13 Mayıs 2018 | Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, İngiltere'nin başkenti Londra'da konaklayacakları otele gelişlerinde Türk vatandaşları tarafından sevgi gösterileriyle karşılandı. ( Kayhan Özer - Anadolu Ajansı )

AK Parti’nin Dış Politika Karnesi -I-

Seçimler yaklaşırken, 15 yılı aşkın süredir Türkiye’yi yöneten AK Parti’nin dış politika karnesi..

Seçimler yaklaşırken, 15 yılı aşkın süredir Türkiye’yi yöneten AK Parti’nin dış politika karnesine bakmak seçmen tercihlerine yardımcı olmak açısından faydalı olacaktır.

AK Parti’nin dış politika karnesini doğru değerlendirmek için mutlaka bakılması gereken ise Türkiye’nin ekonomik, askerî ve diplomatik kapasitesinde yaşanan dönüşümdür. Zira bir ülkenin dış politikasının bağımsız ve etkinliği bu alanlardaki kapasitesiyle çok yakından ilgilidir. Buradaki denklem ise doğal olarak, “ekonomik, askerî ve diplomatik güç ne kadar yüksek ise dış politika da o kadar bağımsız ve etkindir” şeklindedir.

AK Parti’nin iktidarı devraldığı 2002 yılında Türkiye ekonomisinin yapısı, askerî ve diplomatik kapasitesi nasıldı?

Günümüzün gençleri bu göstergeleri hatırlamazlar, ancak 30 yaş üzeri olanlar o tarihte artık çocukluktan çıkma döneminde olduklarından gayet iyi hatırlayacaklardır.

2002 yılında AK Parti seçimleri kazandığında, Türkiye ekonomisi cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşıyordu. 28 Şubat’ın “bin yıl süreceği” iddia edilen darbe döneminin kaçınılmaz sonucuydu bu. Erbakan’ın “denk bütçe” söyleminden dehşete kapılan faiz lobisiyle “bağımsız dış politika” hedefinden rahatsız olan uluslararası aktörlerin iş birliğiyle gerçekleştirilen darbenin ardından devletin hazinesine bağlanan hortumlar o kadar insafsız çalışmıştı ki, 2001 yılında devletin topladığı vergiler faiz ödemelerine yetmeyecek hâle gelince (faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı yüzde 103,5’e çıkmıştı) iflas kaçınılmaz olmuştu.

İşte AK Parti böyle bir ortamda halkın umudu olarak iktidara geldi ve kısa süre içerisinde Türkiye’yi ekonomik krizden çıkarıp Orta Doğu’nun en güçlü, Avrupa’nın ise beşinci büyük ekonomisi hâline getirdi.

2002 yılında Türkiye ancak Avrupa’nın onuncu büyük ekonomisi durumundaydı. AK Parti döneminde Türkiye ekonomisi 3,6 kat büyüyerek Hollanda, İsviçre, İsveç ve Belçika’yı geride bıraktı. Özellikle son yıllarda maruz kaldığı ekonomik ve siyasi saldırılar olmasaydı bu büyümenin çok daha yüksek olacağını tahmin etmek zor değil.

2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 87,9’una ulaşan faiz giderlerinin 2017 yılında yüzde 11,1’e gerilemesi de AK Parti döneminde söz konusu olan ekonomik iyileşmenin açık göstergelerinden bir diğeridir.

Askerî kapasiteye gelince, AK Parti yönetiminin en büyük hedefinin yerli savunma sanayisini geliştirerek Türkiye’yi askerî açıdan dışarıya bağımlı olmaktan kurtarmak olduğunu ve bu yolda ciddi adımlar atıldığını gördük.

Bu alanda onlarca yılın ihmallerinin sadece bir iktidar döneminde telafi edilmesi zor olsa da, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı terör ve dış tehditler ile Batılı müttefiklerinin silah temininde çıkardığı zorluklar AK Parti hükûmetlerinin yerli sanayi geliştirme konusundaki çabalarının temel motivasyonunu oluşturdu.

Türkiye AK Parti döneminde, SİHA/İHA üretimi konusunda dışa bağımlılıktan kurtulurken, kendi savaş helikopterini ve savaş gemilerini üretmeye başladı, yerli tankını üretme konusunda önemli adımlar attı ve kendi savaş uçağını üretmek için İngiltere ile anlaşma imzaladı.

Savunma alanında Batı’ya olan bağımlılığın azaltılması için, ABD’den gelen bütün baskılara rağmen Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerinin alınmasına dair anlaşma imzalayan AK Parti yönetimi, benzer savunma sistemlerini Fransa-İtalya ortaklığıyla oluşmuş bir konsorsiyumdan alma konusunda adımlar da atarak dış politikasında sadece bir ülkeye yaslanmayacağını gösterdi.

Bağımsız ve etkin dış politikanın önemli bir başka ayağını oluşturan diplomatik kapasitenin artırılması konusunda da AK Parti döneminde ciddi adımlar atıldı. Meselenin önemini kavrayamayan kesimlerin “buraya da neden diplomatik temsilcilik açıldı?” diye eleştirdiği yerlere bile büyükelçilik ya da konsolosluk açılması suretiyle Türkiye dünya ile entegre edilmeye ve nüfuz alanları genişletilmeye çalışıldı.

Diplomatik temsilcilik sayısının artırılmasından daha önemli konu olan diplomatların yerli ve millî karakterinin artırılması konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Bu konuda da on yıllara uzanan bir ihmaller zincirinin giderilmesi kolay olmasa da, ülkesine karşı her türlü saldırıyı göğüslemeye hazır diplomatların sayısı artırıldı.

AK Parti döneminde Türkiye’nin ekonomik, askerî ve diplomatik kapasitesinin artırılması konusunda atılan bu adımların dış politikanın çehresini nasıl değiştirdiğinin özeti bir sonraki yazının konusu olacak…

[Türkiye, 2 Haziran 2018]

Etiketler: