5 Soru: Avrupa Birliği’nde Yaşanan Aşı Krizi

Avrupa’da koronavirüs (Kovid-19) salgınının bilançosu nedir ve aşılama süreci ne aşamadadır? Aşılama sürecine dair AB içinde yaşanan sorunlar neler? Üye ülkelerin aşı tedarik sorununa yönelik tutumları ne? Avrupa Birliği “aşı milliyetçiliğine” doğru mu sürükleniyor? Avrupa’da yaşanan aşı krizi ve “aşı milliyetçiliği” suçlamaları ne anlama geliyor?

  1. Avrupa’da koronavirüs (Kovid-19) salgınının bilançosu nedir ve aşılama süreci ne aşamadadır?

Geçtiğimiz yıl ortaya çıkan ve dünya genelinde 120 milyondan fazla insanı etkileyen Kovid-19 pandemisi Avrupa Kıtası’nda etkilerini sürdürüyor. Dünya genelinde 2,7 milyon kişinin ölümüne sebep olan pandemiden Fransa, İtalya gibi AB ülkeleri başta olmak üzere Avrupa Kıtası da oldukça olumsuz etkilendi. Günümüz itibarıyla Avrupa’da toplam vaka sayısı 38 milyonu aşarken pandemi sebebiyle 892 bin kişi hayatını kaybetti. Vaka ve hayatını kaybedenlerin sayısında Fransa, İtalya, İspanya, Almanya ve Polonya gibi ülkelerin listenin üst sıralarında yer aldığı görülüyor.

Ülke Vaka Sayısı Ölü Sayısı
Fransa 4.424.087 93.378
İtalya 3.464.543 106.799
İspanya 3.247.738 74.420
Almanya 2.732.130 76.116
Polonya 2.154.821 50.860

Kaynak: Worlddometers (26 Mart 2021 itibarıyla)

Her ne kadar aşılama çalışmalarına kıta genelinde devam edilse de virüsün bulaşma hızı her geçen gün artıyor. Geçtiğimiz hafta kıta genelinde 1,2 milyondan fazla yeni vakanın görülmesi, Avrupa’da 3. dalganın yaşandığı ve yeni önlemlerin alınması gerektiği tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Dünya üzerindeki 130 ülkede henüz hiçbir aşının uygulanmadığı ve Kovid-19 aşısına erişimde dünya genelinde adaletsizliğin hüküm sürdüğü tartışmalarının arasında Avrupa Kıtası’ndaki aşılama sürecinde de çeşitli sorunların yaşandığı görülüyor. Haziran 2020’de AB içindeki 27 ülke, aşıların tedarik edilmesi ve üye ülkelere dağıtılması için AB Komisyonu’na merkezi bir yetki vermişti. Fakat AB’nin kurumsal olarak aşıların tedarik edilmesinde diğer büyük aktörlerin gerisinde kaldığı ve aşılama programında yapılan hesaplamaların doğru çıkmadığı belirtilmeli. Komisyon tarafından AstraZeneca, Pfizer-BioNTech, Moderna aşılarına yönelik tedarik anlaşmaları yapılırken klinik testlerden geçildikten sonra Sanofi-GSK, Johnson & Johnson, CureVac gibi aşıların da tedarik edileceği, bu aşı şirketleriyle de tedarik anlaşmaları yapıldığı açıklandı.

 

Ülke Nüfusun Aşılanma Oranı (%)
Birleşik Krallık 45,94
Malta 35,26
Avusturya 15,04
İtalya 14,07
Fransa 13,39
Almanya 13,66
Hollanda 12,24
Bulgaristan 5,78

Kaynak: Statista.com (24 Mart 2021 tarihi itibarıyla)

Avrupa ülkelerindeki aşılama çalışmalarına bakıldığında Brexit ile AB’den ayrılan Birleşik Krallık’ın açık ara önde olduğu görülüyor. Her 100 kişiden 45’inin aşılandığı 68 milyon nüfuslu Birleşik Krallık, Pfizer-Biontech aşısının geniş kapsamlı kullanımı için en erken onay veren ülke olarak 8 Aralık 2020 tarihinde aşılama çalışmalarına başlamıştı. Avrupa Birliği’nin aşıya geç onay vererek firmalarla anlaşma yapmada yavaş kalması, aşı konusunda AB ülkelerinde ciddi sıkıntılar yaşanmasına sebep oldu. Birleşik Krallık’ı yüzde 35’lik oranla Malta izlerken, İtalya, Fransa, Almanya gibi ülkelerin yüzde 13-14 gibi düşük bir oranda kaldığı görülüyor. 450 milyon nüfusa sahip Avrupa Birliği’nde ise genel olarak toplumun yalnızca yüzde 12’sine ilk doz aşının yapılabildiği belirtiliyor.

AB bugüne kadar Pfizer-Biontech aşısından 600 milyon doz olmak üzere diğer firmalarla da ciddi miktarları içeren anlaşmalar yapsa da tedarik konusunda sorunlar yaşıyor. 6 Ocak tarihinde Avrupa İlaç Ajansı Moderna aşısına da yeşil ışık yaktı ve 80 milyon doz aşının AB’ye teslim edileceği belirtildi. AB ülkelerinde şu ana kadar yalnızca Pfizer-Biontech ve Moderna aşısı uygulanıyor. Fakat bu aşıların tedarik edilmesinde ve dağıtımında oldukça yavaş kalındığı ve çeşitli sorunların yaşandığı görülüyor.

AB’nin kurumsal olarak etkisiz kaldığını Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen de kabul etmiş, şubat ayında verdiği demeçte “olmak istediğimiz yerde değiliz” şeklinde açıklama yapmıştı. Bunun yanı sıra Leyen, “büyük miktarda olan aşıların üretimi konusunda fazla iyimser davrandıklarını, siparişlerin zamanında teslim edileceğine fazla güvendiklerini” dile getirmişti.

  1. Aşılama sürecine dair AB içinde yaşanan sorunlar neler?

Her ne kadar siyasi etkilerinin zayıflığı ve bütçe sorunları açısından üye ülkelerin aşıya ulaşması konusunda yaşayacakları sorunları ortadan kaldırsa da aşı tedarikinin AB çatısı altında merkezi elden yapılması kararı, yaşanan sorunların da merkezi olmasına ve tüm üye ülkeler tarafından derinlemesine hissedilmesine sebep oldu. AB’nin aşılama sürecine dair yaşadığı sorunların başında ise “tedarik problemi” geliyor.

Aşı üreticilerinden 2,6 milyar doz aşı sipariş anlaşması yapılmasına rağmen üye ülkelere yalnızca 70 milyon doz aşının teslim edildiği belirtiliyor. İngiltere-İsveç ortaklığı olan AstraZeneca yılın ilk çeyreği için taahhüt ettiği miktarın sadece yüzde 30’unu AB’ye teslim edebilmiş durumda. Komisyon Başkanı von der Leyen, AstraZeneca’nın ilk çeyrekte 90 milyon doz aşı taahhüt etmişken bunu önce 40 milyon, ardından 30 milyona indirdiğini, 2021’in ikinci çeyreği için ise 180 milyon doz olan aşı taahhüt sayısını 70 milyon doza düşürdüğünü geçtiğimiz haftalarda açıkladı.

Aşı Firması Yapılan sözleşme (Adet)
Pfizer-BioNTech 600 milyon
AstraZenaca 400 milyon
Moderna 460 milyon
Sanofi-GSK 300 milyon
Johnson & Johnson 400 milyon
CureVac 405 milyon

 

AB içinde özellikle Oxford’un geliştirdiği AstraZeneca ile ilgili de çeşitli sorunlar yaşandığı görüldü. Avrupa İlaç Ajansı ocak ayında tüm yaş grupları için kullanımına onay vermesine rağmen Fransa gibi ülkeler 65 yaş üzeri için verimli olmadığını ve kullanılmaması gerektiğini belirtti. Almanya, Avusturya, Hollanda, İspanya gibi önde gelen AB ülkeleri de benzer bir tutum benimsedi. 13 AB üyesi ülke kan pıhtılaşmasına sebep olduğu gerekçesiyle geçici olarak AstraZeneca’nın kullanımını durdurmaya kararı verdi. Fakat Avrupa İlaç Ajansı pıhtılaşmayla ilgili bir bulgu bulunamadığını açıklamasıyla çoğu ülke yeniden aşının uygulanmasına başladı. Fakat oluşan güven sorunundan dolayı birçok AB vatandaşı AstraZeneca aşısını olmayı reddetti. Aşı tedariki konusunda yaşanan sıkıntıların yanı sıra tedarik edilen aşılara yönelik söz konusu güvensizliğin ortaya çıkması, AB içinde tartışmaların artmasına sebep oldu.

Bu sorunların yanı sıra AB içinde yapılan aşıların sayısını takip etme mekanizmasının da henüz etkin olmadığı ocak ayında medyaya yansıdı. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) tüm AB üyesi ülkelerde uygulanan aşı sayısını tespit etmek için resmi sistematik bir gözetim ve izleme sisteminin olmadığını, DSÖ Avrupa Ofisi ile yakın çalışılarak aşılama oranlarının doğru tespiti için bir sistemin geliştirilmesi üzerinde çalışıldığını belirtmiştir.

  1. Üye ülkelerin aşı tedarik sorununa yönelik tutumları ne?

AB’nin aşı tedarik sürecinde kurumsal olarak sorun yaşaması ve çok az miktarda aşının üye ülkelere dağıtılmış olması, üye ülkelerin ulusal seviyede kendi adımlarını atmasına sebep oluyor. Bu kapsamda özellikle AB içindeki çeşitli ülkelerin Çin ve Rusya’nın ürettiği aşılara ilgi göstermeye başladıkları görülüyor. Üye ülkelerin AB’nin anlaşma yapmadığı aşı şirketleriyle anlaşma yapma hakkı bulunduğundan Macaristan ve Slovakya, Rusya’nın Sputnik aşısını satın almaya karar veren ilk AB ülkeleri oldu. Macaristan ayrıca Avrupa İlaç Ajansı’nın onaylamadığı Çin aşısı olan Sinopharm’ı kullanmaya başladı ve Başbakan Victor Orban Sinopharm aşısının ilk dozunu oldu.

Çek Cumhuriyeti’nin de Sputnik aşısı alacağı medyaya yansıyan gelişmelerden olurken, İtalya Sağlık Bakanı Roberto Speranza da “İtalya’nın Rusya’da geliştirilen Sputnik aşısı dahil olmak üzere tüm aşılara ihtiyacı olduğunu” belirterek “ön yargılı olmamak gerektiğini”, “bu durumun mantıklı olmadığını” belirtti. Bunların yanı sıra Avusturya ve Danimarka ise İsrail ile ortak bir aşı üretimine başlayacaklarını açıkladılar.

Bu ülkelerin yanı sıra Almanya’nın da Komisyon’dan Rusya’nın Sputnik aşısının alım prosedürününü başlatmasını istediği, Avrupa İlaç Ajansı’nın ise kullanım izniyle ilgili başvuruyu incelediği medyaya yansıdı. Almanya’nın aşıların tedarikiyle ilgili yaşanan sıkıntı sebebiyle Rusya aşısına yeşil ışık yakmasının yanında AB’den ayrı olarak aşı tedarikine yönelmesi oldukça tepki çekti. Mevzuat kapsamında AB’nin anlaşma imzaladığı aşı tedarikçileriyle üye ülkelerin ayrı anlaşma imzalamaması gerekirken Almanya’nın Eylül ayında 30 milyon ekstra aşı için Pfizer ile kendi anlaşmasını imzaladığı görüldü. Fakat Komisyon’dan bu anlaşmanın mevzuata aykırı olup olmadığı ile ilgili bir açıklama gelmemesi kamuoyunun dikkatini çekti. AB yetkililerinin prensipte bu anlaşmalara karşı oldukları fakat “AB’nin yaptığı anlaşmaları ve aşı dağıtımlarını etkilemediği müddetçe sorun olmayacağını” söyledikleri medyaya yansıdı.

  1. Avrupa Birliği “aşı milliyetçiliğine” doğru mu sürükleniyor?

Bu sorunlar sebebiyle özellikle aşılara yönelik ihracat kısıtlamasının getirilmesi ve AB’nin aşı konusunda daha milliyetçi bir tutum benimsemesi gerektiğine yönelik tartışmalar arttı. Tartışmaların sonucunda 17 Mart’ta yapılan Komisyon toplantısında aşı ihracatına sınırlandırma getirilmesi tartışıldı. 15 Mart tarihine kadar yapılan aşı ihracat rakamlarına dair belgelerin de paylaşıldığı toplantıda Birleşik Krallık, Kanada, Japonya, Meksika gibi ülkelere önemli miktarda aşı ihracatı yapıldığı görüldü. Türkiye’ye de 1,4 milyon doz aşının ihraç edildiği görülürken AB ülkelerinden AB dışı ülkelere toplamda 41,6 milyon doz aşının ihraç edildiği paylaşıldı.

AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis aşı ihracat izin mekanizmasının yönetmeliğinde değişiklik yaptıklarını belirterek aşının ihraç edilmesinde “mütekabiliyet ve orantılılık” ilkelerini gözeteceklerinin altını çizdi. İhraç edilecek ülkede pandeminin durumunun, aşılama oranlarının göz önünde bulundurulacağı, aşıların üretimine yönelik madde kısıtlaması halinde ihracatın değerlendirileceğinin altı çizildi. Dünya Ticaret Örgütü Genel Sekreteri Ngozi Okonjo-Iweala ise AB’nin aşı ihracatına yönelik kısıtlamasından dolayı hayal kırıklığı yaşadığını ifade etti.

Aşı konusunda yaşanan sorunlar AB’nin yoksul ülkelere aşı gönderimi tartışmalarını da şekillendiriyor. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, yoksul ülkelere aşı gönderimi yapılmayacağını, “üye ülkelerin aşıları öncelikle kendilerine almak için yoğun baskı yaptıklarını” açıkladı. AB’nin aşının üretimi ve dağıtımı konusunda daha iyi bir noktaya geldiğinde diğer ülkelerle paylaşma mekanizmasını başlatacaklarını belirtti. Aşı ihracatına yönelik kısıtlamanın yanı sıra AB yetkililerinin ABD’den yardım isteyeceği ve AstraZeneca aşısının ihracatına izin vermesini talep edecekleri belirtiliyor. Aşının yanı sıra üretimin artırılması için gerekli aşı bileşenlerinin (aşı şişeleri, şırıngalar, torbalar vb.) sevkiyatının da sağlanmasının isteneceği medyaya yansıdı.

Aşı milliyetçiliği tartışmalarının bir boyutunu da aşı pasaportu/aşı sertifikası oluşturuyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in AB içindeki turistleri ülkesine çekebilmek ve Türkiye gibi turizmde rakip olarak gördüğü ülkelerin önünü kesebilmek amacıyla dile getirdiği “aşı pasaportu” önerisi ekseninde ciddi bir dezenformasyon yürütüldüğü görülüyor. Her ne kadar Komisyon sözcüsü Dana Spinant, “onay almamış aşılara yönelik AB içinde henüz bir değerlendirmenin yapılmadığını, bu aşıları olanlara vize verilmeyeceği haberlerinin gerçeği yansıtmadığını” ifade etse de ortaya çıkan haberler bir yandan “aşı milliyetçiliği” tartışmalarını körüklerken diğer yandan yaz ayları yaklaştıkça turizm konusu üzerinden yürütülecek büyük tartışmalara dair de ipucu veriyor.

  1. Avrupa’da yaşanan aşı krizi ve “aşı milliyetçiliği” suçlamaları ne anlama geliyor?

Üye ülkelerin AB Komisyonu’ndan ayrı bir şekilde Rusya ve Çin’in ürettiği aşılara yönelerek aşı tedarik etmeye çalışması, AB’nin ulus-üstü seviyede yaşadığı tedarik sorununun ülkelerin ulusal seviyede çözüm arayışına yönelmesine sebep olduğu görülüyor.

Yaşanan söz konusu durum, pandeminin ilk ortaya çıktığı dönemde AB çatısı altında ortak hareket edilemeyerek iş birliğinden uzak ulusal adımların atıldığı görüntüyü anımsatıyor. Hatırlanacağı üzere pandeminin ortaya çıktığı dönemde AB içinde maske ve solunum cihazlarına yönelik tedarik sorunu yaşanmış, AB üyesi ülkeler birbirlerine giden maskelere ve cihazlara el koyarak ihracat yasağı getirmiş, Schengen anlaşmasını askıya alarak birbirlerine yönelik sınırları kapama kararı almıştı. Atılan bu tarz ulusal adımlar AB içinde milliyetçiliğin yükselmesine ve aşırı sağ partilerin pandeminin sebep olduğu krizi kullanarak etkinlik kazanmaya çalışmasına sebep olmuştu.

Aşılama çalışmalarında benzer bir krizin ortaya çıkması, AB kurumlarının etkinliği ile ilgili soru işaretlerini yeniden akıllara getirdi. AB’den ayrılan Birleşik Krallık’ın erken davranarak etkin bir aşılama politikası izlemesi de göz önünde bulundurulduğunda tüm bu yaşananlar, pandeminin başından itibaren görülen krizle mücadele esnasında hızlı karar alma kabiliyeti, lojistik ve iletişimin oldukça önemli olduğunun yeniden altını çiziyor.  Özellikle Birleşik Krallık’ın AB’ye nazaran çok daha başarılı olması Birliğin “hantal bir yapıya sahip olduğu” ve dinamik süreçler söz konusu olduğunda karar alma ve uygulama konusunda yavaş ve geç kaldığı eleştirilerinin artmasına sebep oluyor. Aşılama konusunda benzer bir kriz yaşanması, AB’nin kural ve norm temelli hareket ederek uzun vadeli politikalarda başarılı olsa da mülteci krizi, virüsle mücadele, aşılama gibi dinamik süreçlere ve krizlere cevap üretemediğini ve politika üretmekte sorun yaşadığını gün yüzüne çıkarıyor.

Ayrıca AB Komisyonu’nun önce Birlik içindeki ülkelerin düşünüleceğini ve yoksul ülkelere aşı gönderilmeyeceğini açıklaması, AB’nin dış politikadaki normatif bir güç olma iddiasına uzun vadede zarar vereceği de bir gerçek. Fakat bunun yanı sıra AB’nin aşılamada yaşadığı tedarik, üretim ve dağıtım sorunlarını çözmeye yönelik olarak ABD ile yakın çalışması ve ABD’nin vereceği üretim ve tedarik desteğiyle AB içinde aşılama oranlarının yükselişe geçmesi, geçtiğimiz yıllarda yıpranan transatlantik ittifakın da “aşı sorunu” üzerinden rehabilite edilmesine imkan sağlayabilir. Zira ABD Başkanı Joe Biden’ın 25-26 Mart AB Liderler Zirvesi’ne katılması da yeni dönemde transatlantik ittifakın güçlendirilmesine yönelik önemli bir iradenin mevcut olduğunu gösteriyor.

Etiketler: