Omar Marques - Anadolu Ajansı

Avrupa’da İslamofobya Tehdidi

İslamofobya, Avrupa özelinde Batı’nın kendisini ve kendi değerlerini “tez”, Müslümanları ise “anti-tez” olarak kavramsallaştırdığı bir zihniyetin ürünüdür.

İslamofobya, özellikle son on yılda sıklıkla duyduğumuz kavramlardan birisi. Çeşitli sebeplerden ötürü İslam’dan ve Müslümanlardan korkma ve çekinme içgüdüsünü ifade etmek için kullanılan bu kavram, İslam’a ve Müslümanlara ön yargılı ve genellemeci bakışın bir tezahürüdür.

İslamofobya kavramı, ilk kez 1997 yılında Birleşik Krallık’taki Runnymede Enstititüsü’nün hazırladığı “İslamofobya: Hepimize Karşı Bir Meydan Okuma” isimli raporda “Müslümanlara karşı olumsuz, aşağılayıcı ve kalıplaşmış yargılar ve inançlar atfeden bir dizi görüşün yol açtığı korku ve nefret” olarak tanımlanmıştır. Bu raporda elde edilen sonuçlara göre, İslamofobya’nın temelleri üç husus üzerine inşa edilmiştir: (1) din olarak İslam ve bu dinin mensupları olan Müslümanlar gelişmelere kapalıdır ve Batı tarafından medenileştirmeyi beklemektedir; (2) İslam dini Doğululara özgü bir din olarak Batı’nın dininden (Hıristiyanlık) farklıdır, hatta ötekidir; (3) Müslümanlar Batılıların aksine vahşi, cinsiyetçi ve terör yanlısıdır. Bu hususlara bakınca İslamofobya’nın klasik Oryantalist bakış açısının önemli bir parçası olduğu ve biyolojik değil, kültürel ve dinsel bir ayrımcılığın, hatta ırkçılığın sonucu olduğu anlaşılmaktadır.

SİYASİ VE DEMOGRAFİK BOYUT

Kökleri yeni olmayan bu olgunun siyasi, demografik, iktisadi, sosyo-kültürel ve dini birçok boyutu bulunmaktadır. Siyasi boyutuna baktığımızda, Avrupa ülkelerinde son dönemde gözle görülür şekilde aşırı sağ partilerin, Müslümanları ve göçmenleri düşmanlaştırarak oy avcılığı yaptığını; demografik boyutuna baktığımızda Avrupa’da Müslüman nüfusun artmasından aşırı grupların rahatsız olduğunu; iktisadi açıdan baktığımızda Avrupa’da işsizliğin artmasının Müslümanlar ve göçmenler üzerinden okunduğunu; sosyo-kültürel ve dini boyutuna baktığımızda milli, etnik ve dinsel kimliği zayıflayan Avrupa’nın İslam düşmanlığı üzerinden yeni kimlik inşa ettiğini görmekteyiz.

Bilinçli propaganda ve karalama faaliyetlerinin bir çıktısı olan İslamofobya, Avrupa’daki Müslümanlar için günlük hayatta haliyle birçok soruna yol açmaktadır. Almanya’da Müslümanlara ait evlerin ve işyerlerinin kundaklanması ve bu insanlara tehdit içerikli mektup ve mesajların gönderilmesi; Danimarka’da Müslümanların ibadet için kullandığı sembollerin ve mekanların tahrip edilmesi; Hollanda’da helal et kesilmesinin engellenmesi; Polonya’da kurban etinin kesilmesinin sınırlandırılması; İsviçre’de minarenin yasaklanması; Fransa’da peçenin, burkanın ve başörtüsünün yasaklanması günlük hayattaki örnekler arasında gösterilebilir. Bu örneklerin yanı sıra, Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’nin lideri Marine Le Pen’in partisinin ve kendisinin siyasi konumunu güçlendirmek için hemen her gün Müslümanlara karşı pejoratif açıklamalar yapması; Almanya’da radikal Pegida Hareketi’nin (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) üye sayısını her gün arttırması veya Brexit (Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkması ifade etmek için kullanılan kavram) oylaması boyunca Büyük Britanya’da Müslüman göçmenlere karşı kullanılan söylem, durumun ne denli ciddi olduğunu göstermek için yeterlidir. Bu olaylara Avrupa medyasının kayıtsız kalması da eklenince Avrupa’daki Müslümanların durumu iyice göz ardı edilmektedir.

AVRUPA İÇİN DE TEHDİT

İslamofobya Avrupa’daki Müslümanların geleceği için ciddi bir tehdit oluşturduğu gibi Avrupa’nın “çok kültürlülük” teması ve iddiası için de önemli tehditler barındırmaktadır. Farklılıkların eşitlik ve barış temelinde birlikte yaşamalarını ifade eden “çok kültürlülük” kavramı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa tarafından sıklıkla kullanılır hale gelmiş; Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla birlikte bu kurumun temasını (farklılık içinde birlik) oluşturmuştur. Ancak, Almanya, Fransa ve Danimarka gibi oldukça heterojen toplumsal yapılara sahip olan ülkelerde radikal sağın etkisiyle Müslümanların tep tipleştirmeye tabi tutulması ve Müslümanların değerlerine karşı saygısızlığın hat safhaya ulaşması, Avrupa’nın çok kültürlülük iddiasını zayıflatmaktadır. Zira farklılık içinde birliği sağlamak için öncelikle farklılıkların yasal olarak güvence altına alınması ve buna ek olarak, demokratik hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde değil en adil şekilde sağlanması gerekmektedir.

İSLAMOFOBYA İLE MÜCADELE YOLLARI

Durum böyle iken İslamofobya ile nasıl mücadele edebiliriz?

Açıkçası bu soru için idealist ve normatif cevaplardan uzak durmamız gerek. Zira bu tür cevapların pratikteki karşılığı çoğu zaman sonuçsuz kalmaktadır. Bu sebepten ötürü, daha uygulanabilir ve somut cevaplara ihtiyacımız var. Bu dâhilde, Avrupa ülkelerinin İslamofobya ile mücadele için gerekli olan düzenlemeleri uzun bir süre daha gerçekleştirmeyeceği gerçeğini hesaba kattığımızda yukarıdaki soruyu cevaplandırmak haliyle Müslümanlara düşüyor.

İslamofobya ile mücadele için en önemli araç, şüphesiz akademik faaliyetler olmalıdır. Yani, öncelikle akademik camiada bu fobi ile mücadele etmemiz gerekiyor. 2016 yılında çıkarılmaya başlanan “Avrupa İslamofobya Yıllığı” gibi yayınlar bu mücadelede büyük önem arz ediyor. Rapor, her geçen gün Avrupa’da yaşayan Müslümanların ya da Müslüman olarak algılanan insanların maruz kaldığı dışlayıcı ve ayrımcı söylemleri ve pratikleri ortaya çıkarmakta ve alınması gereken önlemler için tavsiyeler sunmaktadır. Bu tür akademik çalışmaların artması halinde zaman içerisinde bu konu ile ilgili farkındalık artacaktır. Bu farkındalığın oluşmasıyla birlikte elbette gerekli olan siyasi adımlar da atılacaktır.

Özetlemek gerekirse, İslamofobya kökleri yeni olmayan ve odağına birçok argümanı alan ve belirli inanç kalıpları içeren bir olgu ve bir davranış biçimidir. Avrupa özelinde Batı’nın kendisini ve kendi değerlerini “tez”, Müslümanları ise “anti-tez” olarak kavramsallaştırdığı bir zihniyetin ürünü olan İslamofobya, Müslümanların dışlanması yönüyle “ötekileştirme”; Müslümanların olumsuz ve aleyhte muamelelere tabi tutulması yönüyle “ayrımcılık”; sonradan öğrenilen ve inşa edilen bir olgu olması yönüyle “suni”; Müslümanların değerlerinin hiçe sayılması yönüyle “hoşgörüsüzlük” barındıran bir olgudur. Tarihsel bir birikimin ve sürecin halkası olması sebebiyle İslamofobya’nın kısa zamanda bertaraf edilmesi mümkün değildir; ancak, Avrupa’dakiler başta olmak üzere Müslümanların bu konuda mücadeleyi gündemlerinin ilk sırasına almaları gerekmektedir.

[Yeni Şafak, 5 Ekim 2016]

Etiketler: