AFP PHOTO / FREDERICK FLORIN

Avrupa Parlamentosu’nun Anlayamadığı…

AB-Türkiye ilişkilerinin bu noktaya gelmesinin asıl sebebi makro denklemlerde... Arap isyanları ile başlayan bölgesel, jeopolitik depreme Batı merkezli uluslararası sistemin verdiği tepkide.

Avrupa Parlamentosu (AP) dün Türkiye ile müzakereleri geçici olarak dondurma tasarısını kabul etti. 37’ye karşı 479 oyla… OHAL uygulamalarını bahane ederek…
Karar bağlayıcı değil… Belirleyici irade, üye ülkelerin liderlerinde; yani AB Konseyi’nde… Almanya Şansölyesi Merkel’in “Ankara ile diyaloğu koparmak istemediklerini” söylemesi üye ülkelerin şimdilik müzakereleri dondurmaktan yana olmadıklarını gösteriyor.
Şimdilik diyorum; zira büyük zorluk bu yılın sonunda geri kabul ve vize muafiyeti konusunda yaşanacak.

***

Türkiye’nin AB ile yaşadığı krizi açıklamak için birçok sebep sıralayabiliriz: 2008 ekonomik krizi, göçmen korkusu ile AB içinde aşırı sağın yükselişi, Brexit ve Türkiye’nin üç yıldır yaşadığı türbülans. Ve en son OHAL uygulamalarının Avrupa’da Türkiye karşıtı kampanyada kullanılması…
Ankara ise Brüksel’in terörle mücadele konusunda kendisini yalnız bırakmasından bıkmış durumda. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan AP oylamasıyla ilgili “kıymeti harbiyesi” yok derken şu cümleleri de kullandı:
“AP’nin buna tevessül etmesi dahi terör örgütlerine kol kanat gerdiğinin ifadesidir… 15 Temmuz’da demokrasi ve istiklal için canını ortaya koyan milletin iradesini hiçbir terazi tartamaz.” Bu değerlendirme tüm Türkiye kamuoyunda paylaşılan bir kanaate dönüştü.

***

AB-Türkiye ilişkilerinin bu noktaya gelmesinin asıl sebebi makro denklemlerde… Arap isyanları ile başlayan bölgesel, jeopolitik depreme Batı merkezli uluslararası sistemin verdiği tepkide.
ABD ve AB’nin öngörüsüz politikası ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika otoriter rejimlere, iç savaşlara, teröre, göçmen dramına ve mezhep çatışmasına terk edildi. Türkiye de 2013’ten itibaren birçok badire ile yüzleşti.
Deaş, PKK ve FETÖ terörüyle mücadelesinde yalnız bırakılan Türkiye, Suriye ve Irak’taki gidişat sebebiyle kendi başının çaresine bakmak durumunda kaldı. 15 Temmuz darbe girişimini de bölgesel depremin en son sarsıntısı olarak görmek gerekli.

***

Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonu ile “askeri güç destekli, aktif bir güvenlik politikasına” yöneldi. Ankara’nın yeni jeopolitik denklemleri okuması Erdoğan’ın şu cümlelerinde saklı: “Soğuk Savaş geride kaldı. Artık bütün şartlarımızı zorlayacağız, bunu yaparken de birilerinin ayağına basacağımızın farkındayız.”
Trump’ın ABD başkanı seçilmesi ile daha da yoğunlaşacak bir sarsıntı döneminden geçiyoruz. Ulusal güvenlik danışmanı olması beklenen M. Flynn’in Suriye ve Irak’ın parçalanmasından, yeni bağımsız devletlerin oluşacağından bahsettiği günlerdeyiz.
İşte bu şartlarda Türkiye ulus-devlet olarak kendi güvenliğini sağlayacak formülleri üretmek ve ilişkilerini bu minvalde revize etmek durumunda.
AB bu realiteye gözlerini kapatıyor. 15 Temmuz’un Türkiye ve bölgenin istikrarı için ne kadar hayati olduğunu anlamadığı gibi.
Ancak bölge halkının ve elitlerinin önemli bir kısmının bunun farkında olduğunu söyleyebiliriz. Bu farkındalığı, 15 Temmuz’u ve Libya’daki mevcut durumu tartışmak üzere SETA olarak gittiğimiz, Tunus’ta gördük.

***

Ülkesindeki demokratik geçişin mimarlarından olan Nahda lideri R. Gannuşi, darbe girişimini en iyi anlayanlardan birisi: “15 Temmuz bölgenin tarihinin yeniden yazıldığı önemli bir gecedir. Türkiye’de darbe girişiminin başarısız olması Mısır’da darbenin başarılı olması ve sonrasında yaşananları ciddi anlamda dengeleyen bir gelişmedir. 15Temmuz’da tarih durdu. O gece sonrasında ya tarih ilerleyecekti ya da geriye dönecekti. Çok şükür Türkiye’de darbenin başarısız olmasıyla tarih ileriye akmaya devam etti.”
Bu ifadeler, Türkiye’yi OHAL ile ilgili eleştiren AP’ye kıyasla, daha uzun vadeli ve stratejik bir aklın tezahürü; değil mi?

[Sabah, 25 Kasım 2016]

Etiketler: