmişti.

Bu tür manipülasyonları sıklıkla tekrarlayan belirli çevreler, yine aynı stratejiyi izliyor. Hedef, 24 Ocak’ta toplanacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı öncesinde de, tıpkı 29 Ocak 2014 tarihinde olduğu gibi, faiz artışını zorlamak. Hatta çok yüksek oranlarda faiz artışı için dövizde yoğun bir tazyik oluşturmaya çalışıyorlar.

Tam bir dejavu. Yani aynı şeyi tekrar yaşıyoruz.

Diğer yandan, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının sonrasında eğer faiz artışı kararı çıkmazsa, “27 Ocak’ta kredi derecelendirme kuruluşu Fitch not indirimi yapar” tehdidinin ayyuka çıktığı bir dönemdeyiz. Standard & Poor’s (S&P) ve Moody’s gibi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye karşı negatif ve çifte standartlı kararlarını anlıyoruz.

Ama Fitch derecelendirme kuruluşu Türkiye’nin ülke olarak anlaşma yaptığı ve şu anda da Türkiye’nin kredi notunu resmi olarak belirleyen bir kuruluş. Fitch’in, bu kara propaganda ve algı operasyonuna katılmayacağını bekliyoruz.

Ancak, şöyle bir durum da var. Kredi derecelendirme kuruluşlarının, bu kuruluşların ortağı olduğu bankaların ve aracı kurumların, algı operasyonlarında beraber hareket ettikleri de gün gibi ortada.

ESKİ ALIŞKANLIKLARINI DEVAM ETTİRİYORLAR

Finansal kuruluşlar sanki hiçbir şey değişmemiş gibi, Türkiye konusunda eski alışkanlıklarına devam ediyorlar. Hatta, tahakküm kurdukları finansal sistemin değişmesini istemiyorlar ve saldırıyorlar. Hem de fütursuzca.

Asıl mesele ise, Türkiye ne zaman yapısal sorunlarına odaklansa, büyük projelere başlasa ve bugün olduğu gibi, geleceğini şekillendirecek anayasa değişikliklerini yapma sürecine girse, çok farklı bir süreç başlıyor, başlatılıyor.

Amaç, Türkiye’nin odak noktasını değiştirmek.

Türkiye’nin hem ekonomik hem de siyasi odağında yaşayacağı bir kayma, yalnızca bizim için değil, bölgenin de siyasi ve ekonomik istikrarı için önemli. Bu gerçeği unutmadan, her türlü manipülasyon girişimlerine karşı durmak her zamankinden daha hayati.

[Yeni Şafak, 16 Ocak 2017]

Etiketler: