CREATOR: gd-jpeg v1.0 (using IJG JPEG v80), quality = 100

Avrupa’da İslamofobi Artıyor

SETA'nın 25 ülkede yaptığı son araştırma Avrupa'da İslamofobi'nin geldiği noktayı gözler önüne serdi. Raporda, Avrupa'daki krizlerin yabancı düşmanlığıyla birleştiği ve Müslüman karşıtlığının hızla arttığı bilgisi verildi.

SETA, Avrupa’da artan İslamofobi’ye ilişkin yeni bir araştırmaya imza attı. Kurumun yayınladığı 2015 Avrupa İslamofobi Raporu, Avrupa’nın 25 ülkesinde 37 bilim insanının yaptığı çalışmalar sonucunda hazırlandı.

Geçmişteki çalışmalar ağırlıklı olarak Batı Avrupa üzerine yoğunlaşırken, son rapor Sırbistan, Hırvatistan, Macaristan, Litvanya ve Letonya gibi Doğu Avrupa ülkelerini de kapsıyor. Araştırmanın gerçekleştiği ülkelerde İslamofobik saldırıların, Müslümanların sosyal yaşam ve iş hayatı üzerindeki etkisi gözler önüne serildi. Bulgular, durumun Avrupa açısından alarm verici olduğunu ortaya koydu.

SETA, araştırmayla amaçlananın Avrupa’da artan aşırı sağ ve islam karşıtlığının Müslüman topluluklara, camilere, bireylere yönelik hak ihlallerinin nasıl gerçekleştiği ve nedenlerini ortaya koymak olduğunu açıkladı. Avrupa’daki krizlerin yabancı düşmanlığıyla birleşerek Müslüman karşıtlığı olarak su yüzüne çıktığı belirtildi.

2015 Avrupa İslamofobi Raporu’nun Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı ile Avrupa Birliği’nin çeşitli organlarına gönderileceği kaydedildi. Raporda geçen ülkelerde yaşanan İslamofobik saldırılar, Müslümanların sosyal hayat ve iş hayatında maruz kaldığı ayrımcılık ve hak ihlallerine örnekler detaylı olarak yer alıyor.

YAPTIRIMLAR YETERLİ DEĞİL

Avrupa’da artan nefret suçları ve islamofobik saldırılar karşısında yeterli önlemlerin alınmaması kıtada hukuk sisteminin tarafsızlığını da sorgulanır hale getirdi. SETA’nın hazırladığı Avrupa’da İslamafobi raporunda yer alan veriler, Müslümanlara yönelik saldırıların endişe verici boyutlara ulaştığının yanısıra hukukun tek taraflı işlediğini de gözler önüne serdi.

İslamafobi konusunda öne çıkan ülkelerin başında ise Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Norveç ve Belçika var. Bünyesinde yaklaşık 10 milyon göçmeni barındıran Almanya’da, 2013 yılında neredeyse hiçbir ırkçı saldırı olmazken 2015 yılında Müslümanlara yönelik 155 saldırı meydana geldi.

Avusturya’da 2015 yılında polise 78 İslamofobik saldırı ihbarı yapıldı. 2015’te 142 sözlü ve fiziksel saldırının ihbar edildiği Hollanda’da ise bu vakalardan sadece 46’sı cezalandırıldı. Ülkede 19 cami 27 defa saldırıya uğradı. Camilerin içine koku bombaları ve domuz kafaları atıldı.

Fransa’da da camilere 63 kez saldırıldı. 10 cami kapandı. İngiltere ve Avusturya’da pek çok farklı meslek gruplarına ‘radikal’ olduğu düşünülen kişileri ihbar etme görevi verildi. Yasal bir temeli olmayan bu faaliyet, bir öğretmenin, başörtüsüyle okula gelen ilköğretım öğrencisinin IŞİD sempatizanı olabileceğini rapor etmesiyle medya gündemine de taşındı.

Ancak medyanın yaklaşımı kıta genelinde ses getirecek türden değil. Zira özellikle İrlanda basını Müslümanlara yönelik ayrımcı dili kullanmakta ısrar ediyor. Haberler sürekli ‘biz ve onlar’ ifadeleriyle veriliyor.

Ancak ülkedeki sosyal medyeda da durum farklı değil. İrlanda’da ‘En İyi Müslüman Ölü Müslüman’ kampanyasıyla bir numara olan etiket uzun süre gündemde kaldı. Norveç’te ise kendisine karşı nefret suçu işlendiğini belirten bir kadının şikayeti, soruşturma yapılmadan 57 yaşındaki bir Müslüman’ın cezalandırılması için yeterli görüldü. Helal sertifikası almak isteyen Belçikalı bir şirket de İslamofobi’nin kurbanı oldu. Katolik kesim halka boykota çağırırken, şirket alakası olmadığı halde IŞİD’le anılmaya başlandı.

SALDIRILARDA KADINLAR HEDEFTE

İslamofobik saldırıların hedefinde ağırlıklı olarak başörtülü kadınlar bulunuyor. Kadınlar sürekli olarak sözlü ya da fiziksel tacize maruz kalıyor. Kıta’daki güvenlik teşkilatları ise bu tip şikayetler karşısında taraflı hareket ediyor.

Bunun en net örneği son olarak Avusturya’da yaşandı. Müslüman bir kadın, ışıklarda beklerken fiziksel ve sözlü saldırıya uğradığını bildirdi. Ancak polis bunu soruşturma başlatacak bir neden olarak görmedi ve raporuna yeterli kanıt olmadığı bilgisini ekledi.

Belçika’nın Anvers şehrinde yaşanan bir diğer olayda da dört kişi bir Müslüman kadına önce otomobille çarpıp ardından da fiziksel şiddet uyguladı. Saldırıyı şikayet eden kadın gördüğü şiddet sırasında kendisine defalarca Fransızca küfredildiğini söyledi.

Saldırganlar kaçtıktan sonra çevredeki insanların yardımıyla ayağa kalkabildiğini söyleyen kadın, polis ifadesinde Brüksel’deki terör eylemlerinden ötürü böyle bır saldırıya maruz kalmış olabileceğini kaydetti.

Ancak Avrupa’da Müslüman kadınlara yönelik şiddet sosyal yaşamla sınırlı değil. Fransa Kadın Hakları Bakanı Laurence Rossıgnol’ün başörtülü kadınlara yaptığı benzetmeye tepkı yağdı. Sosyalist Hükümetin Kadın Hakları Bakanı Rossignol başörtülü kadınlara yönelik “köleliği seçen zencilere benziyorlar” ifadesini kullandı.

Kadın Hakları Bakanı’nın nefret söylemi, Fransız siyasetinde ikiyüzlülük tartışmalarını da beraberinde getirdi. 2016 başkanlık ön seçimlerinin yapıldığı ABD’de de son aylarda, Cumhuriyetçi Parti aday adayları, medya ve açık oturumlar aracılığıyla halka İslam karşıtı mesajlar veriyor. Ülkede İslamofobi’de hızlı bir artış yaşanıyor.

Yaklaşık bir ay önce ABD’nin Los Angeles kentinde, iki Müslüman kadın, uçuş görevlisinin şikayeti üzerine uçaktan indirildi. Boston-Los Angeles seferini yapan uçaktan indirilen kadınlar, iddiaya göre uçuş görevlisine dik dik bakmış, uçakta telefonlarıyla video çekerek uçuş kurallarına aykırı davranmışlardı. Görgü tanıkları ise kadınların sessizce oturarak film izlediğini söyledi. İki Müslüman kadın, sorgulamanın ardından serbest bırakıldı.

IŞİD İSLAMOFOBİ’Yİ KÖRÜKLÜYOR

IŞİD’in düzenlediği terör saldırıları Avrupa’da zaten var olan İslam karşıtlığını da körüklüyor. Örgüt, İslamofobik saldırıları kullanarak kendisine taraftar topluyor. Avrupalı ülkeler şimdi şimdi bu kısırdöngüyü kırmak için çaba harcıyor. Ancak bu çabaların yeterli olduğunu söylemek zor.

IŞİD’in Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği saldırılar bu bölgelerden Avrupa’ya göçün en önemli nedeni. Yaşanan bu göç, bölgede İslam karşıtlığını körüklüyor.
Buna bir de Fransa ve Belçika’da gerçekleştirilen saldırılar eklenince İslamofobi, tarihte görülmemiş şekilde hızlı tırmanıyor.

IŞİD, bu eylemleriyle bir yandan Avrupa’da İslamofobi’nin güçlenmesini sağlarken, diğer yandan da bu sorunla yüz yüze kalan Avrupalı Müslümanları saflarına çekmeye çalışıyor. Camilere, kültür merkezlerine, mültecilere yönelik saldırılar keskinliği daha da arttırıyor.

Örneğin sadece Almanya’da sığınmacı krizinin alevlendiği geçen yıldan beri yabancılara dönük saldırılar sıklaştı. Sadece 2016 yılının ilk üç ayında sığınmacı yurtlarına düzenlenen saldırıların sayısı 268’e ulaştı.

Siyasi, ekonomik ve toplumsal araştırmalar vakfı SETA’nın 25 Avrupa ülkesinde uzmanlara yaptırdığı araştırmaya göre, mülteci krizi ve Fransa’daki saldırılar ile birlikte İslam karşıtlığı giderek yayılıyor.

En sık görülen olaylar ise camilerin önüne domuz kafası bırakma ve başörtülü kadınlara yönelik sözlü ve fiziksel taciz. SETA raporuna göre El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin ABD ve Avrupa’da gerçekleştirdiği saldırılar olumsuz algının güçlenmesine yol açtı.

1997 yılından bu yana bu algıyı tarif etmek için kullanılan İslamofobi, 2015 yılında Fransa’da gerçekleştirilen terör saldırılarıyla birlikte kontrol edilemez bir hızla arttı. Raporda yer alan rakamlara göre, Fransa’da Müslümanlara yönelik fiziksel saldırılar, 2015 yılının ilk 6 ayında yüzde 500 oranında artış gösterdi.

Bu kısır döngü IŞİD’le mücadelede Avrupalı yönetimlerin elini zayıflatıyor. Uluslararası radikalleşme çalışmaları merkezi verilerine göre birçok Avrupa ülkesinde, özellikle de göçmenlerin yoğun olduğu gettolarda, ekonomik eşitsizlik ve ayrımcılık nedeniyle radikalleşme giderek artıyor.

BATI’NIN YENİ ÖTEKİSİ, İSLÂM

Batı ülkelerine yönelik aşırı göç, IŞİD örgütünün Avrupa kentlerindeki saldırıları bu coğrafyada varolan İslam karşıtlığını da körükledi. Ortaya çıkan tablo, Müslümanlara karşı insan haklarına aykırı poltikaların da gündeme gelmesine neden oluyor..

İslam korkusu anlamına gelen İslamofobi, son yıllarda gündemi meşgul eden kavramlardan biri. Kökeni geçmiş yüzyıllara dayansa da, İslamofobi’nin yükselişinde 20’inci yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında yaşanan gelişmelerin rolü büyük.

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber Batı için komünizm tehdidi son bulurken, Avrupalı ve Amerikalı siyasetçiler yeni bir öteki yaratmakta gecikmedi. Artık ötekileştirilen İslam’dı.

Artan İslam karşıtlığının fikri altyapısının oluşmasında ise Samuel Huntıngton’ın 1993 yılında kaleme aldığı Medeniyetler Çatışması adlı makalesinin payı büyük. Daha sonra genişletilerek kitap haline getirilen bu makale, kısaca ideolojiler arasındaki rekabetin bittiği ve artık mücadelenin medeniyetler ve kültürel kimlikler arasında yaşanacağı tezi üzerine kurulu.

İslam’ın açıkça tehdit olarak gösterildiği Medeniyetler Çatışması tezi, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından batılı ülkelerin siyasi yaklaşımlarını doğrudan etkiledi. Saldırıların hemen arkasından gerçekleşen Afganistan operasyonu, kimilerine göre medeniyetler arasındaki çatışmanın da başlangıcıydı.
Avrupa’da son dönemde İslamofobi’ye bağlı gerçekleşen saldırılarda önemli bir artış gözleniyor. Bunun en önemli nedeni IŞİD’in ortadoğu coğrafyasında çizdiği tablo.

Buna bir de Paris ve Brüksel’de yaşanan saldırılar eklenince Müslümanlara yönelik düşmanca tavırda gözle görülür bir artış kaydediliyor. Ancak tek neden bu değil. Ortadoğu’dan ve Kuzey Afrika’dan bölgeye gelmeye çalışan mültecilerin sayısındaki artış da gerilimi arttırıyor. Mültecilere karşı ortaya çıkan tavır Avrupa ülkelerinde aşırı sağın güçlenmesine neden oluyor.
Avrupa’da giderek etkisini arttıran İslam düşmanlığına, IŞİD’e katılımın engellenmesi için devletlerin aldıkları sert önlemler de eklenince, Müslümanlar açısından bölgede yaşam her geçen gün daha da zorlaşıyor.

Benzer bir tablo Amerika Birleşik Devletleri’nde de yaşanıyor. IŞİD ile birlikte güçlenen İslamofobik yaklaşım ülkedeki seçim yarışında su yüzüne çıktı. Cumhuriyetçi aday adayı Donald Trump’ın “Müslümanlar ülkeye alınmasın” şeklindeki ifadesi her ne kadar hem ABD hem de diğer ülkelerde tepkiyle karşılansa da, Trump’a destek verenlerin sayısı da azımsanamayacak boyutta.

11 EYLÜL SONRASI

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de gerçekleştirilen terör eylemleri Batı’da İslamofobinin yayılması açısından bir dönüm noktası oldu. Saldırılardan sonra dünyanın dikkati din ve şiddet arasındaki ilişkiye çevrildi. Madrid, Londra, Bali ve İstanbul saldırılarıyla birlikte İslam ve şiddet arasında sıkça bağlantı kurulmaya başlandı.

Bu bağlantıdan rahatsız olan İslam dünyasındaki ağırlıklı görüş Batı’daki İslam karşıtlığının sanıldığından çok daha yaygın ve köklü olduğu yönünde. Son yıllarda yaşananlar ise bu tarihsel bilinçaltının tekrar su yüzüne çıkmasından ibaret.

Önyargılarla güçlenen İslamofobik söylem, Batı ülkelerindeki Müslüman azınlığın açıkça tehdit ve tehlike olarak görülmesine neden oldu. Bu nedenle 11 Eylül’den sonra Müslümanlar ABD ve Avrupa’da sivil hakları kısıtlayan ciddi baskılarla karşı karşıya kaldı.

Müslümanlar artık Batı’da bir güvenlik sorunu olarak görülüyor. 11 Eylül sonrası ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Müslümanlara yönelik politikalarında baskıcı bir yol izledi. Örneğin ABD’de 11 Eylül’den hemen sonra 1200 Müslüman, İngiltere’de de 400 Müslüman terör olaylarına bulaştıkları iddiasıyla gözaltına alındı.

ABD ve Avrupa ülkeleri yeni anti terör yasaları çıkararak özgürlükleri kısıtlayan ve güvenlik güçlerine geniş yetkiler veren bir politika izledi. Fransız araştırmacı Giles Kepel’in, İslam ve Batı adlı kitabında ortaya attığı, “Artık radikal gruplar Filistin, Irak ve Afganistan’da deği;l Paris, Londra, Berlin ve Amsterdam varoşlarında taraftar edinmeye çalışıyor” şeklindeki görüşü aslında İslamofobi’nin Batı’da ulaştığı noktayı gösteriyordu. İslamafobi nedeniyle bir güvenlik sorunu olarak görülen Müslümanlar için Amerika ve Avrupa’daki sorun, her geçen gün daha da ağırlaşıyor.

[Dünya Bülteni, 8 Nisan 2016]

Etiketler: