ABD, Terörle Mücadele ve Devrim Muhafızları

Devrim Muhafızlarını terör örgütü ilan etmesi ile ABD'nin hem İran'la ilişkileri hem de, Ortadoğupolitikası açısından önemli bir eşiğe geldiğini gösteriyor.

Devrim Muhafızlarını terör örgütü ilan etmesi ile ABD’nin hem İran’la ilişkileri hem de, Ortadoğupolitikası açısından önemli bir eşiğe geldiğini gösteriyor.

Bu adım ABD’nin İran’a doğrudan bir müdahaleden kaçınırken İran’ı sınırlandırmak için terörle mücadale konseptinde hareket edeceğine işaret ediyor.

Bunun da bölgesel sonuçlar doğurması ise kaçınılmaz.

Bir devletin resmi bir kurumunun –özellikle de ordusunun önemli bir kısmını oluşturan bir kurumun- terör örgütü olarak ilan edildiği bir başka örneğe rastlamadım.

Bir devletin bir diğerini tanımadığı, yönetimini meşru görmediği, bir kurumuna yaptırım uyguladığı olmuştur.

ABD de bu uygulamaları farklı ülkelere karşı farklı zamanlarda hayata geçirmiştir.

Mesela yıllarca Küba’ya yaptırım uygulamıştır.

Bugün Venezuela yönetimini meşru görmemektedir. Suriye, Libya, hatta bazı Avrupa ülkelerinin devlet kurumlarına ve şirketlerine yaptırım uygulamıştır.

Ancak bir kurumun terör örgütü olarak ilan edildiği örnek çok azdır. Hamas bu anlamda akla gelebilir ancak ABD Filistin’i devlet olarak tanımıyor bile.

Muhafızlar’ın İran siyasetindeki konumuna bakıldığında sıradan bir kurum olmadığı görülür.Devrimden hemen sonra Humeyni tarafından kurulmuştur.

Doğrudan Devrim Rehberine bağlıdır, rejimle bütünleşmiştir ve rejimin koruyucusu misyonuna sahip bir yapıdır.

Ülke içinde paramiliter bir örgütlenmeye sahip Besic ve ülke dışında faaliyet gösteren Kudüs Gücü de Muhafızlara bağlıdır.

Kendi kara hava ve deniz gücüne sahip ve –tahmini olarak- yaklaşık 125-150 bin kişiden oluşmaktadır.

Hemen her dönemde yeni şartlara adaptasyon sağlarken gücünü dereceli olarak artırmıştır.

Örneğin, Rafsancani Muhafızlar’ı siyasal alandan uzaklaştırmaya dönük bir hedefle hareket edince Muhafızlar ekonomik ve kültürel alanlara yönelmiş ve bu alanlarda önemli bir güç kazanmıştır. Bugün ülkenin en büyük üçüncü ekonomik güce sahip olduğu tahmin edilmektedir.

1990’lar boyunca medyada, 2000 sonrasında ise İran meclisinde önemli bir varlık sahibi olmuştur.

Sonuçta sahip olduğu silahlı gücün yanında basın, ekonomi, meclis gibi kurumlarda önemli bir etkiye sahiptir.

Bu açıdan bakıldığında ABD’nin Muhafızlar’ın askeri kanadını mı yoksa aynı zamanda medya, ekonomi, siyaset gibi kurumlarda faaliyet gösteren yapıları da terör kapsamında değerlendirmesi durumunda ciddi bir karmaşa oluşacağı çok açık.

Yalnızca askeri gücünü terör örgütü olarak değerlendirmesi durumunda bile bu adımın aynı zamanda bütün bir Ortadoğu için önemli olduğu çok açık.

Çünkü Devrim Muhafızları yalnızca İran içinde değil bütün bölgede faaliyet gösteren bir yapı.

Çatışmalı bölgelerin hemen hepsinde doğrudan ya da dolaylı bir şekilde varlık gösterdiğini, özellikle Irak, Suriye Yemen ve Lübnan’da oldukça etkin faaliyetler yürüttüğü artık herkesin malumu.

Esed bugün ayakta ise Muhafızların bunda payı büyük.

Husiler’in Yemen’de kısa sürede bu kadar güç kazanması Muhafızlardan bağımsız düşünülemez.

Hizbullah yalnızca Lübnan’da değil, Suriye’de de bu kadar etkin ise Muhafızlar’ın her türlü desteği ve yönlendirmesi ile mümkün olmuştur.

Ve işin ilginç tarafı, İran’ın ve özelde Muhafızlar’ın bölgede bu kadar etkin olması da ABD’nin 2001 yılından beri izlediği Ortadoğu politikasının bir sonucu.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Muhafızlar’ın faaliyetlerini gözeterek, Ortadoğu’da barış ve istikrarın mümkün olması için Devrim Muhafızlarının zayıflatılması gerektiğini ifade etmiş.

Ancak Muhafızların terör örgütü ilan edilmesi bölgedeki kaosa yeni bir denklem eklemekten başka bir sonuç doğurmayacak.

“Bölgesel barış ve istikrar”dan kastettiği şeyin İsrail’in güvenli bir şekilde genişlemesi olduğunu da not edelim.

[Fikriyat, 11 nisan 2019]

Etiketler: