5 Soru: Viyana Eyalet ve Belediye Meclisi Seçimleri

Viyana’daki seçimlerde Türkiye neden gündem oluyor? Viyana seçimleri bağlamında Avusturya’daki demokratik işleyiş nasıl yorumlanmalı? Seçim sonuçlarına dair öngörüler nelerdir? Seçimlerin Avusturya’daki Türk diasporası açısından önemi nedir? Avusturya’daki Türk diasporası seçimlerde hangi tutumu takınmalıdır?

  1. Viyana’daki seçimlerde Türkiye neden gündem oluyor?

    Türkiye’de yıllardır “Avusturya” denilince ilk akla gelenler Mozart gibi tarihsel şahsiyetler ile müzik ve kayak sporu gibi kültürel faaliyetlerin yanı sıra Türk diasporası olgusudur. Son yıllarda ise tüm bu olgulara ilaveten bir de aşırı sağdan aşırı sola kadar Avusturyalı siyasetçilerin neredeyse tamamında gözlemlenen Türkiye karşıtı söylemler eklenmiştir. 11 Ekim 2020’de Viyana eyaletinde yapılacak olan Eyalet Parlamentosu ve il/ilçe belediye meclisi seçimlerinde de durum pek değişmiş görünmemektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde normal şartlarda Türkiye sınırından yaklaşık olarak bin kilometre uzaklıkta bulunan bu şehirde yapılacak olan seçimlerin Türkiye ile doğrudan bir bağlantısının olmaması gerekir. Fakat pratikte seçimlere katılan toplam on iki parti/listeden kayda değer oranda siyasi ağırlığı bulunan partilerin neredeyse tamamı gerek programlarında gerekse propaganda materyallerinde rutin olarak Türkiye, İslam ve Türk karşıtlıklarını açık ederek bu “bağlantıyı” kurmaktan çekinmemektedir.

    Bu noktada aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve “İbiza skandalı” nedeniyle lideri olduğu FPÖ’den istifa eden eski Başbakan Yardımcısı Heinz Christian Strache’nin oluşturduğu “HC Strache Timi” düşmanlıklarını rahatlıkla ifade ederken Avusturya Halk Partisi (ÖVP), Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) ile Yeşiller ise uluslararası sorunları araçsallaştırarak Türkiye karşıtı pozisyonlarını belirlemektedir. Son tahlilde sözü edilen partilerin tamamının konu Türkiye, Erdoğan, Avusturya’daki Müslümanlar ve Türkler olduğunda gerek söylemlerinin gerekse eylemlerinin aşırı sağcı söylemlerle benzeştiğini görmekteyiz. Elbette partiler bu konuda yekpare bir strateji izlememekte, farklı argümanlarla tutumlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Örneğin Yeşiller Partisi; Türkiye düşmanlığını Türkiye’nin iç politikasındaki kimi gelişmeleri gündeme getirerek insan hakları söylemini paravan olarak kullanırken SPÖ ile ÖVP ise daha çok Türkiye’nin AB ile ilişkilerini bir sorun haline getirerek, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Libya’da uluslararası hukuku ihlal ettiğini iddia etmektedir.

  2. Viyana seçimleri bağlamında Avusturya’daki demokratik işleyiş nasıl yorumlanmalı?

    Özellikle son yıllarda Avusturyalı siyasetçilerin Türkiye bağlamında demokratik değerlere, insan haklarına ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlılık çağrıları yaptığına şahit olmaktayız. Bu duruma bakılarak söz konusu alanlarda Avusturya iç siyasetinde durumun oldukça iyi olduğu zannedilebilir. Seçimler bağlamındaki realiteye baktığımızda ise durumun düşünüldüğü gibi iç açıcı olmadığını görmekteyiz. Bu noktada son yıllarda iyice ayyuka çıkan ve aşırı sağcı siyasi oluşumların gelenekselleştirdiği İslam/Türkiye karşıtı kutuplaştırıcı siyasetin giderek merkez partileri de etkileyerek adeta “oy toplama aracı” haline dönüştüğünü belirtmeliyiz. Bir zamanlar “yabancılar” için öngörülen “nefret objesi olma rolü” günümüzde Müslümanlara ve Türklere biçilmektedir. Bu toplumsal kesimler üzerindeki baskı her geçen gün daha da artırılarak toplumsal yapıya ve Avusturya’nın geleceğine zarar veren politikalar yürürlüğe konulmaya çalışılmaktadır.

    Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de genelde Avrupa ülkelerinin özelde ise Avusturya’nın demokrasi ayıbı, yabancı kökenli nüfusun bu bölgede yoğunlaşmış olması nedeniyle Viyana’da çok daha belirgin bir biçimde açığa çıkmaktadır. Buna göre –tıpkı Atina demokrasilerinde olduğu gibi– eyalet nüfusunun üçte birinden fazlasına uzun yıllardır bu ülkede yaşayıp vergi vermelerine rağmen Avusturya vatandaşı yapılmadıkları için oy kullanma hakkının tanınmaması gibi garabet bir durumla karşı karşıyayız. Bu çerçevede özellikle ÖVP ve çevrelerinin göç konusunu haklar ve ödevler perspektifinden değerlendirmesinin aslında siyaset pratiğinde içi boş bir kurgu olduğunu görmekteyiz. Aralarında çok sayıda Viyana doğumluların da olduğu on binlerce seçmenin yaşadıkları şehir üzerinde herhangi bir söz hakkının olmaması demokrasi açısından kabul edilebilir değildir. Bu durum sürekli “Avrupa değerleri”nden söz ederek dünyaya “demokrasi” ve “insan hakları” dersi vermeye çalışan bir ülkenin siyasetçilerinin söz konusu değerler konusunda samimi olduklarını ispatlamaları için önce kendi kapılarının önünü süpürmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.

  3. Seçim sonuçlarına dair öngörüler nelerdir?

    Seçimlere günler kala neredeyse hiçbir yorumda SPÖ’nün seçimden birinci parti olarak çıkmaması olasılığına değinilmemektedir. Yalnızca bazı yorumlarda ise bu partinin oy kaybına uğrayarak SPÖ ve Yeşiller’den meydana gelen eyalet hükümetinin dağılması ihtimali değerlendirilmektedir. Buna karşın kimi yorumlarda ise SPÖ’nün tek başına hükümeti kurma olasılığı da dile getirilmektedir. Kamuoyu yoklamalarına bakıldığında da SPÖ’nün birinci parti olacağı yönünde bir tahmin yapılmaktadır. Az da olsa bazı kamuoyu yoklamalarında aşırı sağcı FPÖ’nün olası oy kaybı ve “HC Strache Timi”nin yüzde 5’lik barajı aşamaması halinde SPÖ’nün tek başına hükümet kurabilmesinin mümkün olduğu bilgisi paylaşılmaktadır. Bu durumda ikincilik için kıyasıya bir rekabet olacağı öngörülebilir. Bu noktada Başbakan Sebastian Kurz’un partisi ÖVP ile Yeşiller’in mücadelesine sahne olacak seçimlerde, son dönemde skandallarla sarsılan FPÖ ile liberal çizgideki Yeni Avusturya Partisi’nin (NEOS) ancak dördüncülük için yarışmaları beklenmektedir. Eyalet Parlamentosuna girme olasılığı olduğu düşünülen son parti ise HC Strache Timi’dir. Siyasal gözlemciler aralarında Geleceğin Sosyal Avusturyası’nın (Soziales Österreich der Zukunft, SÖZ) da bulunduğu daha düşük oy oranına sahip altı partiden/listeden herhangi birinin yüzde 5’lik barajı aşması olası görülmemektedir. Aksi durumda ise seçimlerin en büyük sürprizinin gerçekleşeceği dile getirilmektedir.

  4. Seçimlerin Avusturya’daki Türk diasporası açısından önemi nedir?

    Viyana’daki seçimlerde Türk diasporası açısından dikkat çekici bir gelişme de SÖZ partisinin seçimlere katılması olmuştur. Daha önceleri Avusturya siyaset sahnesinde varlık gösteren Viyana için Birlik (Gemeinsam für Wien), Avusturya için Yeni Hareket Viyana (Neue Bewegung für Österreich Wien) ve Güçlü Avusturya Hareketi (Bewegung Mehr Österreich) gibi oluşumların bir araya gelerek Hakan Gördü liderliğinde SÖZ partisini kurmaları Viyana’da yaşayan Türk diasporasının hatırı sayılır kısmında heyecan uyandırmıştır. Her ne kadar Avusturya’daki Türk diasporasının bir kısmı çeşitli gerekçelerle oylarını mutat olduğu üzere SPÖ’ye verecek olsalar da SÖZ partisinin seçimlerden görece başarılı çıkacağı öngörülmektedir. Elbette hiçbir kamuoyu yoklamasında ve kulislerde bu partinin yüzde 5’lik barajı aşması beklenmemekte fakat yine de ilçe meclis parlamentolarına çok sayıda mensubunu göndereceği düşünülmektedir. Söz konusu “seçim başarısı”nın Türk diasporasına katkılarının olacağını söylemek mümkündür. Muhtemel katkılardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

    • Türk diasporasında var olan Avusturya siyasetine yönelik geleneksel “ilgisizlik” yavaş yavaş sona erecektir.
    • Seçim başarısı aracılığıyla elde edilecek kamu yardımları SÖZ partisini Türk diasporasının çıkarlarının kamuoyunda daha fazla temsil etmesi için projeler geliştirmeye teşvik edecektir.
    • Seçimlerdeki başarı diasporayı yeni başarılar elde etmeye teşvik edecek ve yeni nesilleri politize ederek bir süredir Avusturya’daki Türk diasporasına yönelik “marjinalleştirme” çabalarına karşı set çekmeye katkı sağlayacaktır.
    • Elde edilecek başarı sayesinde Avusturya’da yuvalanan Türkiye karşıtı PKK, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütü üyeleri ve sempatizanlarının görüşlerinin Avusturya siyasi partilerinde eskisi gibi açık bir şekilde akis bulması zorlaşacaktır.
  5. Avusturya’daki Türk diasporası seçimlerde hangi tutumu takınmalıdır?

    Yaklaşık altmış yıldır var olan Avusturya’daki Türk diasporasının ilk zamanlarında bu ülkedeki genel siyasete yönelik ilgisizliği ve bilgisizliği, Ankara ve Viyana yönetimleri tarafından resmi destekten yoksunluğu, Soğuk Savaş dönemi siyasi anlayışının da beslemiş olduğu uyruk değiştirmenin tabu olarak görülmesi gibi nedenler sonucunda diaspora Avusturya siyasetinde aktif rol almamıştır. Dolayısıyla Avusturya’daki Türk diasporasının karar alma sürecinde pasif bir rolü bulunmuştur. Bu durum aynı zamanda diasporanın birinci kuşağın tamamının ve çoğunlukla da ikinci kuşağın tarihini ifade eder. Günümüzde ise –diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi– Avusturya’daki Türk diasporasında da üçüncü ve dördüncü kuşağın yavaş yavaş öz güven kazandığını söyleyebiliriz. Söz konusu öz güven kazanımı yer yer kişisel “başarılar”a dayansa da çoğu zaman ana vatan Türkiye’nin kendilerine “aşıladığı” bir olgudur. Bu durum ise son dönemde Türk diasporasının Avusturya’da siyasi alanda sesini duyurma çabasının son örneği olarak partileşme çalışmalarında karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada siyasal strateji belirleme konusunda partileşmeye mesafeli duran kesimlerin varlığı da inkar edilemez. Ayrıca Avusturya’daki seçim çalışmalarının merkezine Türkiye iç siyasetini oturtma çabasını da Türk diasporası içerisindeki önemli bir fikir ayrılığı olarak zikretmek gerekir. Genel hatlarıyla söz konusu üç yaklaşımın telif edilmesi ilk aşamada mümkün olmasa da ve bütün kesimler açıktan destek vermemesine rağmen Türk diasporasının seçimlere katılarak kendilerine en yakın hissettikleri parti ve adayları desteklemeleri hem kendileri hem de gelecek nesiller için yararlı olacaktır.

    Artık Türk diasporasının seçimlere katılmama lüksü kalmamıştır. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde hemen hemen bütün partilerin Türk diasporasının özgürce, barış içinde, inanç ve kültürel değerleriyle bütünlüklü bir yaşam sürdürmesini zorlaştırdığını görmekteyiz. Hal böyleyken ideolojik çatışmaların ötesine geçip siyasi iradeyi ortaya koymak üzere seçimlere katılmak gerekir. Bu noktada edinmemiz gereken tek prensip hangi parti/partiler olursa olsun diaspora içerisinden çıkan parti/partilerin desteklenmesi ve bu partilere bir şans verilmesinin gerekliliğidir. On yıllardır ÖVP, Yeşiller ve SPÖ gibi partiler çoğunlukla Türkiye ve Türk diasporası karşıtı kararlara imza atmalarına ve fırsat buldukça da PKK, FETÖ gibi terör örgütlerine destek olmalarına rağmen Türk diasporasının oylarını alabildilerse şimdi başka partiler neden alamasınlar?

Etiketler: