İspanya'da sağ görüşlü Halk Partisinin (PP) lideri Mariano Rajoy'un azınlık hükümeti, mecliste yapılan 2. tur oylamada güvenoyu aldı. Güven oylaması yapıldığı sırada meclis binasının sadece 200 metre uzaklığında hükümet karşıtı büyük bir gösteri düzenlendi. ( Burak Akbulut - Anadolu Ajansı )

Avrupa’nın Parlamenter Sistemleri Sorunsuz mu?

Avrupa’yı, yönetim istikrarı açısından Türkiye’ye örnek gösterecekseniz, siyasal krizleri aşmak için sistemini değiştiren Fransa’nın deneyimini ya da diğer ülkelerdeki mevcut sistem krizlerini anlatarak işe başlayın.

Siyasal sistemin geleceği tartışmalarında, Türkiye’nin parlamenter sistemle devam etmesini savunanların tezlerini gerekçelendirmek için çokça başvurdukları bir ezber var: “Ekonomisi gelişmiş, demokrasisi yerleşmiş Avrupa ülkelerinde parlamenter sistem uygulandığına göre, bizim başkanlık sistemini tartışmamız gereksizdir.” Bu ezber, Avrupa’daki siyasal istikrarsızlıklar üzerinden yürütülen tartışmaları bilmemekten kaynaklanan içi boş bir argüman.

Bu argümanı savunanlar, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmek yerine, parlamenter sistem içerisinde bir yol araması gerektiğini savunmaktalar.

Önce şunu belirtelim. Türkiye’de, kriz üreten, yönetilebilirlik sorunu yaşayan parlamenter sistemi rasyonelleştirmek için birçok kez anayasal ve yasal değişiklikler yapıldı. Örnek olması bakımından, bu değişikliklerden en dikkat çekeni, istikrarlı hükûmet yapılarının oluşması için sürekli seçim kanunlarının değiştirilmesiydi. Bu anlamda 1950 sonrasında, yönetimde istikrar temsilde adalet tartışmaları üzerinden 7 kez seçim sistemi değiştirildi. Sadece seçim sistemi değil, “sistem içi” benzer birçok değişikliğe rağmen, parlamenter sistem Türkiye’de rasyonelleştirilemedi. Tüm bu değişikliklerin çare olmadığını gören liderler başkanlık sistemine geçilmesi tartışmasını başlattı.

Tekrar Avrupa örneğine dönersek; birçok Avrupa ülkesinde uzun dönemdir, hükûmet istikrarı üzerinden sistem tartışması yapılıyor. Bu anlamda son dönemde, İtalya, İspanya, Fransa, Belçika ve İngiltere’de parlamenter sisteme istikrar kazandırmak için farklı tartışmalar yürütülmekte. Bu ülkelerin bazılarında köklü anayasal ve yasal değişikliklere gidildi.

İkinci Dünya Savaşından sonra 69 yılda neredeyse tamamı koalisyonlardan oluşan 63 farklı hükûmetin kurulduğu İtalya’da, siyasal istikrarsızlığı aşmak için uzun süre çözüm arandı. En sonunda, 2015 yılında koalisyon hükûmetlerini imkânsız hâle getiren seçim yasası değiştirildi. Bu değişiklikle, temsilciler meclisi seçimlerinde ilk turda hiçbir partinin yüzde 40’ın üzerinde oy alamaması durumunda ikinci tur seçimlerin yapılması zorunluluğu getirildi.

Diğer taraftan, parlamentonun alt kanadı olan Senato’nun da yapısının ve yetkilerinin değiştirilmesi için 4 Aralık’ta İtalya’da referanduma gidildi. Daha etkin bir yönetimin gerçekleşeceği vaadiyle gidilen referandumdan az farkla “hayır” sonucu çıktı. “Hayır” oyunun ardından mevcut hükûmetin istifasıyla siyasal kriz süreci tekrar başladı.

Yine benzer şekilde uzun süredir ekonomik krizle boğuşan İspanya’da 8 ay süren hükûmet kurma çalışmaları, bir yılda iki seçimin ardından ancak azınlık hükûmetinin kurulmasıyla sonuçlandı. Parlamentosunda 10 farklı siyasal partinin temsil edildiği mevcut durumda, İspanyollar bu süreçte siyasal sistemlerinin nasıl rasyonelleştireceğini tartışmakta.

Fransa, 1958 anayasasında 1962’de gerçekleştirdiği değişiklikle yarı-başkanlık sistemine geçerek, parlamenter sistemin krizini aşmayı denedi. Yarı başkanlık sistemi içinde de başkan ve parlamento çoğunluğunun farklı partilerden oluşması dönemlerinde tekrar sistem tıkandı. Hatta aynı siyasi görüşten gelse bile başbakan ve cumhurbaşkanı arasındaki perspektif farklılığı siyasal kararların alınmasını zorlaştırdı. Mevcut Cumhurbaşkanı Francois Hollande, son bir sene içerisinde tam başkanlık sistemine geçilmesi tartışmasını başlattı.

İngiltere’de uzun süre devam eden iki partili (İşçi ve Muhafazakâr Parti) sisteme, 2010 yılından itibaren Liberal Demokrat Parti dâhil olduğu için tekrar koalisyon seçeneği gündeme geldi. İngilizler 2011 yılında “Sabit Yasama Dönemi Yasası”nı kabul ederek, hükûmetin feshini zorlaştırdı. Ayrıca hükûmetin kurulamaması durumunda 14 gün içinde seçime gitme kararı alınması zorunluluğunu getirdiler.

Belçika’da 2010 seçimlerinin ardından 541 gün, 2014 seçimlerinden sonra 5 ay hükûmet kurulamadığı için “çökmüş devlet” olarak adlandırılıyor.

Dolayısıyla Avrupa’yı, yönetim istikrarı açısından Türkiye’ye örnek gösterecekseniz, siyasal krizleri aşmak için sistemini değiştiren Fransa’nın deneyimini ya da diğer ülkelerdeki mevcut sistem krizlerini anlatarak işe başlayın.

[Türkiye, 8 Aralık 2016]

Etiketler: