5 Soru: YSK’nın İstanbul Seçimlerini İptal Kararı

31 Mart yerel seçimlerinin ardından itiraz süreci nasıl işledi? Olağanüstü itiraz süreci nasıl işlemektedir? AK Parti’nin İstanbul için olağanüstü itiraz gerekçeleri nelerdi? YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal kararının gerekçeleri nelerdir? YSK’nın iptal kararına muhalefetin eleştirileri yerinde midir? Ayrıca CHP’nin son başvurusu ne anlama geliyor?

 

SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları Direktörü Cem Duran Uzun YSK’nın İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinin iptal kararını değerlendirdi.

  1. 31 Mart yerel seçimlerinin ardından itiraz süreci nasıl işledi?

Yakından baktığımızda 31 Mart seçimlerinden sonra sadece İstanbul’da değil çok sayıda il ve ilçede seçim sonuçlarına ilişkin itiraz ve şikayet olduğunu görürüz. Aslında bu itirazlar daha önceki seçimlerde de hep karşılaştığımız olağan durumlardı. Ancak İstanbul gibi Türkiye’nin en büyük şehrinde böyle bir tablonun ortaya çıkması binde bir buçuk gibi çok küçük bir oy farkıyla seçimlerin sonuçlanması ve itirazlar üzerine oy farkının azalması konuyu bütün ülkenin gündemine taşıdı. Ayrıca seçim yasalarının çeşitli hükümlerine ilişkin usulsüzlük iddialarının medyaya yansıması tartışmaları iyice artırdı.

Yasal sürece yakından baktığımızda ise, kanunlara göre olağan itiraz süreci üç aşamada gerçekleşti. Önce ilçe seçim kurullarına, sonra il seçim kurullarına ve en son Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) itirazlar yapıldı. AK Parti, İstanbul’daki bütün ilçelerde tüm oyların ve geçersiz oyların yeniden sayılması için il-ilçe seçim kurullarına başvurdu. Bu taleplerden bazıları kabul edildi ve İstanbul’un tüm ilçelerinde geçersiz oylar ile dört ilçede ve iki ilçenin iki bölgesinde ise tüm oylar yeniden sayıldı. Bu sayımlar sonrasında 27 bin civarında olan oy farkı 13 bin 729’a düştü. Bu olağan süreçten sonra 17 Nisan Çarşamba günü ilçe seçim tutanakları birleştirilerek il seçim tutanağı oluşturuldu ve buna dayanarak CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na mazbatanın verilmesiyle olağanüstü itiraz süreci başlamış oldu.

  1. Olağanüstü itiraz süreci nasıl işlemektedir?

Olağanüstü itiraz 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’un 130. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Fıkraya göre “siyasi partilerin il başkanlarıyla genel merkezleri veya bağımsız aday tarafından tutanağın düzenlenmesinden sonra (7) gün içinde seçimin neticesine müessir olaylar ve haller sebebiyle” YSK’ya başvuruda bulunulabilir. Aynı fıkraya göre, “seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde, alt kademelerce verilen kararların kesin veya kesinleşmiş olması veya kurullara derece derece ve müddeti içinde müracaat edilmemiş olması, bu itirazın incelenmesine ve reddine sebep teşkil etmez.”

Kanun’a göre başvuruda itiraza konu olan olayların mahiyet ve gerekçesinin, delillerinin ve ilgili belgelerin gösterilmesi, bu belgelerin elde edilmesi mümkün değilse sebeplerinin ve nereden ve nasıl temin olunabileceğinin bildirilmesi gerekir. Kurul en geç üç ay içerisinde başvuruyu karara bağlar ve bu karar kesindir. Aleyhine hiçbir kanun yoluna başvurulamaz.

31 Mart seçimlerinde yalnızca İstanbul’da ve AK Parti tarafından değil diğer partilerce de bazı il ve ilçelerde olağanüstü itiraz yoluna gidildiği görüldü. Millet İttifakı’nın Balıkesir büyükşehir belediye başkan adayı İsmail Ok Balıkesir’deki geçersiz sayılan oylara dikkat çekerek olağan ve olağanüstü itiraz başvurusu yaptıklarını açıkladı. Öte yandan olağanüstü itirazlar sadece bu seçimlere münhasır da değildir. Hatırlanacak olursa 2014 yerel seçimlerinde Yalova’da olağanüstü itiraz yoluna gidilmişti. Yalova’da seçimi önce bir oy farkla AK Parti adayı önde bitirmiş, CHP’nin itirazı üzerine oylar yeniden sayılmış, bu kez seçimi CHP’nin adayı altı oy farkla kazanmış ve mazbatasını almıştı. Ardından AK Parti’nin yedi kısıtlı kişinin oy kullandığı gerekçesiyle yaptığı olağanüstü itiraz, YSK tarafından iki hafta içinde karara bağlanmış ve seçimler iptal edilerek yenilenmişti.

  1. AK Parti’nin İstanbul için olağanüstü itiraz gerekçeleri nelerdi?

AK Parti 16 Nisan’da toplam 42 sayfalık bir dilekçe ve 18 klasörlük delille YSK’ya olağanüstü itirazda bulundu. AK Parti seçimin sonuçlarına etki ettiğini düşündüğü dokuz başlıkta olağanüstü itiraz başvurusunda bulunmuştur. Bunlardan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle ihraç edilenlerin oy kullanamayacağına ilişkin talep reddedilmiş ve diğer sekiz talep için ilçe seçim kurulları, Devlet Personel Başkanlığı ve mahkemeler gibi kurumlara yazılar yazmıştır. Görüldüğü kadarıyla YSK gayet şeffaf bir şekilde süreci yürütmüş, itirazları almış ve incelenmeye değer bulduğu itirazların doğruluğunu ve belgelerini teyit etmek için başta ilçe seçim kurulları olmak üzere ilgili kurumlardan bilgi ve belge istemiştir.

AK Parti’nin sekiz başlıkta özetlenebilecek itirazları şunlardır:

  1. Oy sayım ve döküm cetvellerindeki usulsüzlükler,
  2. Oy sayım ve döküm cetvelleri ile sandık sonuç tutanakları arasındaki usulsüzlükler (oy kaydırmaları),
  3. Sandık sonuç tutanaklarının Kanun’a ve YSK Genelgesi’ne aykırı düzenlenmiş olması,
  4. Geçerli ve geçersiz sayılan oylardaki usulsüzlükler,
  5. Kayıp oy pusulaları,
  6. Oy kullanan seçmen sayıları ile sandık sonuç tutanakları arasındaki uyumsuzluklar,
  7. Oy kullanamayacak kısıtlılar tarafından veya ölüler adına kullanılan oylar ve mükerrer seçmen kayıtları,
  8. Sandık kurullarının oluşturulmasına dair Kanun’a aykırılıklar.
  1. YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal kararının gerekçeleri nelerdir?

Olağanüstü itiraz yolunu düzenleyen seçim kanunu, sonuçlara müessir olayların neler olduğunu tek tek saymamış ve takdir hakkını seçim yargısına tanımıştır. YSK her seçimde itiraz konusu olayların sonuca müessir olup olmadığını değerlendirmektedir. AK Parti’nin başvurusundaki itirazlar sekiz başlıkta toplanmaktaydı. Gerekçeli uzun kararı henüz göremedik ama medyaya yansıyan bilgilere göre bu kararda YSK, sandık kurullarının oluşturulmasına ilişkin usulsüzlükleri iptal sebebi olarak görmüştür. Basına yansıyan bilgilere göre YSK, 225 civarında sandık kurulu başkanının ve 3 bin 500 dolayında sandık kurulu üyesinin kamu görevlisi olmadığını tespit etmiş ve bunun seçim sonucunu etkileyecek boyutta olduğunu değerlendirmiştir.

298 sayılı Seçim Kanunu’nda 13.3.2018 tarihinde 7102 sayılı Kanun’la değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerden birisi sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olması zorunluluğunu getirmiştir. 298 sayılı Kanun’un değişik 22. maddesine göre, ilçede görev yapan kamu görevlileri listesini mülki idare amirinden alan ilçe seçim kurulu kura yoluyla sandık kurulu başkanlarını –yedekleriyle birlikte iki katı sayıda– belirler. 23. maddesine göre ise sandık kurulunun memur üyesini de aynı yöntemle belirler. 23. maddenin son fıkrasına göre, “Üyeliklerin bu şekilde doldurulması mümkün olmazsa, eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan kimselerden doldurulur” diyor. Bu fıkra kamu görevlisi olmayanlara görev verilmesine imkan sağlıyor ancak İstanbul’da listelerde yer alan 90 bin civarında kamu görevlisine sandık görevi verilmediği görülüyor. Yani bu kadar kamu görevlisi varken bunların atlanarak dışarıdan atama yapılması Kanun’un amir hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir.

Anlaşıldığı kadarıyla YSK, 3 bin 700 civarındaki sandıkta yapılan Kanun’a aykırı görevlendirmenin toplamda yüz binlerce oyu etkileyebileceğini tespit etmiş ve aradaki oy farkının 13 bin 729 olması sebebiyle seçim sonuçlarına müessir olduğu gerekçesiyle iptal kararı vermiştir.

YSK’nın kısa kararında yer almayan ama medyaya yansıyan bilgilere göre, oy sayım ve döküm cetvellerinde de önemli usulsüzlükler tespit edilmiştir. Bu iddialar AK Parti’nin itiraz dilekçesinde yer almaktaydı. Bazı sandıklardan çıkan 22 sayım döküm cetvelinin boş, 101 sayım döküm cetvelinin ise imzasız olduğu belirtiliyor. Bu da yaklaşık 40 bin seçmenin iradesinin sağlıklı bir şekilde sonuçlara yansımasının önüne geçen bir usulsüzlüktür. Aradaki 13 binlik oy farkını göz önünde bulundurduğumuzda bunun da sonuçları etkileyecek bir hata olduğu görülüyor.

  1. YSK’nın iptal kararına muhalefetin eleştirileri yerinde midir? Ayrıca CHP’nin son başvurusu ne anlama geliyor?

Geçmiş seçimlerde de memur olmayan üyelerin sandık kurullarında görev aldığı, bu sebeple geçmiş seçimlerin de şaibeli olduğu iddia ediliyor. Oysaki sandık kurulu başkanının memur olması zorunluluğu 13.3.2018 tarihinde 7102 sayılı Kanun’la kabul edilmiştir. Yani önceki seçimlerde böyle bir kural söz konusu değildi. Bu düzenleme 24 Haziran seçimleri öncesi kabul edildiği için o seçimlerde bu kurala uyulup uyulmadığı söz konusu edilebilirdi. Ancak o seçimlerden sonra gerekli süreler içerisinde itirazların yapılmadığını görüyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da eğer 24 Haziran seçimleri sonrası “bu yönde bir usulsüzlüğe rastlamış olsaydık itiraz ederdik” dedi.

Sadece büyükşehir seçimlerinin iptal edilmesi buna karşılık ilçe belediye başkanlığı, meclis üyeliği ve muhtarlık seçimlerinin iptal edilmemesi YSK kararına yönelik eleştiriler arasında öne çıkıyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki YSK taleple bağlıdır, yani hangi seçimler için başvuru yapılmışsa onlara bakar. Resen harekete geçerek tüm seçimlerdeki her türlü hukuka aykırılığı araştırması ve tespit etmesi; kendiliğinden talep olmadan iptal kararları vermesi mümkün değildir. Bir ihtimal şu düşünülebilir; YSK, bu usulsüzlüğü kamu düzeninden görerek talep olmadan ilçeleri de değerlendirebilir miydi? Medyaya yansıyan haberlere göre YSK toplantısında ilçeler bazında da –en azından Büyükçekmece ve Maltepe ilçeleri için– değerlendirmeler yapıldığı anlaşılıyor. Ancak YSK, ilçeler düzeyinde sandık kurullarındaki usulsüzlüğün sonuca müessir olmadığı gerekçesiyle ilçe seçimlerini iptal etmemiş görünüyor. İlçe seçimlerinin iptali için, her bir ilçede Kanun’a aykırı kurulan sandık kurulu ve o sandıklarda kullanılan oy sayısı ile partiler arasındaki oy fakına bakarak seçim sonucuna etki edip etmediği değerlendirilmelidir.

CHP’nin 8 Mayıs’ta yaptığı, ilçeler dahil İstanbul’daki tüm seçimlerin ve 24 Haziran seçimlerinin iptali talebiyle ilgili olarak şunları söyleyebiliriz: CHP bu başvurusunun “tam kanunsuzluk” gerekçesine dayandığını ve sürelere tabi olmadığını belirtiyor. Tam kanunsuzluk, yasada yer almayan ancak YSK içtihatlarıyla geliştirilmiş ve özellikle seçilme hakkının koşullarına ilişkin bir kavramdır. Geçmişte sadece vatandaşlık, yaş, askerlik, mahkumiyet gibi seçilme engeli olup da bir şekilde seçilen kişiler için uygulanmıştır. YSK, böyle bir kişinin, seçilme engelinin üç ve yedi günlük itiraz sürelerinden çok sonra ortaya çıkmasına rağmen itiraz edilebileceğini ve bu başvuruları süre sınırlaması olmaksızın inceleyeceğini belirtmiştir. CHP’nin, bu başvurusuna koşulları taşımamasına rağmen tam kanunsuzluk demesinin amacı, kaçırdığı süreler sebebiyle başvurusunun reddedilmemesini sağlamaktır. Ancak geçmiş içtihatları itibarıyla YSK, CHP’nin başvurusunu içeriğine girmeden ilk incelemede reddedecektir. Çünkü bu başvuru bir olağanüstü itirazdır, süresi yedi gündür ve bu süre geçmiştir. AK Parti’nin İstanbul seçimlerine ilişkin başvurusu ise esası itibarıyla tam kanunsuzluk sebebiyle değil süresi içerisinde usulüne göre yapılmış bir olağanüstü itirazdı. Yani CHP’nin “madem büyükşehir belediyesi seçimleri bu sebeple iptal edildi; o halde ilçelerde aynı gerekçeyle iptal edilsin” demesi yasal olmadığı gibi mantıklı bir izah da değil. Kaldı ki ilçelerdeki usulsüz sandık kurulları ve oy farkları değerlendirilmeden yani sonuca etkisi açıklanmadan yapılan bu başvurunun kabul edilmesi mümkün değildir. Son olarak YSK’nın henüz gerekçeli kararını açıklamadığını ve bu karar açıklandığında konunun hukuki boyutunu daha geniş şekilde tartışabileceğimizi belirtmekte de fayda vardır.

Etiketler: