ABD’nin Çıkarları Uluslararası Hukukun Üzerinde mi?

İran'a yönelik olarak ABD tarafından uygulanmakta olan ekonomik yaptırımlar her açıdan daha da genişletilerek sürmekte.

İran’a yönelik olarak ABD tarafından uygulanmakta olan ekonomik yaptırımlar her açıdan daha da genişletilerek sürmekte. Yaptırımların en önemli kalemini oluşturan petrol ve doğal gaz alımını içeren madde hem İran ekonomisine hem de İran ile petrol ve doğal gaz ticareti yapan ülkelerin ekonomilerine ciddi zarar vermekte. ABD yönetimi kendi koymuş olduğu yaptırımlardan muaf tuttuğu sekiz ülkenin (Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, Türkiye, İtalya ve Yunanistan) yaptırımlardan muafiyetlerini Mayıs başında yenilemeyeceğini ilan etti. Benzer bir yaptırım rejiminin daha hafifletilmiş versiyonunun yakın bir zamanda Rusya’ya karşı uygulanmasına yönelik çalışmalar olduğu da bilinmekte. Bu adımlar uluslararası ilişkilerde ABD gücü ve çıkarlarının uluslararası hukuk ve normları yerine geçmeye başladığı gerçeğini ortaya koymakta. Türkiye de Halkbank davası ile daha önce bu yaptırımlardan etkilendi ve önümüzdeki dönemde daha da ciddi risklerle karşı karşıya.

İran’a yönelik ABD tarafından tek taraflı olarak uygulanmakta olan yaptırımları salt Tahran ile sınırlı bir konu olarak ele almak yanlış olur. ABD bu ve benzeri kararları ile uluslararası hukuka alternatif yeni bir yaptırım rejimi oluşturmakta. Bu yaptırım modeli ile kendi iç hukuku ve kendi çıkarlarını uluslararası hukukun yerine koymaya çalışmakta. Kendi oluşturduğu kurallara uymayan aktörleri ise uluslararası ticari ve finansal sistemdeki avantajlarından yararlanarak cezalandırmakta. Başta ABD doları, ABD merkezli şirketler ve ABD’nin askeri teknoloji üreten ve satan şirketleri olmak üzere resmi ve sivil tüm kapasitesi ABD’nin zorlayıcı diplomasisinin araçları olarak işlevselleştirilmektedir. ABD kendi siyasi öncelikleri doğrultusunda hareket etmeyen bütün uluslararası aktörleri ve bu aktörleri ilişkide olduğu diğer ülkeleri de bu sayede cezalandırmaktadır. Yalnızca hasım olarak belirlediği aktörleri değil bu aktörlerle ilişki içerisinde bulunan ikincil aktörleri de dolaylı olarak cezalandırmaktadır. Bütün bu tehdit ve cezalandırmalar sürerken özellikle kendi koyduğu yaptırımlardan etkilenen aktörlere makul alternatifler de sunamamaktadır. Örneğin İran’a petrol ve doğal gaz ambargosu uygularken bu boşluğun Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda istikrarsızlaştıran Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından doldurulacağını söylemekte. Bölgesel istikrara en az İran kadar zarar veren bu aktörlere yaptırım rejimi ile yeni avantajlar sağlanmaya çalışılması en az yaptırımlar kadar rahatsız edicidir. ABD bir yandan kendi rakiplerini cezalandırırken bir yandan da bölgede kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden vekillerini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu sayede de bölge siyasetini ve jeopolitik dengelerini kendi çıkarları doğrultusunda yapılandırmaktadır.

ABD’nin oluşturmaya çalıştığı bu tek taraflı ambargo rejimi İran örneğinden başarılı olursa bu yaklaşımın Uzak Doğu ve Avrupa’ya yönelik olarak da uygulanacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır. ABD bu bölgelerde kendi kısıtlı çıkarlarının hilafına hareket eden aktörleri kademeli olarak cezalandıracaktır. Kendi çıkarları ile uyumlu hareket etmeyen uluslararası aktörlerin kendi aralarında ilişkilerini geliştirmelerini de kısıtlamaya çalışmaktadır. Örneğin benzer bir yaptırım rejimi Rusya ile ilgili olarak da kullanılmaya başlarsa bu Ankara-Moskova ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir. Bu gerekçe ile temellendirildiğinde tek taraflı yaptırım ve ambargo rejimlerinin kullanışlı bir baskı mekanizması haline gelmesi ve güçlü ülkeleri iç hukukları ve çıkar mekanizmalarının uluslararası hukukun yerine geçmesi kaygı verici bir gelişmedir.

BM ve diğer çok taraflı uluslararası kuruluşlar üzerinden hayata geçirilebilecek yaptırım rejimleri mevcuttur ve bu yaptırımların büyük oranda meşruiyeti de bulunmaktadır. Bu meşruiyetin temeli ise uluslararası hukukun temel prensipleridir. ABD ve diğer ülkelerinin küresel ve bölgesel çıkarlarının uluslararası hukuk ve uluslararası normların yerine geçmeye başlaması uluslararası sistemin işleyişine büyük zarar vermekte ve bu yaklaşım genişlerse bu durum dünyayı uçurumun eşiğine götürecektir. ABD’nin elini bu agresif politikalar konusunda rahatlatan şey ise teke tek karşılaştırıldığında diğer ülkelerden iktisadi, siyasi ve askerî açıdan ABD’yi dengeleyecek güçte olmamalarıdır. Böylesi bir aşırılığı önlemek ise ancak diğer uluslararası aktörlerin dayanışma içerisinde hareket etmeleri ile mümkün olur. Uluslararası aktörler henüz bu aşamada dayanışma konusunda somut adımlar atabilmiş değiller ancak ABD ve diğer uluslararası aktörler bu şekilde hukuksuz şekilde hareket etmeyi sürdürmeleri durumunda böylesi bir iş birliği ortaya çıkabilir.

[Sabah, 27 Nisan 2019]

Etiketler: