4+4+4, Dindar Nesil Yetiştirme Projesi mi?

4+4+4 eğitim sistemi sadece "dindar nesil" yetiştirme projesinden ibaret olsaydı, o durumda yasa sadece seçmeli din dersleri ve İmam Hatip okullarına odaklanırdı.

Yeni eğitim düzenlemesi (4+4+4) neredeyse bir yıldır ülke gündemini bir hayli meşgul etmiş durumdadır. Teklifle ilgili, kulislerde dedikodular başladığından bu yana sert tartışmalar yaşanmış, pek çok sivil toplum örgütü ve siyasi parti süreçte karşı karşıya gelmiştir. Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasına sayılı günler kalmışken, düzenleme konusundaki tartışmalar tekrar gündeme gelmiş, medya, mesaisinin önemli bir kısmını bu konuya ayırmıştır. Eğitim, bireysel ve toplumsal yönü itibariyle her kesimin yakından ilgili olduğu bir konu olduğu için, eğitimle ilgili yapılan herhangi bir düzenlemede özellikle sivillerin konu üzerine fikir beyan etmeleri ve konuyu eleştirmeleri demokrasinin bir gereğidir. Tartışmaların düzenlemeleri olgunlaştıracağı kesindir. Her ne kadar zaman zaman tartışmaların düzeyi ve niteliği sorunlu olsa da süreç içinde herkes rahatlıkla görüşlerini ve taleplerini dillendirmiştir.

“DİNDAR NESİL” YETİŞTİRME PROJESİ Mİ?

Yaşanan tüm gerginliklerin ve anlaşmazlıkların ötesinde sorulması gereken asıl soru şudur: İktidarı böyle bir değişiklik yapmaya iten dinamikler nelerdir? AK Parti, bu düzenlemeyi gerçekten sadece bir “dindar nesil yetiştirme projesi” olarak mı uygulamaya sokmuştur? Kurgu sadece “dindar nesil” yetiştirme projesinden ibaret olsaydı, o durumda yasa sadece seçmeli din dersleri ve İmam Hatip okullarına odaklanırdı. Dahası, hiçbir iktidar sadece din eğitimi için, 4+4+4 gibi muazzam bütçe gerektiren bir işe girişmeyecektir.

Peki, böyle bir değişikliğe neden ihtiyaç duyulmuş ve neden bu kadar hızlı bir şekilde uygulamaya sokulmuştur? Ulusal ve uluslararası sınavlardaki malum durumumuzu değerlendiren herkes görecektir ki, mevcut eğitim sistemi bir hedef krizi yaşamaktadır ve bu haliyle dünyayla rekabet etmesi mümkün değildir. Somut bir örnek olarak, OECD’nin pek çok ülkenin katılımıyla gerçekleştirdiği PISA’ya bakılabilir. Ülkelerin 15 yaşında çocuklarına uygulanan, matematik, fen ve okuma becerilerinin ölçüldüğü bu sınava Türkiye 2003, 2006 ve 2009’da katılmıştır. 2003’te elde edilen kötü sonucun ardında, başarısızlığın müsebbibi olarak mevcut müfredat sorunlu bulunmuş ve müfredatta değişikliğe gidilmiştir. Müfredat düzenlemesi yapıldıktan sonra, 2006 ve 2009’da sınava giren Türkiye, yine başarılı bir sonuç elde edememiş ve son sıralarda yer almıştır. Bu sonuç göstermiştir ki, eğitimde yapılacak reformlar sadece bir değişken üzerinden olmamalıdır. Eğitim sistemi bir bütündür ve atılan adımlar da bu bütünlüğe uygun olmalıdır. Müfredat düzenlemesinin ardından 4+4+4 düzenlemesinin yapılması bu bütünlüğü sağlaması adına önemli bir adımdır. Yapılması gereken pek çok düzenleme hâlâ vardır ki, öğretmen yetiştirme stratejisinde yeni yönelimlerin belirlenmesi ve uygulanması da yeni eğitim sisteminin etkin işlemesi açısından oldukça elzemdir. Yine sınav sistemine ilişkin de bazı adımlar gündemdedir. Bu noktada atılan adımların stratejik olarak istikameti doğrudur. Dünyada da eğitim ve kalkınma arasındaki güçlü ilişkinin farkında olan pek çok ülke, eğitim sistemlerinin tıkandığı noktalarda benzer bir takım değişikliklere gitmektedir . Amerika, İngiltere, Çin, vb. gelişmiş ülkelerde de gerek müfredat üzerinden gerek sınavlar üzerinden çok fazla tartışma ve değişiklik yapılmaktadır. Yani eğitim tartışmaları ve sorunları sadece Türkiye’ye has değildir. Burada mühim olan eğitime ilişkin tartışmaların, ideolojik kutuplaşma olmaksızın yürütülebilmesi

Etiketler: