AK Parti’nin Yönü ve 2019

AK Parti'nin önünde 2019'da yapılacak ve telafisi olmayan iki kritik seçim bulunmaktadır.

AK Parti 14 Ağustos Pazartesi günü kuruluşunun 16. yıl dönümünü kutladı. Bu kutlamayı ayrıcalıklı yapan noktalardan biri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Genel Başkan” olarak partiye döndüğü 21 Mayıs 2017’den sonra yapılan ilk “kuruluş kutlaması” olmasıydı. İkincisi ve genel olarak kamuoyunda daha fazla dikkat çeken nokta ise Erdoğan’ın “Parti içi yenilenme” bağlamındaki söyleme konuşmasında geniş yer ayırmasıydı.

Bu iki noktaya ilaveten AK Parti’yi Türk siyasal tarihi içinde ön plana çıkartan özelliklerden birisi de kurulduğu 14 Ağustos 2001’den bu yana girdiği tüm seçimleri kazanması ve 16 yılının 15’ini iktidarda geçirmesidir. Kuşkusuz kurumsal bir kimlik olarak AK Parti 16 yıllık geçmişe sahip olsa da köklü bir siyasal kültürün temsilcisidir.

Bu başarı çok az siyasetçiye ve siyasi partiye nasip olabilecek bir çıtadır. AK Parti Erdoğan’ın liderliğinde eriştiği bu tarihi çıtayı şimdi yeni bir aşamaya taşımanın eşiğindedir. Erdoğan’ın hem 21 Mayıs’ta yeniden genel başkan olduktan sonraki sair konuşmalarında karşımıza çıkan hem de kuruluş yıl dönümündeki konuşmasında geniş bir yer ayırdığı “yenilenme, atılım, reform ve değişim” vurgusu da bu yeni aşamanın ve AK Parti’nin yönünün işaretlerini vermektedir. Zira AK Parti’nin önünde 2019’da yapılacak ve telafisi olmayan iki kritik seçim bulunmaktadır.

27 NİSAN’DAN 15 TEMMUZ’A AK PARTİ’YE SİYASET DIŞI MÜDAHALELER

Türk siyasal tarihi içinde her başarının bir bedeli olduğu üzere AK Parti kazandığı mevcut başarının bedelini de ödemiş bir parti olarak siyaset sahnesinde korakor mücadele etmektedir. Korakor diyorum çünkü eğer böyle olmasaydı AK Parti maruz bırakıldığı onlarca badireyi atlatabilme şansını elde edemeyebilirdi. Bugün AK Parti yerli bir aktör olarak siyaset sahnesinde milli iradenin temsilcisi olarak iktidar koltuğunda oturuyorsa bunun arkasındaki temel saik milli iradenin sandıkta kendisine emanet ettiği yetkiyi temsil noktasında vesayet odaklarıyla mücadeleden ve çatışmaktan asla kaçınmamasıdır.

2003-2004 yıllarında yaşanan fakat kamuoyuna mal olmayan bir dizi müdahale çabasını dışarıda bıraksak bile Erdoğan liderliğindeki AK Parti’yi iktidardan düşürmek için kurgulanan darbe girişimlerinin geçmişi 2007’ye kadar gidiyor. 27 Nisan e-Muhtırası ile görünür olan militan laiklik odaklı askeri müdahale, devamında Haziran 2013’te Taksim Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ile somutlaşan daha sofistike bir müdahale biçimine dönüşmüştür.

FETÖ tarafından emniyet-yargı içine yerleştirilmiş çeteler kullanılarak 17-25 Aralık 2013’te organize edilen darbe girişimi ve yine FETÖ tarafından 15 Temmuz 2016’da yapılan askeri darbe girişiminin hedefinde hem Erdoğan’ın siyaset sahnesinin dışına itilmesi hem de Türkiye’yi boyunduruk altına alarak küresel güç merkezlerinin hizmetine sokma hedefi vardır.

Erdoğan ise hem askeri bürokrasiden hem de devlet aygıtına yerleşmiş diğer bürokratik odaklardan gelen saldırılara karşı toplumun geniş kesimleriyle kurduğu ittifakı diri tutarak cevap vermiş ve milletin desteği ile kendini hiyerarşik olarak toplumun merkezinde gören militarist ve elitist yapılanmaları alt etmeyi başarmıştır. Eğer AK Parti, siyaseti yeniden tasarlama alışkanlığının türevleri olan müdahaleler karşısında geri adım atmış olsaydı bugün Türkiye pek çok bakımdan eski Türkiye ile aynı kaderi paylaşıyor olurdu.

SESSİZ YIĞINLARIN SESİ OLAN BİR AK PARTİ

AK Parti’nin başarısını genel olarak üç maddeyle açıklamak mümkündür. Bunların başında kuşkusuz yukarıda zikredildiği üzere müesses nizam ile mücadele etmekten kaçınmayarak kendisine oy veren geniş kesimlerin temsiliyeti konusunda tereddüt yaşamamasıdır. Bu yaklaşım bir nevi partinin kuruluş sürecinde Erdoğan’ın belirttiği “Kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi olacağız” söyleminin doğrulanmış bir resmidir.

İkincisi AK Parti yine kuruluş sürecinde deklare ettiği şekilde hizmet odaklı bir siyaset yapmaktan geri durmamıştır. Ulaşımda, sağlıkta, eğitimde ve genel olarak ekonomi alanında elde edilen küresel ölçekteki başarılar seçmenle Erdoğan arasındaki gönül bağını kuvvetlendirmiş ve bir yandan toplumun Cumhuriyet tarihi boyunca özlemini çektiği icraatlar gerçekleşirken bir yandan da toplum nezdinde Erdoğan’ın liderliği pekişmiştir.

Üçüncüsü de AK Parti daima öz eleştirisini yapabilen ve değişim gücünü kendi dinamiklerinden alabilen bir parti olmayı başarmıştır. Erdoğan’ın son dönemdeki değişim vurgusu da aynı damardan beslenmektedir.

MERKEZLE TOPLUM ÖZDEŞLEŞMELİ

2019 çok kritik bir seçim yılı. İlk olarak gerçekleşecek yerel seçimler sonrasındaki süreç hakkında da bir fikir vereceğinden dolayı hayati derecede önemlidir. Erdoğan’ın partisine verdiği mesajlarda altını çizdiği mental yorgunluğun aşılması konusunda öncelikli olarak yerel seçimleri işaret etmesi bu açıdan dikkat çekicidir.

Diğeri ise Cumhurbaşkanlığı seçimidir. AK Parti bu seçimde şimdiye kadar elde ettiği başarıları taçlandırabilir. 15 yıldır sürdürdüğü kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi ve daha doğrudan bir ifadeyle söylersek Cumhuriyet tarihi boyunca Kemalist elitlerin hem ideolojik hem de ekonomik olarak merkezin dışına ittiği toplumsal kesimlerin kendisine verdiği desteği kalıcılaştırabilir. Bu yapılabilirse merkezle toplum özdeşleşecek ve birçok kriz durumu kendiliğinden aşılmış olacaktır.

[Sabah, 19 Ağustos 2017]

Etiketler: