Adalet Dairesi ve Eğitim Dairesi

İslam düşüncesinde, devlet yönetimi ile siyasette bütünselliği, karşılıklı etkileşimi ve ilişkiselliği ifade etmek üzere adalet dairesi ismi verilen bir yaklaşım bulunmaktadır.

İslam düşüncesinde, devlet yönetimi ile siyasette bütünselliği, karşılıklı etkileşimi ve ilişkiselliği ifade etmek üzere adalet dairesi ismi verilen bir yaklaşım bulunmaktadır. Kökleri kadim olan bu yaklaşımın Osmanlı düşüncesinde en güzel ifadesini Kınalızade Ali Çelebi’de buluruz: Adalet dünyanın kurtuluşunu sağlar; dünya, duvarı devlet olan bir bağdır; devleti düzenleyen hukuktur; hükümdar olmadan hukuk korunamaz; askersiz hükümdar duruma hâkim olamaz; mal (ekonomi) olmadan hükümdar asker toplayamaz; malı toplayacak olan halktır. Halkı hükümdara bağlayan ise adalettir.

Görüldüğü üzere daire adaletle başlayıp dünya, devlet, hukuk, hükümdar, asker, mal (ekonomi), halk ve en sonunda yine adalet ile başladığı noktaya dönerek sona erer. Siyasal düzeni mümkün kılan tüm unsurlar adaletten başlayarak birbirleriyle ilişkilendirilmiş ve her bir parçanın rolü, fonksiyonları üzerinden dikkatlice tanımlanmıştır. Siyasal düzenin başarısını, bu unsurlar arasındaki karşılıklı etkileşimin yetkinliği belirlemektedir. Nitekim Osmanlı Devletinin varlığını devam ettirebilecek siyasal organizasyon yani “devleti ebed müddet” ideali bu derin anlayış ve kavrayışa dayanmaktadır.

Adalet dairesi kavramsallaştırmasında unsurlar ve aralarındaki ilişkiselliğin önemi yanında öğretici iki unsur daha bulunmaktadır. Bu kavramsallaştırmanın kökleri antik dünyaya kadar uzanmaktadır. İslam düşünürleri kadim dünyanın kendilerine kadar gelen tüm birikimini seferber ederek sürekli var olabilecek âdil bir siyasal yönetim fikri üzerine çaba sarf etmiş ve çalışmışlardır. Bu hususta herhangi bir komplekse, kimlik bunalımına düşmemiş; insanlığın akli birikimine saygı duymuş ve faydalı olanı, kendi gerçekliklerine intibak ettirerek özgüven ve cesaretle almışlardır. Onların bu tavır ve yöntemleri oldukça öğreticidir.

Adalet dairesi kavramsallaştırmasında ikinci öğretici unsur analitik içeriğin, ifade biçimlerinin ve iletişim formunun evrenselliğidir. Kınalızade’nin adalet dairesi tanımı ve açıklaması tüm ırk, kültür, din gibi kimliklerden bağımsız olarak her insana bir perspektif ve anlam sunmaktadır. Bu açıklama tüm insanlara hitap etmekte ve belli soyutlama ve adaptasyonlarla tüm zamanlar için bir anlam taşımaktadır. Doğal olarak zamandan ve mekândan kaynaklanan sebeplerle her bir unsura farklı anlam ve yorum yüklenebilmektedir.

Kınalızade Ali Çelebi, adalet dairesini çağdaş bir çerçevede yeniden kavramsallaştırsaydı, hiç şüphesiz katacağı birçok yeni unsur olurdu. Çünkü Kınalızade doğal olarak tarım toplumunun gerçekliğini ve ideallerini resmetmiş ve kavramsallaştırmıştır. Bugünse tanımına katacağı unsurlardan bazıları bilim, teknoloji (yüksek sanayi) ve eğitim olurdu.

Sanayileşme ve toplumdaki değişim ile birlikte devletin sunmuş olduğu eğitim, adalet dairesindeki her bir parça kadar önemli hâle gelmiştir. Diğer bir ifadeyle Kınalızade adalet dairesini bugün yazsaydı, eğitimi de bir halka olarak eklerdi. Milletlerin ve toplumların etkisini gücünü ve geleceğini bugün iyi eğitim almış insan kaynağı daha fazla belirlemektedir. İyi bir eğitim, bireyin kariyer yollarını ve dikey yönde ilerleyebilme imkânlarını doğrudan etkilemekte, aynı şekilde eğitimdeki dezavantajlılık ise, aksine mevcut statünün korunmasına sebep olmakta, hattâ pek çok durumda bir gerilemeye yol açarak suçun yaygınlaşmasına ve suçluların sayısının artmasına neden olmaktadır. Üstelik eğitimden mahrum kalma veya nitelikli eğitim alamama durumu, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliği, ülkede üretilen refahtan pay alma konusundaki dengesizliği zaman geçtikçe geometrik olarak artırmaktadır. Böylesine olumsuz bir sonuç ise, tüm toplumsal yapıları ve siyasal sistemleri ortadan kaldırır.

Tarımsal üretim biçiminin hâkim olduğu organik toplumsal örgütlenme biçiminde, aile içerisinde elde edilen yeterlilik ve beceriler artık toplumun çok katmanlı ve karmaşık hâle geldiği bir durumda yeterli gelmemektedir. Teknolojik gelişmelerin lokomotifliğini yaptığı, değişim hızının çok arttığı, mesleklerin on yılda bir değiştiği bir sosyal gerçeklikte sadece aile yaşamında kazanılan bilgi ve beceriler yetmemektedir. Güncel eğitim becerileri analitik ve sosyal yeterliliklerle bilgi teknolojilerini kullanma yetkinliklerine odaklanmaktadır. Modern yaşamda çocuklar için gereken eğitimi, belirli bir ekonomik gelirin altında kalan ailelerin devletin sunduğu imkânlar olmaksızın sağlayabilmesi nerdeyse imkânsızdır. Modern toplumda düşük gelirli aileler için yükselmenin tek yolu devletin sunduğu nitelikli eğitim hizmetidir.

Eğitim de, aynen adalet gibi bir daire içerisinde, bütünsellik içerisinde, ilişki ağlarında ve onu oluşturan unsurların karşılıklı etkileşimiyle gerçekleşmektedir. Eğitimi oluşturan unsurlardan birindeki olumlu ya da olumsuz yönde bir değişim diğer parçaları da aynı oranda etkilemektedir. Bu unsurlar öğrenci, öğretmen, aile, okul yöneticisi, okul,öğretmen yetiştiren fakülteler ve nihayet eğitim sisteminin kendisidir.

Bu unsurları ve aralarındaki etkileşim ağlarını önümüzdeki yazımızda inceleyeceğiz.

[Fikriyat, 24 Şubat 2018]

 

Etiketler: